12. Boğaziçi film Festivali’nin ilk gününde salonlar seyircilerle film ekiplerinin buluşmasına sahne oldu. Yarışma filmlerinden kısa film ve belgesellere; film ekipleri, seyircilerin sorularını cevaplandırdı.
Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı’nca düzenlenen 12. Boğaziçi Film Festivali, 18 Ekim gecesi gerçekleştirilen açılış töreninin ardından hız kesmeden İstanbul’u sinema büyüsüyle sarmaya başladı. Festivalin ilk gününde Ulusal Yarışma filmlerinden Derun ve Döngü, Ulusal Kısa Film Yarışması bölümündeki Kafamdaki Polis ve Raci ile Belgesel Yarışma’da yer alan 30 Yaşında Öğrendiğim Şeyler ve Buzun Ruhu filmlerinin ekipleri, gösterim sonrası seyircilerin sorularını cevapladı.
Derun filminin ekibinden yönetmen Müge Uğurlar, senarist Makbule Kosif, görüntü yönetmeni Sami Saydan ile oyuncular Hatice Aslan, Güven Kıraç ve Furkan Andıç, Atlas 1948 Sineması’ndaki gösterimin ardından seyircilerle buluştu. Yönetmen Müge Uğurlar, filmin çıkış noktasının Mesnevi’deki ‘Padişah ve cariye’ hikayesi olduğunu belirtirken senarist Makbule Kosif, “Aslında gerçek bir hikayeden yola çıktım. Temelde hikayenin çıkış noktası; güzellik, güzelliğin nefse nasıl yenildiği ve sonuçta nereye ulaşmamız gerektiğiydi. Film yazılırken biz bir kayıp yaşadık ve hikaye aslında kayıpla beraber ölümü de sorgulamaya başladı” diye konuştu. Oyuncularsa projeye nasıl dahil olduklarını açıkladı. “Müge çok kararlı bir yönetmen, bana hikayeyi çok net bir şekilde anlattı ve ikna olamamak mümkün değildi” diyen Hatice Aslan, oldukça zor koşullarda çalıştıklarını dile getirdi. Filmi, “Aynı zamanda bir inat hikayesi” diye niteleyen Güven Kıraç ise canlandırdığı Yahya karakterini şöyle tarif etti: “Yahya safça, kendince sevmiş ve böyle palyatif bir şey gelmiş aklına. Maksadı kötülük yapmak olmamakla birlikte yaptığı şeyin sonucu fevkalade kötü bir yere çıkmış. Uzun yıllarını, eve kapatılarak geçirmek zorunda kalan bir kadın ve dağılmış bir sevda; ayrı ayrı yerlere savrulmuşlar” Furkan Andıç da Kıraç’ı, “Okuma provasında Güven ağabeyin söylediği bir laf vardı; sevgi büyük bir iyileştirici olduğu gibi çok güçlü bir zehir haline de gelebilir, diye. Bizim hikayemizde de böyle bir durum var” sözleriyle destekledi.
