Tarihteki “İnsan Hakları Bildirisi” oturumunda, altı sosyalist ülke bu ilkelerin bazılarının “Burjuva sınıfından olan insanların sınıf çıkarını koruduğu ve işçi sınıfının egemen sınıflarla uzlaşmak zorunda bırakacağı” gerekçesi ile çekimser kalmıştı. Bu bildiri ancak Suudi Arabistan ve Güney Afrika Birliği dışında kalan ülkelerin oyları ile 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmişti.
Dünyaya egemen olan emperyalizm ve sınıflı toplumlara sahip devletler, bir taraftan ne kadar insan haklarına saygılı olduklarını(!) belirtseler de diğer yandan da yoksulluk verici politikalarına, gözaltında kayıplara, hak ve özgürlük taleplerine karşı saldırılarına devam etmekteler.
Söz konusu “insan hakları” olunca, doğrusu işin içinden çıkabilmek pek de mümkün görünmüyor.
Tarih ve günümüz “katliam” seviyesindeki ırkçılık örneklerinden yana o kadar zengin ki gelin hep birlikte belli başlı unutulmaz örnekleri hatırlayalım:
- KU KLUX KLAN: ABD’nin güney eyaletlerinde 1865 yılında kurulan bu teşkilat, Amerika İç Savaşı’nın ardından tüm ülkede kaldırılan siyahi köleliğe karşı çıkmıştır. Teşkilat, siyahi ırka mensup insanların ölmesi veya beyaz ırkın refahı için çalışması gerektiğini savunmuştur. Amerikan polisinin sık baskınları sonucu 1960’larda teşkilat zayıflamış olsa da günümüzde halen aynı isim altında dernek bulunduğu bilinmektedir.
- APARTHEID (Güney Afrika): Ümit Burnu’nun keşfinden sonra bölgeye yerleşen batılılar bir süre sonra, Güney Afrika’yı kapsayacak şekilde “Boer Cumhuriyetini” kurmuş ve azınlıktaki beyaz ırk, çoğunluktaki siyah ırkı yönetmeye dayalı sistem oluşturulmuştur. Apartheid sisteminin tam olarak çıkışı da II. Dünya Savaşı sonrasında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde meydana gelmiştir. Beyaz olmayan ırkın daha az hizmet görmesi ve seçme hakkının bulunmaması gibi ayrımcı uygulamalar meydana gelmişti. 1994 yılına gelindiğinde ise Nelson Mandela’nın arkasına aldığı uluslararası güç ile Apartheid uygulaması son bulmuştur.
- ANTİSEMİTİZM (Dünyanın birçok yerinde): Asırlar boyunca insanlar, Yahudi ırkına mensup kişilerin hareketlerinden rahatsız olmuş ve onlardan uzak durma, dışlama eğilimleri göstermiştir. Günümüzde bile devam etmekte olan bu davranışların en uç boyutu II. Dünya Savaşı döneminde yaşanmış ve altı milyon civarı Yahudi öldürülmüştür.
- KIZIL ÇİN: 1948’de iktidardaki Mao Zedong yönetimindeki Çin ordusunun, ülkenin batısında yer alan ve Uygur Türklerinin yaşadığı bölgeyi işgal etmesi ile başlayan ayrımcılık sisteminin adı Kızıl Çin’dir. Bölgede yaşayan 20 milyon kadar Türk’ü yıllarca baskı ve zulüm altında tutan Çin yönetimi, halen bölgede yaşayan Müslümanların dini inançlarına ambargo uygulamaktadır.
- NAZİLER: Naziler, Almanların ırkı olan “Aryan” ırkının dünyadaki en üstün ırk olduğuna inanmış ve geri kalanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmışlardır. Nazi ırkçılığı hareketi, özellikle Almanya’da iktidara gelen “Nationale Sozialisten Partei” (Nasyonal Sosyalist Parti) ile birlikte 1933-1945 yılları arasında milyonlarca insanı toplama kamplarına hapsederek öldürmüştür. 1945’te Nazi rejimi yıkılmış fakat bu düşünce ortadan kaybolmamıştır ve Almanya’ya gelen yabancı göçmenlere karşı düşmanca yaklaşımlar gözlenmiştir. Neo-Nazi grupları günümüzde ırkçı propagandalar sergilemeye devam etmektedir.
- ELHAMRA (İspanya): 1492’de Kastilya ve Leon Kraliçesi I. Isabel tarafından Elhamra Sarayı’nda imzalanarak ilan edilen ve İspanya’da yaşayan Yahudilerin İspanya’dan çıkarılmasını ön gören uygulamadır. İlan edilen duyuruya göre Yahudi olan herkesin İspanya’yı terk edeceği ve yanında hiçbir maddi varlık götüremeyeceği belirtilmiştir. 1492’de de Osmanlı Donanması, İspanya açıklarına gitmiş ve buradaki Yahudilerin çoğunun Anadolu’ya getirilmesi sağlanmıştır.
