Öyle görünüyor ki tarihimize mal olmuş değerli kadınlarımızı anlatan bu yazı dizisi daha uzunca bir süre devam edecek değerli okurlar.
- İlk Kadın Lisanslı Eczacı: Rukiye Kanat Arran
Eczacılık mesleğinin bağımsızlığa kavuşması ile birlikte 1800 yıllarından itibaren İstanbul’da da özel eczaneler açılmaya başlamıştır. Yurdumuzda ilk eczane, 1802 yılında İstanbul Taksim Caddesi’nde açılmıştır. Bu eczane 1925 yılında Eczacı Artin Rapık Efendi tarafından devralınmıştır.
Türk Eczacıları, 1880 yılından itibaren İstanbul Avrupa yakasında özel eczane açmaya başlamışlardır, “ilk Türk Eczanesi”, 1880 yılında Halil Hamdi tarafından “Eczane-i Hamdi” adıyla İstanbul Zeyrek’te açılmıştır.
Bu anlamda Türkiye’de “İlk Eczacılık Lisans Eğitimi alan Kadın” ise Rukiye Kanat Arran’dır. Yaşadığı dönemin zorluklarına rağmen okulunu başarıyla bitiren Arran, kendi eczanesini açmış ve çok sayıda kişiye hizmet vermiştir. Arran’ın, kadınlara iş hayatının kapılarının açılmasında önemli etkileri olmuştur. - İlk Kadın Eczacı: Fatma Belkıs Derman (1906-1958)
Kadınların eczacılık mesleğine katılımının uzun ve çalkantılı bir geçmişi vardır. Fatma Belkıs Derman, Türkiye’de “şahsına ait bir eczane kuran”, “bir laboratuvarda yöneticilik yapan” ve “ürettiği ilaca kendi ismiyle lisans alan” “İlk Kadın Eczacı”mızdır.
Fatma Belkıs Derman, Belgrad ve Vidin’den göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak 1906’da İzmit’te doğmuştur. İstanbul’un saygın bir kız okulu olan Erenköy Kız Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarında, önceleri öğretmen olmak için can atmış, öğretmenlik derslerine bile katılmıştı. Daha sonra fikrini değiştirerek eczacılık kariyeri yapmaya karar vermi ve 17 Eylül 1927’de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Okulu’na -o zaman Tıp Fakültesi’nin altındaydı- 294 öğrenci numarasıyla kaydını yaptırmıştır. Üç yıllık öğrenciliğini takiben Fatih’deki Sırrı Enver Eczanesi’nde stajını tamamlayarak, Haziran 1930’da mezun olmuştur. Artık Ayşe Semiha Hanım (Erçin, 1907-??) ve Fatma Bedriye Hanım (Siren, 1910-2007) ile birlikte ülkenin “Yetişmiş İlk Kadın Eczacılarından” biri olmuştu. Bu bahsi geçen diğer iki kız kardeş de sonrasında, sırasıyla Eczacılık Okulu’nun organik kimya ve biyokimya bölümlerine asistan olacaklardı.
694 sayılı yasa eczane sayısını nüfusun yoğunluğuna göre sınırlandırıyor, buna göre 10.000 kişinin yaşadığı bir yerleşim biriminde sadece 1 eczaneye izin veriliyordu. Fatma Belkıs Hanım ailesinin yaşadığı Adapazarı’na giderek Eczacı Ömer Bey’in halk eczanesinde ortak olarak kısa bir süre çalışmıştır. Sonrasında 1931’de Düzce’de kendi işyerini (Belkıs Eczâhânesi) açtı. Artık Türkiye’nin “İlk Kadın Halk Eczacısı” olmuştu. 1931’de Yeni Gün Gazetesi’ne verdiği bir mülâkatta, “mesleğinin tüm zamanını doldurduğunu” ifade etmiştir. Yörenin tek doktoru ve yerleşik kadınları onu çok güzel karşılamış olmalarına rağmen bazı erkek köylüler, onun reçeteleri hazırlamasına kuşkuyla bakmış hatta eczanenin önünde reçeteleri için bekleyen erkekler, eczacının kızı zannettikleri Fatma Belkıs Hanım’a eczacıyı beklediklerini bile söylemişlerdir.
Derman, mülâkatın devamında, “mesleğe bağlılığı ve keskin gözlem yeteneği sayesinde yerel kültüre başarıyla adapte olduğunu” belirtirken, yöredeki hastaların tıbbi argo kelimelerine de giderek aşina olduğunu söylemiş hatta yörede insanların hastalıkları ve ilaçları çok farklı, anlaşılamaz isimlerle ifade ettiklerini anlatmıştır.
