Bölüm: 1
Değerli okurlarım, sürdürmekte olduğum yazı dizisinin bu bölümünde Türkiye’de gerçekleştirilmiş olan önemli ilklere imza atmış olan başka bir değerimizi sizlere iki bölüm halinde hatırlatmak ve derinlemesine tanıtmak istiyorum.
Türkiye’de ilk olmak ve bir de üzerine bu ilki gerçekleştiren bir kadın olmak, kuşkusuz hiç kolay olmamıştır.
Ancak her değişim küçük bir adımla başlıyor ve işte o ilk adım, tüm kadınları cesaretlendirmekle kalmadığı gibi adeta tarihte önemli bir dönüm noktası da oluyor.
Tarihimizde oldukça önemli bir yere sahip kadınlarımızdan biri de ilk kadın mühendisimiz ve Anıtkabir’in başmühendisi Sabiha Rıfat Gürayman.
- İlk Kadın İnşaat Mühendisi ve Voleybolcusu: Sabiha Rıfat Gürayman (1910-2003)
1910 yılında Kuzey Makedonya’nın Manastır şehrinde dünyaya gelen Sabiha Rıfat Hanım’ın babası Yüzbaşı Rıfat Bey görev için İstanbul’a gelince, aile Üsküdar’da yaşamaya başlamıştı.
Annesi ve küçük kardeşi tüberküloza yakalanan Sabiha Hanım, genç yaşta annesini kaybetmişti.
Sabiha Rıfat, savaş yorgunluğu ve hastalıklarla geçen yıllara rağmen ailesi eğitimini her daim desteklemiştir.
“Benim ilk hocalarım annem ve babamdı. Daha ilkokula başlamadan okuma yazma öğrenmiştim. Babam 1906 yılında Harbiye’den mezun olmuş, birçok cephelerde savaşmış, yaralanıp esir düşmüştü. Savaş yıllarında yokluk, babamın asker olması, işgal kuvvetlerinin baskıları sık sık yer değiştirmemize sebep oldu.” ve “Aile içinde yaşadığımız büyük acılar nedeniyle savaşın bittiği yılların coşkusunu yaşayamadık bile. Bütün bunlara rağmen eğitimim yarıda bırakılmadı, bu konuda birçok kararı da kendim vermek zorunda kaldım. Onlarda da bana karşı ‘Başarabilir mi?’ kuşkusu hiçbir zaman oluşmadı. Ben de direncimi yitirmeden sonuna kadar dayandım.” demişti Sabiha Rıfat Gürayman 1991’de İTÜ Vakfı Dergisi’ne verdiği bir röportajda.
İlköğrenimini Beşiktaş Esma Sultan İlkokulu’nda yapmış, çocukluk yılları Kurtuluş Savaşı’nın zor ve sancılı günlerine denk gelmiştir.
1925 yılında Nişantaşı Kız Ortaokulu’nu bitirmiş, öğrenimine 1927 yılına kadar İstanbul Kız Lisesi’nde devam etmiştir.
Eğitim gördüğü dönemde Mustafa Kemal Atatürk özellikle kız çocuklarını eğitime teşvik ediyor ve 1927 yılında bugün İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) olarak bilinen Mühendis Mektebi’ne (Mühendishane-i Bahr-i Hümayun) kadınların da alınmasını ister.
Haberi son anda duyan Sabiha Rıfat, iki gün kala başvuruda bulunmak için Gümüşsuyu’ndaki fakülteye koşar ancak yanında ne bir belge, ne de para vardı.
Ortaokulunun yardımlarıyla son anda belgelerini toparlayıp başvuruda bulunan Sabiha Rıfat, lise mezunları arasından sıyrılarak, ortaokul mezunu olmasına rağmen başvurduğu üniversitenin sınavlarını kazanarak, 350 erkek öğrencinin okuduğu Mühendis Mektebi’nin iki kadın öğrencisinden (diğer kadın öğrenci Melek Erbul) biri oldu.
…ve böylece Sabiha Rıfat Hanım, Cumhuriyet’in ilk yıllarında erkeklerin tahakkümünde olan mühendislik mesleğinde bir dönüşüme öncülük edecektir.
1933 yılında Türkiye’nin “İlk Kadın İnşaat Mühendisi” olarak mezun olmuş, ancak eğitim süresi boyunca –kadın olmasından dolayı- çok fazla psikolojik baskıya maruz kalmıştır.
Mezun olduğu yıl kurulan Ankara Nafia’nın (Bayındırlık ve İskân Bakanlığı) Baş Mühendisliği’ne atanmış, mesleğinde başlarda çok zorlanmıştı.
Çünkü kimse başmühendisin bir kadın olduğuna inanamıyordu ve Sabiha Hanım o dönem için “Çoğu zaman mühendis arayanlar odama girip bayan gördükleri zaman geri çıkıyorlar, telefonda bayan sesi duyanlar geri kapıyorlardı. Fakat zamanla bana alışıldı ve çevremde büyük bir sevgi ve saygı çemberi oluştu.” diyordu.
Sabiha Rıfat, erkeklerle arasında bir fark olmadığına inanıyor, en az onlar kadar hatta onlardan daha başarılı olabileceğini biliyordu ancak masa başı bir memuriyete tayin edilmiş ve bu süreçte Ankara’da Erzurum Çeşmesi ve bazı okulların yapımında görev almıştı.
Sabiha Hanım, artık sahalarda görev almak için dilekçesini vermiş, ama müdürü uzun süre dilekçeyi amirlerine iletmemişti.
Müdürü babacan bir tavırla Sabiha’ya: “Şantiyede kadın mühendis nasıl olacak… Kızım gel sen beni dinle. Güzel güzel burada görevini yap.” demişti.