- ÇERKES SÜRGÜNÜ (Rusya): 1864’te Kafkasları ele geçirmek için bir dizi saldırılar düzenleyen dönemin Çarlık Rusya’sı Çerkesler ve Çeçenler tarafından gerçekleştirilen bir direnişle karşılaşmış ve ardından gelen büyük karşı saldırılar sonucunda yöre halkını zorla göç ettirmiştir. Bu ırkçı yaklaşım nedeni ile göç etmek zorunda kalan milyonlarca insan yolda açlıktan ve hava şartlarından yaşamını kaybetmiştir. Bir milyon insan da Osmanlı topraklarına göçe zorlanmıştır. Çerkes soykırımı hakkında Lev Tolstoy: (Ünlü Rus edebiyatçı) şöyle der “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi…” Çerkes soykırımı dünyadaki birçok ülke tarafından resmi olarak tanınmamıştır. Soykırımı ilk tanıyan bağımsız ülke ise 2011 yılında aldığı tanıma kararı ile Gürcistan olmuştur.
- KIRIM-TATAR SORUNU: Dünya Savaşı öncesi SSCB’nin toprakları içerisinde yer alan Ukrayna’daki Kırım yarımadası, “Barbarossa Harekatı” ile Alman ordusunun eline geçmişti. Baskıcı Rus lider Stalin’den kurtuldukları için sevinç gösterinde bulunan Kırım Tatarları, 1944’te Rusların tekrar savaşta üstünlük kazanması ile ırkçı bir katliama uğramışlardır. Bir milyona yakın Kırım Tatar Türkü, trenlere doldurularak, Sibirya’ya sürgüne gönderilmiştir. Trenlerin Sibirya’ya ulaşması haftalar almış ve birçok insan açlıktan yaşamını kaybetmiştir. Günümüzde Kırım’da yaşanan etnik gerginliğin nedeninin kökenini ise bu durum oluşturmaktadır.
- KIZIL KMERLER: Kamboçya’da gerilla savaşıyla iktidarı ele geçirerek 1975-79 arasında ülkeyi yöneten Maocu radikal komünist harekettir. Bu hareketin kurucusu ve önderi Pol Pot’tur. 1967’de, Kamboçya Komünist Partisi’nin silahlı kolu olarak kurulduğu kabul edilir.
- TUTSİ-HUTU SORUNU (Uganda): Yıllarca Belçika’nın sömürgesi olan Ruanda’da azınlıktaki Tutsilere büyük haklar verilirken, çoğunlukta olan Hutulara nispeten daha az hak ve değer verilmiştir. Belçika’nın sömürgeyi bırakıp ülkeden çekilmeye başlaması ile iç karışıklıklar baş göstermeye başlamıştır. İktidarı ele geçiren Hutular, Tutsilere karşı ayrımcılık ve soykırım yapmaya başlamıştır. Bunun sonucunda 800.000 kadar insan yaşamını yitirmiştir. BM barış gücünün ülkeye girmesiyle olaylar yatışmıştır.
Geçmişte olduğu kadar –belki- fazlası ile ırkçı eylemler günümüzde olanca şiddeti ile devam etmektedir.
Paris Saint Germain – Başakşehir maçında yaşanan ırkçı davranış karşısındaki dayanışma örneğinin tam da 10 Aralık öncesinde yaşanması, insanları eşitlikçilikten yana belki bir kez daha düşünmeye sevk etmiştir.
İnsan haklarından bahsedilebilmesi için öncelikle herkes kendi kapısının önünü süpürmelidir.
Dünyada sosyal sınıf temelindeki önyargılar, üst sınıfın yararına ve alt sınıfın zararına olan bireysel tutumlar, davranış, politika sistemlerindeki ayrımcılıklar sürdükçe insan haklarından değil, ancak sınıfçılıktan ve ırkçılıktan söz edilebilir.
Küba Devrimi lideri Fidel Castro’nun aşağıdaki sözlerinin altına dünya liderlerinin imzalarını atması hayalden ötedeki köy müdür dersiniz?
“Bizler çoğu kez insan hakları üzerine konuşuyoruz. Ama aynı zamanda insanların hakları üzerine de konuşmalıyız. Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorunda? Diğerleri 70 yıl yaşasın diye neden bazı insanlar 35 yıl yaşamak zorunda? Diğerleri müthiş derecede zengin olsun diye neden bazıları berbat bir şekilde yoksul olmak zorunda? Ben, bir parça ekmeğe bile sahip olamayan dünya çocuklarının adına konuşuyorum.”