Bugün eline Filistin bayraklarını alarak konvoylar oluşturup mitingler yapanlara Filistin’in gerçekten kardeşimiz olup olmadığını ve İsrail’in yaptığı katliamlara karşılık geçmişlerini unutup unutmadıklarını sorgulamak gerektiği düşüncesi ile hep birlikte geçmişlerini kronolojik olarak hatırlatma lüzumunu görmekteyim.
Tarihin ta en başına bakacak olursak İbraniler, Mezopotamya‘da ve özellikle de Harran Ovası’nda yaşayan bir kavim olup, M.Ö. 2000’lerde Kenan bölgesine (Filistin) yüzyılları kapsayacak biçimde yavaş yavaş yerleşmişlerdir.
1882’den 50 yıl önce, (1830‘larda) Filistin‘de sadece 9000 olan Yahudi nüfusu, padişah ve halife Abdülhamid‘in Yahudilere toprak satışını yasaklamasına(!) rağmen, Filistinli Arapların Yahudilere toprak satması üzerine bu nüfus 50.000’e çıkmış oldu.
Bu sayede de 1882‘de Filistin‘de ikinci Yahudi yerleşimi kuruldu.
Böylelikle Filistin‘in bugüne gelme sürecinin ilk adımları atılmış oldu.
1915 yılındaki Birinci Kanal Harekâtı’nda halifenin çağrısına uymayıp katılmamakla kalmayan Filistinliler, Türk askerine cephe gerisinden saldırmışlardır.
Türk askerini iki ateş arasında bırakarak 14.000 askerimizin şehit ve binlerce askerimizin de esir düşmesine sebep olanların çoğu, Gazzeli Araplar olmuştur.
Arapların ihanetlerinin yardımı ile Filistin cephesinde esir düşen 15.000 Mehmetçik, Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-i Harbiye Kampı’nda kör edilmiştir.
1917 senesinde Filistinli Araplar, I. Dünya Savaşı sırasında Arapları Osmanlılara karşı ayaklandıran İngiliz subay, arkeolog, casus ve yazar Thomas Edward Lawrence, nam-ı diğer Arabistanlı Lawrence ile işbirliği yaparak Akabe Baskını‘na katılarak, oradaki çoğu askerlerimizi şehit etmişlerdir.
Bu insanlık dışı icraatlarını Ürdün-Filistin arasındaki Wadi Rum Çölü’nde Lawrence‘in rölyefini yaparak ölümsüzleştirmişlerdir ve aynı yılda Filistinliler, Kudüs tarafından İngilizler’e teslim edilmiştir.
Hatırlatılmalıdır ki; İngiliz komutan General Edmund Allenby, Kudüs‘e girerken “El-Nebi” (peygamber) olarak karşılanmıştır.
1919 yılına gelindiğinde ise bölgede çok az sayıda Yahudi bulunuyordu.
Yıllar geçtikçe Yahudilerin göç sayısı her ne kadar artsa da, II. Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede bölgedeki Yahudilerin sayısı Araplara göre bir hayli azdı.
İngiltere‘nin I. Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde, bölgedeki Arap devletlerine verdiği sözleri tutmak istemesi ve Filistin bölgesinin İngiliz mandası olarak kalmasından yana tavır koyması burada bir Yahudi devletinin kurulmasını imkânsız hale getirmişti.
- Dünya Savaşı’ına yaklaşan yıllarda, Adolf Hitler’in Almanya’da Yahudilere karşı uyguladığı politika, çok sayıda Yahudi’nin bu ülkeden ayrılmasına sebep olmuştu.
Oysa savaşa doğru sürüklenen dünya, silahlanma derdindeydi ve ne İngiltere’de ne Amerika’da ne de başka bir ülkede, Almanya’dan akan milyonlarca Yahudi’ye yer yoktu. İşte bunun üzerine, Almanya’yı terk eden Yahudiler, sistematik bir biçimde bir İngiliz sömürgesi olan Filistin’e yerleştirildi.
Yeterli eğitimi olmayan Arap kökenli fakir Filistin halkının, iyi eğitim almış ve güçlü bir sermayeye sahip olan Yahudi kökenli bu grupla baş edebilme şansı neredeyse hiç yoktu.
Sonrasında ise II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve savaşın sonunda Yahudi esir kamplarının ortaya çıkması üzerine, Yahudileri dünya gözünde mağdur, yardıma muhtaç bir millet konumuna yükseltmiş oldu.
İngiliz yönetimi bölgede kurulacak bir Yahudi devletinin Arapları fazlasıyla kızdıracağını bilse de, kamuoyundan gelen baskıya dayanamadı ve Filistin’deki egemenlik haklarının bir bölümünden vazgeçip İsrail’in kurulmasına izin verdi.