Bir diğer Ulusal Yarışma filmi Döngü’nün gösterimi ve söyleşisi de Atlas 1948’deydi. Yönetmen Erkan Tahhuşoğlu ile oyuncular Serpil Gül ve Emel Göksu, seyircilerden gelen soruları cevapladı. “Çok uzun zamandır bir sınıf hikayesi anlatmak istiyordum” diyen yönetmen Tahhuşoğlu, 2019’da bu projeyle festivalde Pitching Platformu’na katıldıklarını hatırlattı. Yönetmenin önceki filmi “Koridor”da da rol alan oyuncu Emel Göksu ise bunun, “Döngü” için çok büyük bir konfor olduğunu dile getirdi ve “Kendisi en iyi yönetmen ödülünü aldı, benim için de en iyi yönetmenler listesinde başta gelir. Onunla uzun yıllar çalışmak isterim” diye konuştu. Filmde Sevim karakterini canlandıran ve “Hikayeyi okuduğumda benim de kişisel yaralarımın olduğunu fark ettim” diyen Serpil Gül ise sözlerini şöyle sürdürdü: “Benim için hem bir sorumluluk hem de çok sevdiğim bir şeyin içinde oldum. Çünkü Sevim’le karşılaştığınızda bilindik bir karakter gibi görüyorsunuz ama onun içinde çok farklı noktalar var. Oyuncu olarak onu çok içeriden hissediyorsunuz. Karşınızda bu kadar güvenip teslim olacağınız bir yönetmen olduğunda her şey çok güzel ve rahat oluyor”
Ulusal Kısa Film Yarışması filmlerinden Kafamdaki Polis ekibi ise AKM Yeşilçam Sineması’ndaki gösterimin ardından seyircilerle bir araya geldi. Söyleşiye; yönetmen Erdal Baran Şahin, görüntü yönetmeni Şükrü Özçelik, ortak yapımcı Nilüfer Çamur ve cast direktörü Cemre Kılıç katıldı. Filme başlarken akıllarında bir ‘taksi hikayesi’ olduğunu ifade eden yönetmen, daha sonra ise “Bir kadın hikayesi ve taksicilerin de içinde bulunduğu bir çatışma evreniyle örtüştürüp bir proje yapmaya karar verdik. Aslında bir toplumsal cinsiyet meselesi. Taksicinin işi sonuçta a noktasından b noktasına birini götürmek. Ama içinde kaldığı durum ahlakî ve vicdanî bir çatışmada bırakıyor. Ortada birini öldürme fikrini beyan eden biri var. Bir de bir kadının yaşam hakkı, günün sonunda, taksicinin inisiyatifine kalmış durumda” diye konuştu. Filmin ortak yapımcısı Nilüfer Çamur’sa filmin kendisini nasıl etkilediğini şu sözlerle anlattı: “Erdal’ın söylediği şey şu; taksici bütün bunları kafasında kurmuş olsa da olmasa da sonuçta kadınlar hep böyle ölüyor. Bu cümle benim için yeterli. İster hayal ister gerçek olsun; benim meseleye baktığım yer şu: Ufacık bir müdahale, hayat kurtarırdı. O yüzden çok sevdim bu hikayeyi” Büyük oranda bir taksi içinde, tek mekanda geçen filmin çekim süreci hakkında ise Şahin, şu bilgileri verdi: “Biz iyi bir ön hazırlık yaşadık; storyboard’umuzu iyi çizdik, nasıl açılar çekmek istediğimizi, nasıl oyunlar almak istediğimizi netleştirdik. Malum, zaten prodüksiyonel şartlarımız çok ekstra günler kurmaya elverişli olmuyor çoğu zaman. Dolayısıyla iyi bir ön hazırlık, her şeyin anahtarını açan şey oluyor” Görüntü yönetmeni Şükrü Özçelik ise teknik detayları şöyle aktardı: “Biz bir platformun üzerindeydik. Çok da tek mekan gibi yaklaşmadık aslında. Dışarıdaki atmosfer de çok etkiliyor; bir araba geçtiğinde onun vurduğu ışıkla o sahneyi tekrar çekmek durumunda kalıyoruz. Filmi çekmeden bilgisayarda bütün açıları belirlemiştik. Çok fazla açı vermiyor araba ve bizim de çok alanımız yok; çok uzaktan çekemiyoruz, onu iyi kurguladık masada”
Aynı bölümde yer alan Raci filminin yönetmeni Mustafa Adak ile oyuncuları Ulukan Özpolat ve Birgül Ulusay da AKM Yeşilçam Sineması’ndaki gösterimden sonra seyircilerden gelen soruları cevapladı. Filmi, “Bir karakter hikayesi” olarak tanımlayan oyuncu Ulukan Özpolat, “Benim de karakteri en az senarist ve yönetmen kadar iyi bilmem gerekiyordu ki doğru hikayeyi anlatabilelim. Güzel bir prova süreci geçirdik çok konuştuk çok iletişimde kaldık. Raci’yi nasıl anlatabiliriz, diye çok kafa yorduk. Sonrasında ben de Raci’yle beraber öğrendim” diye konuştu. Birgül Ulusoy ise projede yer almaya nasıl karar verdiğini, “30 yılımı dizi çekmeye adayan biri olarak bağımsız ve kısa film sektöründeki arkadaşlara can-ı gönülden destek vermeyi mesleğime dair bir borç bilirim” sözleriyle ifade etti. Filmde Raci karakteriyle birlikte eşinin hikayesinin de yer aldığını dile getiren yönetmen Mutafa Adak ise “Eşi aslında aracı gibi ama aslında onun asıl merak ettiği şey; ölüm nedir, hayat nedir? Zıttıyla bilinir her şey, o yüzden ölümü deneyimlemek istedi” dedi.
