“Saygı”, “adab-ı muaşeret”, “görgü”, “nezaket”, “letafet”, “hoşgörü”, “edep” gibi kavramlar vardı bir zamanlar hatırlar mısınız?
Yok, elbette hatırlamazsınız çünkü günümüzde davranış tahtına “kabalık”, “saygısızlık”, “hoşgörüsüzlük”, “bağnazlık” gibi kavramlar kurulmuş.
Adabın aslında klasik dönem İslam devletlerinde ve Osmanlıda siyasi kültürünün önemli bir parçası olduğunu biliyor muydunuz?
Özellikle XVII. yüzyılda çok nitelikli bürokratların yetişmesinin altında, katiplerin eğitiminin merkezinde olan “adap geleneği” yatar(dı).
Bu adap eğitimi, hem ansiklopedik eğitimi hem de siyasetin habitusuna dair incelikleri kapsamakta idi.
Ne ironidir ki adabın anlamı günümüzde “Tell Bismya” olarak da bilinen, aynı zamanda “Kayıp Şehir” olarak anılan, M.Ö. XXVII. yüzyılda kurulmuş olan Sümer şehrinin adı olarak kalmaktan öteye gidemiyor.
Siyaset kürsüsünde “arkadaş”, “bay”, “ey”, “sen” gibi diplomasiden uzak ifadelerin kullanılıyor olması koskoca kadınların “ciyak ciyak” bağıran çocuklarını susturmayıp, “yapma evladım” diye bir şey öğretmediklerinden kaynaklanıyor olabilir mi acaba diye soruyorum kendime.
Sonuç itibari ile “görgü” denen kurallar öyle sonradan edinilmez, genellikle doğumdan itibaren aile tarafından öğretilir.
Toplum ve görgü kurallarını bilmemek ve bunlara göre hareket etmemek, sosyal iletişimi olumsuz etkileyen durumların başında geldiği gerçeğini herkes kabul etmelidir.
Çünkü bireyin bir toplumun içinde yer alabilmesi ve kabul görmesi bu yazısız kuralları uygulayabilmesi sonucunda gerçekleşmektedir.
Bu kurallardan yoksun davranan bireyler her ne kadar kabul görüldüklerini düşünseler de sonuçta yanıldıklarını göreceklerdir.
Evden başlayarak, sokakta, iş yerinde hatta yönetimdeki nezaketsizlikten çoğumuz muzdarip değil miyiz?
Bir toplu taşıma aracında en başta yaşlı, engelli veya hamile birine yer verildiğini göreli ne kadar oldu?
Oysa bu bizlere çocukluğumuzdan beri öğretilen bir nezaket kuralı değil miydi?
Bugün kedimizi köpeğimizi terbiye ederken, nasıl oldu da çocuklarımıza nezaketi öğretmekten uzaklaşıyor olduk?
Nerede ise “nezaket nedir, nerede bulunur, yoksa bir kadın adı mıdır?” diye sorar olduk!
Hani nerede ise “okusak da bir çırpıda nezaket sahibi olsak, hangi okulda öğretilir, gitsek de öğrensek, nerede satılır? Alsak da kaynatsak, bir çırpıda içiversek, çiğneyip yesek de hemencecik nezaketli olsak.”der olduk.
O nezaketi havaya, yağmura karıştırsak da herkes bir nebze nezakete sahip olsa…
Mevkiden makamdan önce bir tutam nezaket yuttursak da valilik makamında dahi olsa milletine nezaket gösterse…
Para ile mal olmayan ama her şeyi satın alan nezaket neredesin?
Ah nezaket ah!