Çok ilginçtir ki hasta odaklı modern eczacılığın ortaya çıkışından on yıllar önce, dikkate değer bir öngörüyle, Fatma Belkıs Hanım deneyimlerini aynı mülâkatta şöyle aktarmıştı:
“İlaçların yanı sıra hastalarıma bol bol tavsiyelerde bulunuyorum. Çoğunun sırdaşı da olabildiğim için mesleğimi daha çok seviyorum. Günden güne daha iyi anlıyorum ki hasta ve yakınlarının kendilerini rahat hissetmesini sağlamak, onlara umut, cesaret, güç aşılamak, onlara sadece ilaç vermekten çok ama çok daha önemli.”
Daha sonra Hasan Derman Bey ile evlenen Fatma Belkıs, İstanbul’a yerleşmiştir.
Derman’ın eczanesinde ürettiği mülkiyeti kendine ait Kinol, Vinokinyum ve Comprimé Sulfaseptin adlı ilaçlardan sadece sonuncusu, adına tescil edilmiştir. Ayrıca 16 Şubat 1944’te İstanbul Eczacılık Laboratuvarı’nın yöneticiliğine getirilmesine rağmen, işe ısınamadı ve kısa süre sonra istifa etmiştir. Bunun yerine, var olan kendi iş yeri İstanbul Eczacılık’ta 1947’den son yıllarına kadar tek başına çalışmalarını sürdürmüştür.
Kısacık ömrüne büyük başarılar sığdıran Fatma Belkıs, uzun yıllar sıkıntısını çektiği kronik romatizma ve yüksek tansiyona bağlı olarak kalp rahatsızlığından dolayı 26 Temmuz 1958’de vefat etmiş, cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Türkiye’nin “İlk Kadın Serbest Eczacısı” Fatma Belkıs Derman, yaşadığı dönemde karşılaştığı zorluklar, baskılar hatta küçümsemelere rağmen kadınların eczacılık mesleğindeki saygınlığını korumuş ve yüceltmiştir. Günümüzde, “kadınların farmasötik kariyerine” öncü olmuştur.
Eczanesi, üç yıl daha eşi tarafından işletilmesinin ardından, 1961’de, bir başka “öncü kadın eczacı” olan Leman Başkur-Kazuk’a (1918-2012) satılmıştır.
- İlk Kadın Hemşire: Esma Deniz İbrahim (1902-1997)
1902 yılında Kavala’da doğan Esma Deniz, hayatını hemşirelik mesleğine adamıştır. 1922’de bugün Çamlıca Kız Lisesi olarak bilinen Çamlıca İnâ Sultanânisi’ni, 1924 yılında de Amiral Bristol Hemşirelik Okulu’nu bitirmiştir. Aynı yıl Amerika‘da New York Columbia University, Teachres Colege‘e gitmiş 1929 yılında mezun olduktan sonra bir yıl Amerika‘da çalışmış ve ardından Türkiye‘ye dönerek mesleğine devam etmiştir. 1943 yılında açılan Türk Hemşire Derneği‘nin kurucularından olup bu derneğin 18 yıl süreyle başkanlık görevini üstlenmiştir. Türk hemşirelerini Uluslararası Hemşireler Birliği‘nde temsil etmiş, Kızılay Özel Hemşirelik Lisesi‘nin kuruluş aşamalarında görev almıştır. Esma Deniz, Türkiye‘de “İlk Kadın Toplum Sağlığı Hemşiresi” unvanına sahiptir.
Hemşireliğin tarihi, “kadının şifa verici rolü” ile başlamaktadır. Modern anlamda ise hemşireliğin Kırım Savaşı (1854 -1856) sırasında, Florence Nightingale (1820-1910) ile başladığı kabul edilmektedir. Kırım Savaşı sırasında Florence Nightingale’in Üsküdar Selimiye Kışlası’nda verdiği hizmetlerle, hemşirelik mesleğinin doğuşuna ülkemiz tanık olmuştur. 1911 yılında “gönüllü hasta bakıcı kursu” ile başlayan “hemşirelik eğitimi” ile 6 ay süren kurs sonunda sertifika alan “Müslüman Türk kadınları” ilk defa Balkan Savaşı (1912) ve Çanakkale Savaşı’nda (1915 -1916) hasta bakımına katılarak zorlu süreçte çok önemli bir görevi yerine getirmişlerdir. 1920 yılında “resmi hemşire” ünvanlıyla mezun veren ilk okul, Amiral Bristol Hastanesi’ne bağlı hemşire okuludur. Amiral Bristol Hemşirelik Okulu günümüze kadar çok önemli hemşire isimlerin yetişmesini sağlamıştır. “İlk Diplomalı Hemşire” unvanını kazanan Esma Deniz İbrahim’de bu önemli isimlerinden biridir.
73 yıl boyunca hemşirelik yapan Esma Deniz İbrahim, 1973‘te Kızılay Hemşire Okulu‘ndan emekli olmuş, 21 Temmuz 1997 tarihinde, 95 yaşındayken vefat etmiştir.
