Zeynep, Saniye, Güler, Yeliz, Leyla, Meltem, Hamiyet, Emine, Bahar ve daha birçok kadın başta eşleri, eski eşleri, birlikte olduğu erkekler gibi en yakınlarındaki ya da hiç tanımadıkları erkekler tarafından cinayete kurban gitmektedir.
Bu durum tüm dünyada aynı paralelde gelişim göstermiştir.
Öyle ki dünya genelinde her yıl yaklaşık 66.000 kadın öldürülmektedir.
Şiddet, insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte, ne ilginçtir ki kadına şiddet konusunun öneminin farkındalığı ve literatürde kendine yer bulmasının çok yakın bir tarihi vardır.
Kadın bedeni ve cinselliği üzerindeki eril denetim ve tahakküm, şeref ve namus adı altında evlilikte ve kamusal alanda kadınların ölümlerine neden olmaktadır.
Kadına yönelik şiddet konusuna dikkatlerin yoğunlaşmasında, 1960’ların sonunda bir önceki yüzyılın ürettiklerini sorgulayan sürecin içinde, kadın hareketinin oluşmasının da büyük payı vardır.
1980 sonrası küreselleşen dünyada ulusal ve uluslararası düzeyde görülen terör hareketleri ile toplumun en temel birimi olan aile içinde, zayıf olana şiddeti -yani kadına ve çocuğa-; bireyin özünde, ilişkilerini çatışma zemini üzerinden ürettiğini göstermektedir.
Özellikle insanlığın bilgi ve iletişim teknolojisindeki muazzam ilerleyişine karşılık, bireyin kendi içindeki bu gerilim durumu oldukça yaman bir çelişkidir.
Kendi toplumumuzu ele alacak olursak, toplum, kadına önce “kutsal anne” rolünü yazıyor.
Öyle figüran da değil bakın, “karakter” bir rol yazıyor ve “sen kıymetlimsin” diyerek eline metni tutuşturuyor.
Kadına “kutsalsın sen, izleyicilere bu duyguyu geçir” diyor ama “sıran gelmeden de konuşma!” diyor ve bu ucuz bir piyesi sahneliyor.
Sonra ne mi oluyor?
“Olmuyor!” diye kızıyor, “yapamıyorsun” diyor, “şışşşt doğaçlama yok, ne dediysek o!” diyor.
Erkek sözünü dinletemezse, kadın biçilen role yakışmazsa, karakteri öldürüyor.
Toplumsal hayatta kocanın reisliği ve bu reisin cezalandırma yetkisi öyle bir devam ediyor ki tahakkümü de yaşamı da ve ölümü de ellerinde tutuyor.
Cezalandırma yöntemleri ise Ortaçağı aratmıyor.
Kadının bedeni üzerinde sonsuz kudret sahibi erkekler, o bedene eziyet etme, o bedeni ortadan kaldırma haklarını da kendinde görüyor.
Kadınını öldüresiye döverken öldüresiye seviyor.
Suçu, savunmasına dönüşüyor ve “seviyordum öldürdüm” diyor.
Artan kadın cinayetleri karşısında 2010 yılında kadınlar tarafından “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” kuruldu kurulmasına ancak bu platform da ne yazık ki cinayetlerin her geçen yıl tırmanışa geçmesini engelleyemedi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, açık kaynaklardan derlediği kadın cinayetleri istatistiklerine göre 2018 yılında kadın cinayetlerinin arttığı belirtilen raporda, 2018’de 440 kadının öldürüldüğü, 317 kadın ve bin 217 çocuğun da cinsel istismara uğradığı belirtildi.
2019 yılının ilk altı ayında ise 214 kadın öldürüldü.
Bir önceki yıla göre rakamlardaki artış yüze 4 civarında olduğunu göstermektedir ve yine yılın ilk yarısında 99 kadın cinsel saldırıya uğramış, 99 çocuk istismar edilmişti.
…ve bugün, takvimler 23 Ağustos 2019’u gösterirken, “Ölmek istemiyorum” feryatları ile yardım isteyerek eski eşi Fedai Baran tarafından çocuğunun gözleri önünde katledilen Emine Bulut’a yaşatılan bu vahşet Türkiye için bir ilk olmadığı gibi maalesef sonuncu kadın cinayeti de olmayacaktır!
Bugün, Konya’da hakkında uzaklaştırma kararı bulunan Bekir Erkol, 3 çocuk annesi eşi Tuba Erkol’u (37) 20 yerinden bıçaklayarak, öldürdükten sonra, olay yerindeki kızına “Yardım istemene gerek yok. Anneniz öldü” dediği öğrenildi!
Yine bugün, kadına şiddet haberlerinden biri de Bursa’dan geldi.
Erkek arkadaşı tarafından, otomobilin içinde darp edilen ve daha sonra mezarlığın önüne bırakılan F. Y. (32) hastanede tedaviye alındı.
Cinayetler, cinayetler, cinayetler!
3 Mart 2009 akşamında Münevver Karabulut’un cansız bedeni çöp toplayıcı bir kişi tarafından çöp konteynerinde parçalanmış halde bulundu.
