“Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.”
En başta belirtilmelidir ki, burada “fesih” kelimesi teknik olarak zaten doğru bir kelime değildir. Çünkü söz konusu Sözleşme, doğal olarak çok taraflıdır ve bu bağlamda varlığını sürdürmektedir dolayısı ile Cumhurbaşkanının yaptığı şeyin adı “fesih” değil, “çekilme (retrait)”dir.
Çekilme kararının kendi metninde bu kararın “9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3 üncü maddesi gereğince” alındığı belirtilmiştir. Anılan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesinin ilgili hükmü şöyledir:
“Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Cumhurbaşkanı kararı ile olur.”
…ve ne yazık ki 16 Nisan 2017’de gerçekleşen seçimde mevcut Cumhurbaşkanına bu yetkiyi vererek ipimizi çeken kendimiz olduk.
Gelelim şimdi “ılımlı islamcılar” açısından bu Sözleşmenin kaldırılması konusunda neden baskı yaptıklarına:
- İstanbul Sözleşmesi’nin Merkezinde Toplumsal Cinsiyet Kavramı Vardır İddiası
- Toplumsal Cinsiyet Savunucularının Dine ve Geleneğe Bakışı Yanlıdır İddiası
- İstanbul Sözleşmesinde Ele Alınan Şiddetin İçeriği Belirsizdir İddiası
- Ayrımcılık Yapılmaması Adına Cinsel Yönelim ve Cinsel Kimlik Kavramları Legalleştirilmektedir İddiası
- İstanbul Sözleşmesi, Şiddetin Önemli Bileşenlerini Görmezden Gelmektedir İddiası
- Sözleşme Arabuluculuğu Yasaklamaktadır İddiası
- İstanbul Sözleşmesi Dünyanın Pek Çok Yerinde Tepkiyle Karşılanmaktadır İddiası
- Aile İlgili Kanun(lar) Avrupa Konseyi Tarafından Belirlenmektedir İddiası
- .Değerlerimizi Referans Alan Yasalar Yapılması Mümkündür İddiası
gibi mantık dışı dayatmalar bahane edilerek Resmî Gazetede yayınlanmış olan önemli karar ile bir “Cumartesi sabahı klasiği” yaşadık.
İstanbul Sözleşmesinin dinimize, kültürümüze aykırı olduğunu savunanlara: “Sözleşmede dine dair hiçbir madde olmadığı gibi, aksine kimseye dini inancından dolayı ayrımcılık yapılmayacağının altının çizildiğini”;
Aile yapısını bozduğu ve yuva yıktığını sananlara: “Sözleşmede aileye dair bir düzenleme olmadığını, Sözleşmenin, şiddete karşı ve evli olmayan kadınları da kapsamakta olduğunu”;
Sözleşmenin eşcinselliği teşvik ettiğini söyleyenlere: “Sözleşmede, şiddet söz konusu olduğunda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımı yapılmadığını ve LGBTI bireylerin de dahi, herkesi korumakta olduğunu” belirtmek gerekiyor.
Toplumun büyük çoğunluğu Sözleşmeden rahatsız ve iptal edilmesini istiyor diyenlere: “Araştırmalara göre İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesini isteyenlerin oranı toplumun sadece %17’si ve %63’ü ise sözleşmeden yanadır.”
Bilinmelidir ki; İstanbul Sözleşmesi ağırlıklı olarak kadına yönelik şiddeti önleme amacı gütse de hane halkının tüm üyelerini kapsıyor. Buna göre Sözleşme sadece kadınlara yönelik değil, çocuklara karşı şiddet ve çocuk istismarının önlenmesini de amaçlıyor. Ayrıca çocuk yaşta evliliği ve zorla evlendirilmelerin suç sayılması için yasal dayanaklar oluşturulması yükümlülüğünü belirtiyor.
Yeri gelmişken hatırlatılmalıdır ki dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, İstanbul Sözleşmesinin imzalanmasını “Kadına şiddet artık ‘insan hakkı ihlali.’ Sözleşme, Türkiye’nin öncülüğünde hazırlandı.” İfadeleri ile duyurmuştu ve o günden bu güne fikrini neyin değiştirdiğini sormak gerekiyor.
TBMM’nin açık iradesini yok sayan ve İstanbul Sözleşmesini hukuksuzca fesheden bu mantığın Türkçe meali tam olarak: “Kadınlar ikinci sınıf vatandaş olmaya devam etsin ve kadın cinayetleri meşru kılınsın”dan başka bir şey değildir.
Hatırlatılmalıdır ki İstanbul Sözleşmesi; uluslararası hukukta, şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin ve kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın bir sonucu olduğunun vurgulandığı, fiziksel, cinsel, ekonomik, duygusal ve her tür şiddetle mücadele konusunda “Önleme, Koruma, Kovuşturma ve Destek Politikalarından” oluşan dört temel yaklaşım içeren, ilk Sözleşmedir.
İstanbul Sözleşmesi, aynı zamanda şiddetle mücadelede bağımsız bir izleme mekanizması bulunan ve yaptırım gücü olan bağlayıcı ilk sözleşmedir.
Bu mücadele hakların geri alınacağı güne kadar devam edecektir.