25 Mayıs, dünyanın birçok yerinde “Uluslararası Kayıp Çocuklar Günü” olarak kabul edilmektedir.
İstatistiklere göre Avrupa’da her iki dakikada bir çocuk ortadan kayboluyor.
Bu istatistik ABD’de ise 40 saniyede bir çocuk olarak kayıtlara geçiyor.
Her 25 Mayıs Uluslararası Kayıp Çocuklar Günü’nde bu sorunun ne kadar büyük boyutlara ulaştığı anlatılıyor, suç mağduru çocuklar hatırlanırken, hali hazırda kayıp çocukların bulunması için yapılan çabalara destek olmak için havaya balonlar bırakılıyor.
Bu özel günün esas amacı ise halen kayıp olan çocuklar hakkında herkesi düşünmeye sevk etmek ve umut yaymak olarak tanımlanabilir.
Uluslararası Kayıp Çocuklar Günü, 1983 yılında dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından ilan edildi.
Bu hareketin fitilini ise 1979 yılında New York’un aşağı Manhattan bölgesinin Soho semtinde yaşayan 6 yaşındaki Ethan Patz’in kaybolması ateşledi.
Ethan Patz, 25 Mayıs 1979 sabahı evinden çıkmış, okula gitmek için servise bineceği iki blok ötedeki durağa doğru yürümeye başlamış ancak o okul servisine ulaşamamıştı.
Bu “kayıp” hikâyesi hızla yayılmaya başlamış, herkes ülkede Ethan Patz’ı aramak için seferber olmuştu.
Kamuoyunun giderek artan ilgisi yetkililerin çalışmalarına daha da ağırlık vermesine ve yüzlerce polis memurunun arama çalışmalarına yönlendirilmesine neden olmuştu.
Profesyonel bir fotoğrafçı olan Ethan’ın babası Stan Patz, çektiği fotoğraflarla çocuğunu aramaya başlamış, devamında ise Ethan süt kutularına resmi basılan “ilk kayıp kişi” olmuştu.
Yıllar geçti ve 2001 tarihinde küçük Ethan “ölü” olarak resmi kayıtlara geçti ve küçük çocuğun faili veya failleri bulunamadı.
Uluslararası Kayıp Çocuklar Günü’nün dünyada tanınması 25 Mayıs 2010 tarihinde gerçekleşmiştir.
Türkiye’de ise “kayıp çocuklara” ilişkin ilk çalışmalar 2011 yılında TBMM’de düzenlenen etkinliklerle -oldukça gecikmeli olarak- başlatılmıştır.
“Gecikmeli” tabirini kullanma nedeni ise ülkemizdeki “ilk kayıp vakasının” ABD’de yaşanmış olan “Ethan kayıp vakasından” çok daha eski bir tarihe dayanmasındandır.
6 yaşındayken kaybolan ve bir daha izi bulunamayan küçük Ayla’nın hikayesini çocukluğunu ve ilk gençliğini 1950’lerin sonu ve 60’ların başında Türkiye’de yaşamış olan çok kişi hatırlar.
“Kayıp Ayla vakası” modernleşmekte, kalabalıklaşmakta ve dönüşmekte olan Türkiye’de, “kayda geçen en erken kayıp çocuk vakalarından” biri, belki de ilki olmuştur.
Öyle ki, 61 yıl önce kaybolan küçük Ayla, neredeyse bugüne değin zaman zaman kitle medyasına düzenli aralıklarla konu olmuştur.
Olay şöyle meydana gelmiştir;
9 Ekim 1961’de, Ayla Özakar adındaki küçücük bir kız çocuğu, İstanbul Bahçelievler’deki evlerine yaklaşık 100 metre uzağında olan bakkala bisküvi almaya gider.
Her zaman yürüdüğü o kısacık yolda o gün kayboluverir!
Olayın bundan sonrasında Özakar ailesinin yaşamı kabusa döner ve Yeşilçam filmine bile konu olur.
