Kadınlara yönelik davranışlar sadece bir mevzuat meselesi değil, bir eğitim meselesi, bir zihniyet meselesi, bir kültür meselesidir.
Zihnimizde, yüreğimizde, hayatımızda kadını tam, saygın, özgün, bir insan olarak algılamıyorsak, kadınlarla ilgili gayri insani davranışları sadece rutin bir kınamaya, törensel bir güne ve bir nutuk konusu malzemesine dönüştürüyorsak, böylesi günler “mizansen bir tiyatrodan” öteye gitmeyecektir.
Değerli okurlar, sonuna geldiğim yazı dizisinin bu bölümünde Fransız şair Paul Éluard’a yer vermek istiyorum.
Paul Éluard, bir kadına âşık olur ve onun için bir şiir yazmaya karar verir…
Paris’te zaman geçirdiği kafelerde, cebinden çıkardığı kâğıtlara sürekli olarak o şiiri yazar.
Bu dörtlüklerden oluşan uzun bir şiir olacak ve şiirin son dizesinde, o çok sevdiği kadının adı olacaktır.
Aynı dönemde Naziler Paris’i işgal etmiş, ikinci dünya savaşı yaşanmaktadır.
Şiiri yazmaya devam etmesine eder, ancak her yerde baskı, zulüm, işkence, tutuklamalar, sokaklarda şiddet gören ve öldürülen insanlar vardır.
Ne var ki çok sevdiği şehri ve ülkesi işgal altındadır.
Şiiri her ne kadar bitse de son dizeye o çok sevdiği kadının adını yazmaya -çok istemesine rağmen- bir türlü eli gitmez.
Sevdiği kadının adını yazmak yerine, o sırada aşktan daha üstün tuttuğu ve daha da tutku ile o çok istediği şeyi yazar: “Özgürlük!”
Özgürlük…
Ne kadar güzel bir sözcük değil mi?
Hatta bir o kadar da tanıdık gelmedi mi sizlere de?
Evet, bildiniz!
Ülkemizde Zülfü Livaneli’nin bu şiirden yaptığı “Ey Özgürlük” ve dünyada “Liberte” adı ile bilinen şarkı, günümüzde hala en sevilen şarkılar arasındaki yerini korumaktadır.
Şiirin Türkçe çevirisi Melih Cevdet Anday ve Orhan Veli Kanık tarafından yapılmıştır.
Bu şiiri sizlerle paylaşırken hak ve özgürlüklerimizi geri kazanacağımız günlerin uzak olmamasını diliyorum.
ÖZGÜRLÜK
Okul defterlerime,
Sırama ağaçlara,
Kumlar kar üstüne,
Yazarım adını,
Okunmuş yapraklara,
Bembeyaz sayfalara,
Taş, kan, kâğıt veya kül,
Yazarım adını.
Yaldızlı tasvirlere,
Toplara tüfeklere,
Kralların tacına,
Yazarım adını.
Ormanlara ve çöle,
Yuvalara çiğdeme,
Çın çın çocuk sesime,
Yazarım adını.
En güzel gecelere,
Günlerin ak ekmeğine,
Nişanlı mevsimlere,
Yazarım adını.
Gök kırpıntılarıma,
Güneş küfü havuza,
Ay dirisi göllere,
Yazarım adını.
Tarlalara ve ufka,
Kuşların kanadına,
Gölge değirmenine,
Yazarım adını.
Fecrin her soluğuna,
Denize vapurlara,
Azgın dağın üstüne,
Yazarım adını.
Bulutun yosununa,
Kasırganın terine,
Tatsız kaba yağmura,
Yazarım adını,
Parlayan şekillere,
Renklerin çanlarına,
Fizik gerçek üstüne,
Yazarım adını.
Uyanmış patikaya,
Serilip giden yola,
Hınca hınç meydanlara,
Yazarım adını.
Yanan lamba üstüne,
Sönen lamba üstüne,
Birleşmiş evlerime,
Yazarım adını.
İki parça meyveye,
Odama ve aynaya,
Boş kabuk yatağıma,
Yazarım adını.
Obur köpekçiğime,
Dimdik kulaklarına,
Acemi pençesine,
Yazarım adını.
Kapımın eşiğine,
Kabıma, kacağıma,
İçimdeki aleve,
Yazarım adını.
Camların oyununa,
Uyanık dudaklara,
Sükûtun ötesine,
Yazarım adını.
Yıkılmış evlerime,
Sönmüş fenerlerime,
Derdimin duvarına,
Yazarım adını.
Arzu duymaz yokluğa,
Çırçıplak yalnızlığa,
Ölüm basamağına,
Yazarım adını.
Geri gelen sağlığa,
Kaybolan tehlikeye,
Hatırasız ümide,
Yazarım adını.
Bir tek sözün şevkiyle,
Dönüyorum hayata,
Senin için doğmuşum,
Seni haykırmaya
Özgürlük…
-Paul Éluard–
askimtan@gmail.com