Sabiha bütün ısrarlara rağmen dilekçesinde kararlıydı ve bu konu o dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’a kadar gitmişti.
Vali Tandoğan, çok güçlü bir isimdi ve “Olmaz öyle şey, kızım şantiye hayatı zordur…” dese de Sabiha ikna olmamıştı.
Sabiha Rıfat uzun süren bir müzakereden sonra Vali Tandoğan’ı ikna etmiş ve Ankara’nın Beypazarı ilçesi Karaboğaz mevkiindeki köprü inşaatına mühendis olarak tayin olmayı başarmıştı.
Ankara – Beypazarı yolu üzerinde inşa edilen köprünün yapımı 1936’da tamamlanmıştır.
Sabiha Rıfat, şantiyedeki çadırlarda, tuvaletin dahi olmadığı koşullarda köprünün inşası tamamlanana dek işçilerle birlikte kalmıştı.
Genç mühendis çevre köylülerin meraklı bakışları arasında bütün gücüyle çalışıyordu ve zaman geçtikçe köylüler “kız mühendisi” sevmeye başlamış, kendisine “köprüdeki kız uşağı” adını takmışlardı.
İnşa ettiği köprüye de “Kız Köprüsü” adını vermişlerdi.
Sabiha Rıfat bir röportajında bu anılarını da şöyle dile getirmişti:
“Bir akşam çalışanlardan biri çadırıma girerek işçilerin gittiğini söyledi. Gecenin karanlığında arkalarından koşarak nereye gittiklerini sordum. Daha fazla para verileceğini ve kışın da bastırmak üzere olduğunu, civar köylerden birine cami yapımı için gideceklerini söylediler. Kadın olduğum halde hiçbir şeyden korkmadığımı, bundan korkmamaları gerektiğini, camiden çok köprünün önemli olduğunu söyledim.”
Başarıyla tamamlanan köprü, Sabiha Rıfat’ın adının daha çok duyulmasına neden olmuştu.
1935 yılında Bayındırlık Bakanlığı Teşkilat Kanunu ile kurulan Yapı ve İmar İşleri Reisliği emrine atanmış, bu görevinde okul, hastane, hükümet konağı, halkevi gibi çeşitli resmi binaların mimari ve statik projelerini yapmış, aynı zamanda da kontrol işlerinde çalışmıştır.
1941 yılında TBMM inşaatlarının kontrol şefliğini yapmıştır.
Sabiha Hanım‘ın yaşamını değiştiren en önemli olay ise Anıtkabir’in inşasında baş kontrol mühendisliği görevine layık görülmesiydi.
Yüksek Mühendis Ekrem Demirtaş‘ın ayrılması dolayısıyla açılan kontrol şefliğine o getirilmişti.
Prof. Emin Onat ve Prof. Orhan Arda‘nın projesi olan Anıtkabir‘in inşaatı 9 Ekim 1944‘te görkemli bir temel atma töreni ile başlamış ve yaklaşık on yıl sürmüştür.
1973 yılında üç gün boyunca Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan bir yazı dizisinde yaşamış olduğu heyecanı Sabiha Hanım şu sözlerle ifade etmişti:
“1945’te bir kış günü idi. Yollar bozuk olduğundan ancak bir at arabası ile Rasattepe’ye doğru yola çıktık. Yol çamur, hava buz gibiydi. Arazide içinde sobası bile olmayan bir rasat binası vardı. İşte burası o günden sonra şantiye binası olarak kullanılacaktı. O gün müteahhide inşaat sahasını teslim ettim. Müthiş duygulanmıştım. Geride bıraktığım uzun yılları ve yürüdüğüm yolu düşündüm. Büyük devrimciye olan borcumun ağırlığı altında eziliyordum. Bu borcun hiç değilse küçücük bir parçasını ödeyebilmek için bu ne kadar güzel bir rastlantı idi.”
İkinci Dünya Savaşı sürerken yabancı firmaların da güçlükler çıkarması sonucu inşaatın zaman zaman durakladığı ancak “işi sonuna kadar götürmeye kararlı olduğunu” kaydeden Sabiha Hanım, şunları söylemişti:
“Dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanı da zaman zaman Anıtkabir’e gelerek inşaatı yakından takip ediyorlardı. Yapıyı görmeye gelenlerin karşısında her seferinde ben çıkıp bilgi veriyor, gelişmeleri aktarıyordum.”
Sabiha Hanım için Anıtkabir inşaatı bir “ibadet gibi” olmuş ve Atatürk’e olan borcunu ödemek için bir vesile olarak görmüştü. Buradaki çalışmalarını görevini bitirene kadar kararlılıkla sürdürmüştür.
Anıtkabir’de hem bir kadın mühendisin yer alması hem de başmühendis olması tüm dünyaya da örnek olmuştu.
Anıtkabir inşaatı sırasında ziyarette bulunan ve Sabiha Hanım’ın elini sıkan Yunanistan Başbakanı Venizelos’un sözleri ise gurur vericiydi:
“Hayatımda ilk defa büyük bir işin başında bir kadın görüyorum. Sizi gerçekten tebrik ederim.”
Yapı ve İmar İşleri Reisliği‘nde teknik müşavirliğe getirildikten bir süre sonra kendi isteği ile emekli olmuştur.
Sabiha Hanım, Atatürk’ün naaşı Anıtkabir’e nakledildikten sonra Milli Eğitim Bakanlığı, Teknik Müşavirlik kadrosuna getirilmiş, bu görevden ise 1963 yılında kendi isteğiyle emekli olarak ayrılmıştı.
./.