TEMA Vakfı, Bakü’de sona eren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 29. Taraflar Konferansı (COP29) sonrasında yaptığı açıklamada, iklim krizine karşı mücadelede küresel finansman hedeflerinin yetersiz kaldığını vurguladı. Vakıf, Türkiye için zamanın daraldığına ve ulusal iklim politikalarında kömürden çıkış gibi somut adımlar atılması gerektiğine dikkat çekti.
TEMA Vakfı, ana gündemi “iklim finansmanı” olan zirvede, iklim krizinin artan olumsuz etkilerinden sorumlu ülkelerin tarihsel yükümlülüklerini yerine getirmediğini ifade etti. COP29’da ele alınan Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef’in (NCQG) ise iklim krizinden en çok etkilenen ülkeler için bir dayanak noktası olabileceğini, ancak 2030’a kadar yıllık yaklaşık trilyon dolar seviyesinde olması gereken finansmanın yalnızca 300 milyar dolarlık bir hedefle sınırlandırıldığını vurguladı.
“İklim adaleti talebi yükseliyor”
Zirveyi değerlendiren TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Doğayı ham madde deposu, emeği ise ucuz iş gücü olarak gören, sanayilerini ve ekonomilerini fosil yakıtlarla büyüten ülkeler iklim krizini tetikledi. Bu krizden neredeyse hiç sorumlu olmayan bölgeler ise en ağır bedelleri ödüyor. Oysaki fosil yakıt kullanımıyla zenginleşen bu ülkeler, neden oldukları hasarları karşılamakla yükümlü.” dedi.
Ataç, emisyonların yol açtığı sel, kuraklık ve aşırı hava olaylarıyla karşı karşıya kalan yoksul ve kırılgan bölgelerin iklim adaleti taleplerinin de her geçen gün yükseldiğini vurgularken “Bugün büyük petrol ve gaz şirketleri yılda 400 milyar dolar kâr elde ederken, 300 milyar dolarlık hedef bu gerçekliğin çok altında kalıyor.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin enerji ve iklim politikaları nerede duruyor?
Deniz Ataç, Türkiye’nin COP29’a en fazla kişiyle katılım sağlayan üçüncü ülke olmasına rağmen, ulusal iklim ve enerji politikalarındaki eksiklikleriyle öne çıktığını ifade etti. Ataç, zirvede açıklanan 2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi (LTS) ve 2024-2028 Enerji Stratejik Planı’nın kömürden çıkış veya fosil yakıtlardan vazgeçme konusunda somut hedefler içermediğini söyleyerek “2053 yılı için belirlenen net sıfır emisyon hedefi, kömürden çıkış planı olmadan gerçekleştirilemez. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2024-2028 Stratejik Planı ise kömür ve diğer fosil yakıt arama faaliyetlerinin artarak süreceğini ve kömürden elektrik üretiminin devam edeceğini açıkça ortaya koyuyor.” dedi.
Ataç, nükleer enerjiye yönelik hedeflerin de sürdürülebilir olmadığını vurgulayarak “Akkuyu Nükleer Santrali’nin 2028’e kadar tam kapasiteye ulaşması planlanırken, 2035 yılında Türkiye’nin 7,2 GW nükleer enerji kapasitesine sahip olması hedefleniyor. Ancak nükleer enerji projeleri, hem çevresel riskleri hem de yüksek maliyetleri nedeniyle sürdürülebilir bir seçenek değil. Türkiye’nin bir an önce yenilenebilir enerjiye geçiş yapması ve kömürden çıkış planını açıklaması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
1,5 derece hedefi için fosil yakıtlardan vazgeçilmeli
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ataç, küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamanın giderek zorlaştığını ve bu durumun ekosistemlerin ve toplumların geri dönülmez eşiklere ulaşmasına yol açabileceğini vurguladı. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) verilerine göre mevcut politikaların dünyayı 3°C seviyelerine doğru götürdüğünü ve Climate Action Tracker verilerinin ise bu yüzyılın sonunda 2,7°C’lik bir artış öngördüğünü belirten Ataç, ” Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırarak fosil yakıtlardan ve nükleer projelerden vazgeçmesi, temiz bir geleceğe öncülük etmesini sağlayabilir. COP29’da alınan kararlar ve eksiklikler, bu dönüşümün ne kadar acil olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.” dedi.
“İklim adaleti için gecikme lüksümüz yok”
COP29’un beklentilerin altında kalan sonuçlarına rağmen, doğal varlıkların korunmasının yaşanabilir bir gezegen için vazgeçilmez olduğuna işaret eden Ataç, “TEMA Vakfı olarak koruma-kullanma dengesini gözetmeden sürdürülebilir bir geleceğin mümkün olmadığını sürekli vurguluyoruz. Artık gecikme lüksümüz yok. Toprağımızın, suyumuzun, havamızın ve biyolojik çeşitliliğin korunması için acilen harekete geçmeliyiz. Bu süreçte toplumun her kesiminin iş birliği içinde hareket etmesinin, doğayla uyumlu bir yaşam modelinin kurulmasına önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. İklim kriziyle mücadelede zaman kaybetmeden mevcut politikalar daha güçlü hale getirilmeli. Bugün alacağımız doğru kararlar, geleceğimizi belirleyecek ve iklim adaletini sağlamamıza yardımcı olacak.” dedi.