2 Temmuz 1993 tarihinde Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için Sivas‘a giden çoğunluğu Alevi aydın ve ozanlardan oluşan 33 kişinin Madımak Oteli’nin yakılması sonucu hayatını kaybetmesinin üzerinden 30 yıl geçti.
Olayda çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanı yanarak ya da dumandan boğularak hayatını kaybetti.
Sizin Hiç Babanız Yandı Mı?
Katliamda hayatını kaybedenlerden Metin Altıok‘un kızı Zeynep Altıok Akatlı’nın tüm bu süreç ve adaletsizliğe karşı şu sözleri akıllarda kalmıştı:
“Sizin hiç babanız yandı mı?
Hiç evladınız öldü mü?
Siz kimi o otelden uzak tuttuğunuzun farkında mısınız?
Oradan uzak tutamadıklarınızı adaletten uzak tutmayı pekâla biliyorsunuz.”
1 Temmuz‘da şenliğin açılışında konuşanlardan biri de yazar Aziz Nesin‘di.
Behçet Safa Aysan, Metin Altıok, Uğur Kaynar, Hasret Gültekin, Nesimi Çimen, Asım Bezirci de kente gidenler arasındaydı.
33 kişinin en yaşlısı 66 yaşındaki Asım Bezirci, en genci ise folklor gösterisi için Sivas‘a giden 12 yaşındaki Koray Kaya‘ydı.
Hollanda vatandaşı Carina Cuanna Thedora Thuys katliamın tek yabancı kurbanıydı.
Katliamdan iki gün önce kentte dağıtılan bildiride Aziz Nesin’in o sırada başyazarı olduğu Aydınlık gazetesinde yayımlanan Salman Rüşdi‘nin “Şeytan Ayetleri” kitabından bahsedilmiş, Nesin hedef gösterilmişti.
Bildiride dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin‘in şenliklere ev sahipliği yapması eleştirilmiş, Nesin için “Şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir” ifadeleri kullanılmıştı.
2 Temmuz günü Cuma namazının ardından etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önünde bir yürüyüş yapılması ile olaylar başlamıştı.
“Sivas laiklere mezar olacak” atılan sloganlardan sadece biriydi ve saldırgan grubun bir kısmı yeni dikilen “Halk Ozanları” heykelini yıkıp, yerde sürüklerken; bir kısmı Valilik önünde Ahmet Karabilgin’i protesto etmişti.
Valinin katliam sonrası İçişleri Bakanlığı‘na gönderdiği rapora göre, saldırganların sayısı her saat artıyordu ve yine aynı rapora göre, akşam saat 18:00‘de Madımak Oteli‘nin önünde o ana kadar hiçbir aşamada dağıtılmamış 15 bin kişi bulunuyordu.
Otel önündeki araçlar ve sürüklenen heykel ateşe verilmiş, otelin camları kırılmıştı.
Yaklaşık 2 saat sonra saldırgan grubun sloganları eşliğinde da otel ateşe verilmişti.
Madımak Oteli‘nin önünden çekim yapan İhlas Haber Ajansı‘nın görüntülerinde otelin etrafını kuşatanların sloganları yanında sözleri de duyuluyordu.
Bunlardan biri otelin birinci katına çıkan saldırgana “Lan yakın!” diye seslenirken, bir diğeri ilk alevin görünmesiyle “Cehennem ateşi işte!” diye sesleniyordu.
Kente davet edilen takviye kuvvetler ise zamanında gelmemişti veya gelenler yetersiz olmuştu ve 35 kişi otelde hayatını kaybetmişti.
Olayın siyasi boyutunda; Turgut Özal‘ın ölümünden sonra Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman Demirel‘in yerine DYP Genel Başkanı seçilen ve Başbakan olan Tansu Çiller görevi devralalı henüz bir hafta olmuştu.
Çiller‘in Madımak Oteli‘nde yaşananların ardından söylediği sözler ise tartışma yaratacak boyuttaydı:
“Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.”
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise olayın münferit olduğunu ve “Alevi-Sünni çatışmasına dönüşmemiş olmasını” vurguluyordu:
“Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş… Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır… Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır.”
İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu ise doğrudan Aziz Nesin‘i hedef göstermişti:
“Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir.”
Aziz Nesin, ilerleyen günlerde Gazioğlu‘nu bu gerçekdışı söyleminden dolayı “yalancılıkla” suçlamıştı.
Koalisyon ortağı SHP‘nin eski genel başkanı, dönemin başbakan yardımcısı Erdal İnönü, olaylar sırasında Aziz Nesin’le telefonla görüşerek, “en kısa zamanda takviye güç gönderileceğini, kimsenin kılına dahi zarar gelmeden kurtarılacağını” söyledi.
İnönü, katliam ardından SHP‘ye ve kendisine yönelik eleştirilere, “Ne yapayım, yetkim yoktu” cevabını vermisti.
Bu elim olayın hemen ardından 35 kişi gözaltına alınmış, sonrasında gözaltı sayısı 190’a kadar çıkmış ancak 66 kişi serbest bırakılmıştı ve geri kalanlar “Laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışmak” suçuyla Devlet Güvenlik Mahkemesi‘nde 1 yıl boyunca yargılanmıştı.
“Sivas davası” olarak tarihe geçen mahkeme sonucunda 22 sanık 15’er yıl, 3 sanık 10’ar yıl, 54 sanık 3’er yıl, 6 sanık 2’şer yıl hapisle cezalandırıldı.
Yargılananlardan 37’si ise beraat etti.
Takip eden yıllarda ise Yargıtay DGM kararını bozdu ve sanıklar yeniden yargılandı.
1998’de onaylanan yeni kararda 33 sanık idam, 14 sanık ise 15 yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırılmış ancak idam cezaları usul noksanlıkları nedeniyle bozulmuştu.
Usul eksiklikleri giderildikten sonra 2000 yılında yeniden idam cezasına çarptırılan 33 sanık 2002’de idam cezasının kaldırılması ile müebbet hapse mahkum oldu.
Sanık avukatlarından birçoğu muhafazakar sağ partilerde milletvekili ve bakanlık pozisyonlarına kadar yükseldi ve geçen zaman içerisinde gerçekleşen tahliyeler ile hapisteki kişi sayısı 33’e düştü.
Sivas Katliamı’nın kilit isimlerinden 8 sanık ise 1997’deki bozma kararı sonrasında firar ederek kayıplara karıştı.
Bunların içinde davanın bir numaralı sanığı Sivas Belediye Meclisi Üyesi Cafer Erçakmak da bulunuyor.
2011 tarihinde Sivas’ta kalp krizi sonucu öldüğü ileri sürülen ve gizlice Yukarı Tekke Mezarlığına gömüldüğü söylenen Erçakmak hakkındaki dava, öldüğü için düşürüldü.
Mağdurların avukatları DNA testi talep etti ve mezardaki kişinin yüzde 99.9 Erçakmak olduğu tespit edildi.
Sözün özü, ne Madımak katliamı, ne de benzeri olaylarda katledilen canlarımızı unutmadık, unutmayacağız ve adaletin terazisi şaştığı sürece içimiz soğumayacaktır.
askimtan@yahoo.com
#unutMADIMAKlımda