Esma Deniz’in, mesleğin profesyonelleşmesi adına gösterdiği çabalar yadsınamayacak kadar önemlidir.Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından “Kadın İlklerimiz” serisinin gümüş hatıra parası olarak 2015 yılında basılmıştır. Nominal değeri 20 Türk Lirası olan madeni paralar 925 ayar gümüşten yapılmıştır. Ön yüzünde Esma Deniz‘in portresi bulunur ve “İlk Kadın Hemşiremiz” yazar. Ayrıca doğum ve ölüm yılları da belirtilmiştir.
İlk Kadın Ortodontist: Ayşe Mayda (1916-2021
Türkiye‘nin “İlk Kadın Ortodontist”i olan Ayşe Mayda, 1916 yılında İzmir’de dünyaya gelmiştir. Ayşe Mayda, eğitim hayatına evlerinin yakınındaki anaokulunda başlamıştır. O tarihlerde evlerine yakın sayılabilecek iki okul bulunmaktaydı. Bunlardan biri yalnız “erkek öğrencilerin” devam edebildiği Özel Dar’ül İrfan İlkokulu, diğeri ise İzmir‘in “ilk özel kız okulu” olan Ravza-i İrfan İlkokulu’ydu ve Ayşe Mayda da Ravza-i İrfan İlkokulu’ndan mezun olmuştur.
Babası 1923‘te aldığı Kâmil Paşa Köşkü‘nü kiraya vermiş ve köşk, İtalyan okuluna dönüştürülmüştür. İtalyan okulunun daha disiplinli olmasından dolayı Mayda eğitimine burada devam etmiştir. Ancak bütün arkadaş çevresinin Özel İzmir Amerikan Kolejinde olması nedeniyle 1928 yılında 12 yaşında iken sınıfa başlamıştır. 1937 yılında İzmir Amerikan Kız Kolejini bitiren Ayşe Mayda aynı yıl İstanbul Üniversitesi’nin o günkü adıyla “Diş Tababeti Mektebi”ne kaydoldu ve 1933 yılında Hitler Almanya‘sından kaçan “Yahuhdi” Prof. Dr. Alfred Kantorowicz‘in öğrencisi olmuş, okulunu 1941 yılında bitirmiştir. 1945 yılına kadar Türkiye’de diş hekimliğinin ve ortodontinin gelişmesine büyük katkılar sunan hocası Prof. Dr. Alfred Kantorowicz‘in önerisi ile İstanbul Üniversitesinde Kantorowicz‘in asistanı olarak kalmış ve asistanlığı süresince özellikle ortodonti bölümünde önemli ve başarılı çalışmalarda bulunmuştur. İstanbul’da 9 yıl hizmet verdikten sonra İkinci Dünya Savaşı çıkmış, bu yokluk yıllarında ailesine ait olan Salih İş Hanı’nın yanması üzerine annesinin hiçbir geliri kalmamış ve hastalanmıştır. Ayşe Mayda bunun üzerine 1945 yılında akademik kariyerine nokta koyarak İzmir‘e dönme kararı almıştır.
Ayşe Mayda 1945 yılında İzmir‘de İkinci Beyler Sokağı’nda Türkiye’nin “İlk Kadın Diş Hekimi” olarak bir muayenehane açmaya karar vermesi üzerine kendisine en çok yardımcı olan kişi meşhur Osmanlı nazırlarından Pertev Paşa‘nın torunu, aynı zamanda Kantorowicz‘in yardımcılığını da yapan Prof. Dr. Pertev Ata olmuştur. Prof. Dr. Kantorovicz’in vermiş olduğu belge ile Ayşe Mayda İzmir’de diş hekimliğinin yanı sıra ortodonti alanında da çalışmaya başlamış ve Amerikan Koleji’nden mezun olmasının çok yararını görmüştür. Eski okul arkadaşlarının, onların çevresinin ve Amerikalıların diş doktorluğunu yapması onu kısa sürede İzmir‘in en tanınmış diş hekimi yapmıştır.
Ayşe Mayda iş yerini de hemen bir yıl sonra Ankara Palas‘taki başka bir yere taşımıştır.
Ayşe Mayda, 1901 yılında İzmir‘de Saat Kulesi‘ni yapan Raymond Charles Péré‘nin planını çizdiği ve Kıbrıslı Kamil Paşa‘nın yaptırdığı köşkte 63 yıl yaşamıştır.
Milli Kütüphane‘de gerçekleştirilen aktivitelerin pek çoğunda adı geçen Ayşe Mayda, birçok kadının örnek alacağı bir Cumhuriyet Kadını olmuş, 20 Aralık 2021‘de yaşlılığa bağlı çoklu organ yetmezliği ve zatürre nedeniyle İzmir‘de 105 yaşında aramızdan ayrılmıştır.
…devam edecek