Aile bıkıp usanmadan tam 40 yıl boyunca Ayla’yı arar, bulanlara ödül vaat eder.
Aile dışındaki bazı yurttaşlar ve kimi işadamları da ödüller vaat eder ve neredeyse bütün Türkiye ayağa kalkmıştır.
Ayla’yı bulmak umudu ile yurtdışından medyum bile getirtilmişti!
“Kayıp Ayla’nın Şarkısı”nın yapılıp, Nesrin Sipahi’nin şarkıyı okuduğu da bu vakaya dair bilgiler arasında yerini almıştır.
Ödül vaadi, ülkenin her yerinden asılsız ihbarların yağmasına, ailenin umut ve hayal kırıklığı arasında ağır biçimde hırpalanmasına da yol açar.
“Ayla vakasının” yaşandığı yıllar, kötülüklerin henüz bu denli sıradanlaşmadığı, bir çocuğun kaybının bir diğerini takip etmediği yıllardı.
Dönemin gazeteleri yıllarca Ayla’yı manşetlere taşımış olsa da
Ayla’nın babası Selahattin Özakar, 40 yıl sonra kızı için sürdürdüğü sonuçsuz ve acılı arayışı sonlandırmaya karar verir ve Ayla’ya “sembolik” bir mezar yaptırır.
Selahattin Özakar, doktorların da tavsiyesi üzerine yaptırmaya karar verdiği bu mezarın hem kendisine hem de artık hayatta olmadığına ikna olduğu Ayla’sına huzur vereceğini umar.
Çünkü Selahattin Beye göre rüyalarında gördüğü minik Ayla’sı defnedilmediği için azaptadır.
Sonuç olarak 56 yıl boyunca kızını aramaktan vazgeçmeyen Selahaddin Özkara’nın ömrü Ayla’yı bulmaya vefa etmedi.
İstanbul’un bu şekilde “kaybettiği” -belki de- ilk çocuk olan Ayla, Türkiye’deki kayıp çocukların sembolü olmuştur.
Bu ve bunun gibi vakalar, toplumsal hafızaya daimi bir rahatsızlık kaydederek, savunmasız çocuklarımızın her an için bir fenalığa kurban gidebileceği ihtimali ile aileleri dehşete sürüklemiş ve sürüklemektedir.
2011 gecikmiş, 2017 ise bu anlamda adeta sonlandırılmış bir süreçtir.
TÜİK‘in 2017 yılındaki son verilerine göre yüz binden fazla çocuğun, çeşitli nedenlerle kaybolduğu açıklanmış; kaybolan her 10 çocuktan 1‘inin canlı bulunamadığı yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkmıştır.
TÜİK Adli İstatistik verilerine göre 2008–2016 yılları arasında tam 104 bin 531 çocuk kaybolmuştur.
Yine TÜİK istatistiklerine göre; Gaziantep‘te 2017 yılında 691 aile çocuklarının kaybolduğuna dair polis ve jandarmaya başvurmuştur.
Verilere göre kentte 11 yaşından küçük 258 erkek çocuk kayıp olarak kayıtlara geçmiştir.
Kız çocuklarında ise 11 yaşından küçük 67 kayıp vakası vardı.
Gaziantep‘te 11–17 yaş arasındaki kayıp ise toplam bin 486 çocuğa ulaşmış, böylelikle Gaziantep’te toplamda bin 811 çocuk kayıp olarak kayıtlara geçmiş bulunmaktadır.
Gaziantep Barosu eski Başkanı Bektaş Şarklı yaptığı bir konuşmasında kentte en çok Suriyeli çocukların kaybolduğunu ve bu durumun da dikkat çekici olduğuna işaret etmiştir.
Öte yanda ise Türkiye genelinde kayıt altına alınan erkek çocuğu kayıp vakalarının %55‘inin, Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri ve Urfa illerinde meydana geldiği belirtilmektedir.