Yapılan adli tıp incelemesi sonucunda başı gövdesinden ayrılmadan önce bıçak darbeleriyle yaralandığı daha sonra öldüğü tespit edildi.
Ayşe Paşalı 1,5 yıl önce eski eşi tarafından tecavüze uğradığı ve şiddet gördüğü şikayeti ile savcılığa başvurmuş, Aralık 2010’da eski kocası İstikbal Yetkin tarafından öldürülmüştü.
Mersin’in Tarsus İlçesi’nde 11 Şubat günü ortadan kaybolan ve 13 Şubat’ta yakılmış cesedi bulunan Özgecan Aslan’ın öldürülmesi, tüm Türkiye’yi ayağa kaldırmıştı.
Özgecan’ın cesedi, 13 Şubat 2015 tarihinde Tarsus-Ankara karayolu Çamalan köyündeki Cin Deresi’nde yanmış halde bulundu.
Evine dönmek için bindiği minibüste tecavüze uğrayan ve hunharca katledilen 19 yaşındaki Özgecan’ın davası, sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya mal oldu.
Diğer yanda öldürülen Özgecan Aslan’ın kuzeni olan bankacı Cemile Ertürkoğlu, 28 Kasım 2018’de, boşanmak üzere olduğu eşi Mustafa Ertürkoğlu tarafından boğazını maket bıçağı ile kesildikten sonra, kıyma makinesine atılarak parçalanmış.
Katil koca, cesedinin bir kısmını kentin farklı noktalarındaki çöp konteynerlerine attığını, bir kısmını ise şehir mezarlığındaki bir mezara gömdüğünü ve daha sonra oğlunu okuldan alıp komşuya çay içmeye gittiğini, cinayet izlerini yok etmek için de evi çamaşır suyu ile temizlediğini ifadesinde anlattı.
Şule Çet, sadece 23 yaşındaydı ve Gazi Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı bölümü 2. sınıf öğrencisiydi.
29 Mayıs’ta cinsel saldırıya maruz kalarak Ankara’daki bir plazanın 20. katından atılarak öldürüldüğü belirtildi.
Arzu Yıldırım, eski eşi tarafından Ümraniye’de sokak ortasında infaz edildi.
Yıldırım, katili Metin Çilingir hakkında suç duyurusunda bulunmuş, dilekçesini daha hızlı olsun diye Cumhuriyet Savcılığı’ndan alıp kendisi elden emniyet birimlerine iletmek istemişti.
Ama Yıldırım, dilekçesini emniyete ulaştıramadan öldürüldü.
59 yaşındaki Saliha Erdem Ataşehir’de ayrı yaşadığı eşi tarafından kapısının önünde öldürüldü.
Adana’da öğretmen Özlem Yılmaz ayrı yaşadığı eşi tarafından öğrencilerinin gözü önünde boğazı kesilerek ağır yaralandı.
Dört çocuk annesi Arzu Odabaş, boşanma davası süren eşi tarafından Üsküdar’da öldürüldü.
Semiha Karadağlı, Adana’da boşanmak istediği eşi tarafından çocuklarının gözleri önünde av tüfeği ile katledildi.
Maltepe’de, iki çocuk annesi Şehri Filiz, birlikte yaşadığı Tarık E. tarafından cadde ortasında bıçaklandı.
Yere düşen kadına tekmeler atan Tarık E. koşarak olay yerinden uzaklaşırken hastaneye kaldırılan kadın tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Cinayetler, kıskançlık, aşk, namus cinayetleri şeklinde isimlendirilerek insanların kafasında adeta normalize ediliyor.
Haksız tahrik veya erkeklik indirimi diye bir uygulama var ki, neye hizmet ettiği belli değil.
Gelişen teknoloji ile giderek medenileştiğimizi sanıyorsak çok aldanıyoruz.
“Töre cinayetleri” diyorduk, “Doğu-Güneydoğu” diyorduk fakat göçler vb. ile artık öyle ayrımlar da kalmadı.
Bütün bunların yanı sıra yukarıda örneklerle belirtilen cinayetler ile bu işlerin yer, zaman, eğitim gözetmeksizin baskınlığın ve baskıların içinde yüzen erkek cinsinin adrenalin arayışıyla da ilgili olduğunu ortaya koymaktadır.
Fiziki güçsüzlüğü belli olan bir cinsin korunması bir yana köleleştirilmesi insanlık tarihinde hiç kimsenin yabancı olmadığı bir olgudur.
Kadınların korunmak amaçlı bireysel silahlanması gerekliliği artarken çantalarındaki biber gazı bile yasaklanıyor.
Kadın cinayetlerine duyarsız kalarak kadın ve çocuklarını koruyamazken, ülkemizdeki Suriyelileri “güvenli bölge“ye yerleştirmekten bahseden eyyy ülkemin iktidarı!
Bu ülkede her gün, her dakika, her saniye şiddete kurban giden kadınlarımız, çocuklarımızı kısacası insanlarımızı neden o magandalardan korumak ve kurtarmak için güvenliklerini sağlamıyorsunuz?
Öncelikleriniz beni çok düşündürüyor.
“ANNE SAKIN ÖLME!”