Her yeni günde dünü arar olduk.
Yüksek enflasyon, kurdaki artış ve gelen zamlara karşı vatandaşın derdi artık sadece geçime düştü.
Halk yoksullukla cebelleşirken, AKP’li Elazığ milletvekili Zülfü Demirbağ’ın “Cumhurbaşkanımıza, devletimize güvensinler. Ekonomik sıkıntı çekebiliriz. Bizim gideceğimiz bir yer yok, öncelikli olan vatandır. Bugün ekonomik sıkıntı çekebiliriz. Normal şartlarda ayda bir kilo, iki kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız. Kış günü turfanda sebzeleri kullanmak zaten sağlığa da çok faydalı değil. Biber alacağız, üç tane alırız bir kilo alacağımıza. Bunlara, bu fırsatçılara tefecilere, bu fırsatı vermeyelim derim ben” şeklindeki ifadesi 4 liraya gelen ekmeği alamayacak halkın boş cüzdanı, aç karnı, gıdasız kalan dolabı ile dalga geçmektir.
Ekonomi yönetimine bakacak olursak, o çoktan devre dışı kaldı.
Asgari ücret 174 dolar erirken, ülke Arnavutluk’un da gerisine düşerken ve neredeyse yüzde 80 artan dolar kurunun ardından, bunun faturası neden millete ödetilsin?
Akaryakıt, doğalgaz ve her türlü hammaddenin ülkeye girişi dolar üzerinden olduğuna göre kim “doların artışından bana ne!” diyebilir?
Bunun nasıl bir “faiz sebep enflasyon netice” ilişkisi olduğunu lütfen izah etsin değerli ekonomistimiz.
Bu defa gerçekten kıyamete gittiğimiz bir alamet gemisindeyiz.
Ülkeyi ateşe vermek kurgulanmış bir oyun mudur?
Ekonominin dibinde olan Türkiye’nin bu yükün altından kalkabilme şansı var mıdır?
“Oyun planına devam” etme kararının açılımı nedir ki bu “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” olarak ilan edildi?
Birleşik Arap Emirlikleri de bu “oyun planının” bir parçası mıdır?
Demokrasi zirvesine dahi davet edilmeyen Türkiye, dünyanın diline “yönetilememekle” düştü.
Ekonomide devir, kimine göre “cehalet”, kimine göre ise “ihanet” olarak nitelendiriliyor.
Çünkü;
- Bilançosu bozulan ve değeri döviz cinsinden peynir ekmek parasına düşen şirketlerimiz yabancılara 3 kuruşa satılmakla bunun adına; “Kurtuluş Savaşı” denmez.
- Cari işlemler fazlası vererek enflasyonu düşürebileceği düşünülemez.
- Değersizleştirilen, itibarsızlaştırılan para birimi ile ihracatın artırabileceği düşünülemez.
- Ekonomide tek bir faiz olmaz.
- Son bir haftada alınan kararlar ile ülkenin milli gelirinin tam dörtte biri borç ödemesine gittiğinde; “Yeni bir şey deniyoruz” demenin mantıklı yanı yoktur.
- Yatırımların artması için Merkez Bankası’nın faizleri indirmesinin yeterli olduğu düşünülmez.
- Ülkenin döviz talebini dış ticaret açığından ülkenin bir sene içerisinde ödenmesi gereken 168 milyar dolar dış borcu göz ardı edilemez.
- Ülkenin elden gittiğine seyirci kalınmaz.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed el Nahyan‘ın Türkiye‘ye geleceği Cumhurbaşkanlığı tarafından daha önce duyurulmuştu.
Doların tarihteki rekor seviyeye çıkması ile eşzamanlı gerçekleştirilen bu ziyaret neticesinde BAE, önümüzdeki ay Türkiye ekonomisine milyarlarca dolar yatırım yapmayı kabul etmesi ile doların harareti biraz söndürüldü söndürülmesine de bunun ne kadar süreceği ile ilgili akla gelen soru işaretleri ise yok değil.
Bunun da sırf “misafire ayıp olmasın” zihniyeti ile yapıldığını görebilmek için kahin olmak gerekmiyor.
Aralarında şeker fabrikalarının taşınmazlarının da bulunduğu 9 arazinin satıldığı Resmi Gazete‘de yayımlandı.
Satılan bu yerler milyarlarca dolarlık yatırımı kapsar mı dersiniz?
TCMB’nin Çin ile 6 milyar dolar, Katar ile de 15 milyar dolar ve Güney Kore ile 2 milyar dolar olmak üzere toplam 23 milyar dolara ulaşan swap anlaşması bulunduğunu hatırlatmak gerekir.
Adeta ateşe atılan ve isyanda olan bu halk sokakta!
23 Kasım gecesinde “Hükümet İstifa” sloganları ile halk sokaklara döküldü.
Ankara Batıkent, Çankaya/Esat ve ODTÜ’de; İstanbul Kadıköy, Kocamustafapaşa ve Kurtuluş’ta; İzmir Bornova, Buca ve Şirinyer’de; Eskişehir’de, Samsun’da, Tunceli’de sokağa dökülen ve pek çok apartmanda balkonlara çıkarak eylemlere destek veren halkın çığlığının medya engeline takılması, halkı sokağa çağıran 271 sosyal medya hesabı için yasal işlem başlatıldığının emniyet tarafından duyurulması ise sorgulanması gereken farklı bir durum.
128 milyar doların hesabı verilemezken elimizdeki rezervlerin hesabı da yok ortada.
23 Kasım 2021 tarihini bir kenara not etmek gerekir.
Ne dedi bu tarihte partili Cumhurbaşkanı?
“Hala, ‘erken seçim’ diyorlar. Olmayacak erken seçim. 15-20 ayda bir seçim bunlar ilkel kabilelerin işidir.”
Bakarsınız, bu tarihi hatırlamamız gerekebilir.
Yeri gelmişken, hatırlatmakta fayda görüyorum:
‘Kabile devletleri’ esasen XIX. yüzyılda kalmış, insan topluluklarının sosyal gelişimlerinde ilkel evreleri temsil eden yapılardır ve tipik olarak, Arap Yarımadasında görüldüğü gibi, tek bir ‘ailenin’ hakim olduğu, aynı ırk, etnik köken ve mezhebe dayalı devletimsilerdir.
Kabile geleneğinin özünde, kişisel ve keyfi, hiçbir kuralla bağlı olmayan -şeklen danışma dışında- hiçbir kuruma karşı da sorumlu olmayan, ataerkil yönetim şekli ve biat kültürü olduğundan yönetim biçimlerinde seçime yer verilmemektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır” ve anlaşılan, bu konuda ülkenin vereceği savaşlarla olan sınavı henüz bitmemiş görünüyor.