Verilere göre, 2008–2016 yılları arasında kız çocukları en fazla Antalya‘da kaybolmuş ve son 9 yıl içinde 4 bin 550 kayıp kız çocuğu emniyet birimleri veya vatandaşlar tarafından bulunarak, güvenlik birimlerine getirilmiştir.
TÜİK’in 2017 yılından itibaren kayıp çocuklara ilişkin verileri açıklamayı neden bıraktığı sorgulanması gereken ciddi bir konudur.
Soruyorum:
- 2016 yılından bugüne kadar kaybolan çocukların rakamı nedir?
- Kaybolan çocuklarımızın kaçını sağ, kaçının cansız bedeni bulundu?
- Ülke yönetimi neden çocuklarımızın canını koruyamıyor ve neden şiddete, suça maruz kalan çocuklarımızın yanında olamıyor?
Türkiye’de kaçırılan çocuk sayısı son 9 yılda üç kat artarken, yılda ortalama 10 bin, günde ise 32 çocuk kayboluyor!
“Çocuklar kaybolmuyor, onları biz kaybediyoruz!”
Türkiye,
- Ağrı‘da ailesiyle birlikte gittiği bayram ziyareti sırasında köyde kaybolan 4 yaşındaki Leyla Aydemir‘in cansız bedenine ulaşıldı.
- Kars‘ın Kağızman ilçesinde kaybolan 9 yaşındaki Sedanur Güzel‘in cansız bedeni yaşadığı Paslı köyüne 1 kilometre mesafede bulundu. Kars Valisi Rahmi Doğan, “Öldürüldüğü kesin. Üzeri taşlarla örtülmüş” dedi. Olayla ilgili daha önce bir kişi tutuklanmıştı.
- Manisa‘nın Alaşehir ilçesinde, 14 Ekim’de kaybolan ve günler sonra hurdacı Himmet Aktürk tarafından tecavüz edilip, öldürüldüğü ortaya çıkan 4 yaşındaki Irmak‘ın babası 44 yaşındaki Bilal Kupal, 27 yaşındaki eşini ve 10 yaşındaki kızını öldürdü. Kupal‘ın sonrasında intihar girişiminde bulunduğu, hayati tehlikesinin olmadığı belirtiliyor…
- Katil zanlısı S.A., mahkemede verdiği ifadesinde vahşi cinayeti nasıl işlediğini anlattı. Minik Gizem‘in ablası Gamze ile gönül ilişkisi yaşadığını, ailesinin karşı çıkmasıyla ayrıldıklarını ve bu nedenle intikam hisleri beslediğini söyleyen S.A., çocuğu “Pikniğe gideceğiz” diye kandırıp, arabayla götürdüğü kırsal alanda ellerini ve ayaklarını koli bandı ile bağlayıp, ağzını da aynı bantla kapattığını, bıçakladıktan sonra yaralı halde üzerine benzin döküp yaktığını itiraf etti.
- En son evlerinin yanındaki yolda bisiklet sürerken görülen Eylül dönmeyince ailesi, dışarı çıkarak çocuklarını aramaya başladı. Arama çalışmaları sonuç vermeyince, durum jandarmaya bildirildi. İhbar üzerine köye çok sayıda asker, AFAD ekibi ve özel bir ekip sevk edildi. 7 gün boyunca havadan ve karadan sürdürülen çalışmaların ardından Eylül‘ün cansız bedeni bulundu. Eylül‘ün cansız bedeninin Yüzükbaşı Mahallesi yakınlarında bir elektrik direğinin dibinde gömülü olarak bulunduğu belirtildi.
Haberlerini ve daha nicelerini unutmadı!
Her çocuk güvenli bir çocukluğu ve her vatandaş iktidarından güvenli bir ülkede yaşamayı hak eder.
Not: Yukarıda paylaşılan veriler her gün, her dakika değiştiğinden, bu rakamların çok daha yüksek olduğunu hatırlatmak isterim.