Böylece zaten uzun zamandır silahlı mücadele veren göçmen Yahudiler, 14 Mayıs 1948‘de İsrail’in kurulduğunu ilan etmiş oldu.
Yakın tarihimize bakacak olursa da;
“Çiçeklerimizi koparabilirler ama baharın gelişini engelleyemezler.” diyen Leyla Halid, nam-ı diğer “Bombacı Leyla”nın Filistin için uçak kaçırdığını kim unutabilir?
1970 Eylül‘ünde yaklaşık 8 bin kişinin öldüğü ve “Kara Eylül” olarak adlandırılan olayları takip eden yıl, üçü eşzamanlı olmak üzere dört uçak kaçırma eylemine katıldı, 1969 ve 1970 yıllarında katıldığı, liderleri Wadi Haddad tarafından planlanan eylemlerle dikkatleri büyük ölçüde üzerine çekmişti.
1972 yılında gerçekleştirilen Münih Olimpiyatlarında Filistinli teröristlerin, İsrail sporcularına yönelik yaptığı kanlı eylemde 11 İsrailli atlet öldürülmüştü.
1976 yılında Filistinli iki terörist, Yeşilköy Havaalanı‘nda İsrail uçağına binenlere ateş açtı ve saldırıda dört kişi öldü, yirmi kişi yaralandı.
1978’de terör örgütü PKK, Ortadoğu‘da işbirliği yapacak bir terör örgütü ararken, Filistin Kurtuluş Örgütü, PKK‘ya kucak açarak, PKK ile eşgüdüm içerisinde Türkiye aleyhine faaliyetlerde bulunmaya başlamıştır
Ankara’da bulunan Mısır Büyükelçiliği 1979 yılında Filistinli teröristler tarafından basıldı, 1 polisimiz ve 1 bekçimiz şehit edilmiştir.
1980 yılında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri George Habash, Lübnan‘ın Sidon şehrindeki kamplarını ASALA Terör Örgütü‘ne açıyor, ASALA‘nın diplomatlarımızı katlettiği eylemlerine bu Filistinli teröristler de destek vermiştir.
Yaser Arafat, 1989 yılında “Ermenistan’ın haklı davasını destekliyoruz” açıklaması ile Karabağ işgalini ve Ermeni katliamlarını desteklemiştir.
1993’te Filistinli Araplar, Mesud Barzani‘nin “Bağımsız Kürdistan” fikrini desteklemiştir.
2002 yılında Batı Şeria‘da Barış Gücü’nde görev yaparken aracı durdurularak şehit edilen Binbaşı Cengiz Toytunç’u unuttuk mu?
Filistin Devlet Başkanı, Recep Tayyip Erdoğan‘a yakınlığı ile bilinen Mahmut Abbas’ın Kıbrıs‘a gittiği 2009 yılında “Kıbrıs’ta Türk askeri işgalcidir” açıklamasını yaparak Kıbrıs‘ta Rum tezlerini desteklediklerini söylemiştir.
Tam da burada, FKÖ lideri Yaser Arafat’ın Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti‘nin ilk cumhurbaşkanı III. Makarios ile kucaklaştığını hatta öpüştüğünü eklememek olmaz.
31 Mayıs 2010 tarihindeki Gazze’ye yardım konvoyu saldırısını yani “Mavi Marmara” olayı da unutulmamalıdır.
2012’deki Al Nakba Kupası’nda, Filistin –sözde- Kürdistan takımını davet ederek bu turnuvada Moritanya – Kürdistan ve Kürdistan – Endonezya maçları yapılmıştır.
2019 yılında ise Türkiye‘nin Suriye’de başlattığı “Barış Pınarı Harekâtı” için Arap Birliği kınama mesajı yayınladı ve Türkiye‘yi kınayanlar arasında Filistin‘in de imzası vardı.
2020 yılına bakacak olursak Filistin, Türkiye‘nin Doğu Akdeniz‘deki hak iddialarına karşı olarak kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na üye oldu. Eastern Mediterranean Gas Forum dahilinde Yunanistan, Mısır, Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail ile birlikte Türkiye‘nin “Mavi Vatan” tezine karşı cephe aldı.
Yine aynı yılda Filistin, Çin‘in Uygur Türklerine yaptığı soykırımı destekliyor ve Çin‘in “Uygur Türkleri politikasına” destek vermiştir.
Bugün İsrail’e destek veren Joe Biden’a ve Biden’ın İsrail‘e silah satışı onayına sert tepki göstererek “Şimdi ciddi manada orantısız bir şekilde Gazze’ye saldırılan bu olayla da siz kanlı ellerinizle bir tarih yazıyorsunuz” diyen Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tarihin kanlı geçmişini hatırlatarak, “Sizce kim kimden daha suçlu ya da masum olan var mı?” diye soruyorum.