Festivalin Ulusal Belgesel Yarışma bölümündeki 30 Yaşında Öğrendiğim Şeyler de AKM Yeşilçam Sineması’nda seyirci karşısına çıktı. Gösterim sonrası ise yönetmen Sezer Ağgez ve senarist Buse Nur Kocaaslan seyircilerin sorularını cevapladı. Yönetmen Sezer Ağgez, filmde konu alınan grafiti sanatçısı Hasan Alveroğlu’nu, “Hasan benim ilkokul arkadaşım. Yeryüzündeki en eski arkadaşlarımdan birisi. Hep yetenekli bir çocuktu. Hasan hep yaptığı işi katmanlaştırmayı sever. Değişik malzemeler, mekanlar dener” sözleriyle tanıttı. Belgeselin hayli ilginç yapım sürecini ise şöyle anlattı: “Filmin oluşma sürecinde ben doktorada teze geçme dönemimdeydim, Hasan da psikolojik olarak sıkıntılı bir dönemindeydi. Birlikte bir şeyler deneyelim, diyerek yola çıktık. Hasan bu boyadığı mekanı boyamak istemiyordu artık. Çünkü oraya birisi dokunmuş ve oranın etrafını kapatmıştı. Ben de ‘o zaman bir film yapalım, bir mekandan bir mekana geçerken, senin biyografin gibi olsun’ dedim. 2021’de başladık, ilk bölümü çektik, sonra Hasan’ın kafa iyice gitti ve her şeyini satıp Lübnan’a gitti! Önce kızdım, sonra baktım, orada bir şeyler yapıyor. Hasan’ın kariyeri, terk edilmiş mekanlar üzerine kurulu. Orası da Lübnan’da, amonyum nitrat patlamasının olduğu alan, terk edilmiş bir alan. Polisin kimseyi sokmadığı bir yer. Aradım; ‘ne çekiyorsan yatay çek, çektiklerini de bana göster’ dedim. Sonra, filmin finalindeki, sergiye kabul aldığını duydu ve geri geldi. Öyle bir planı yoktu, her şey spontane oldu. Normalde benim belgesel anlayışıma çok ters; ben çok planlı olmayı seven bir insanım. Ama gördüm ki aslında o kadar da planlı olmaya gerek yokmuş” Senarist Buse Nur Kocaaslan ise senaryo kısmını, “Olay akışı, Hasan’ın hayatının senaryosunu kim yazıyorsa, tamamen onunla ilgili” diye tanımlayarak şunları söyledi: “Hasan ve film özelinde şöyle bir şansımız vardı; birincisi, 30 yaşında öğrendiğim şeyler, diye bir çerçevemiz vardı. İkincisi de filmin zamansal olarak bir çerçevesi vardı. O kısıtlı zamanda ne, neyi simgeliyordu; ne, neden başına gelmiş olabilir gibi bir anlam akışı çıkarmaya çabalamak, itici bir güç oldu bu anlamda”
Buzun Ruhu da Ulusal Belgesel Yarışma filmlerinden biri olarak AKM Yeşilçam Sineması’nda seyirciyle buluştu. Gösterimin ardından seyircilerin sorularını cevaplamak üzere yönetmen Kadir Can Arabacı, görüntü yönetmeni Yusuf Namlı, yapımcı Oğuzhan Üstüner ve yürütücü yapımcı Sahra Bozkurt söyleşiye katıldı. Çıldır Gölü etrafında şekillenen yapımı hayata geçirebilmek için uzun zamandır çalıştıklarını söyleyen yönetmen Kadir Can Arabacı, “Ana çıkış teması; Ekmeğini Buzdan Kazananlar adında izlediğimiz kısa bir haber videosuydu. Daha sonra rafa kalkmıştı ama tekrar Çıldır Gölü üzerinde yapılan etkinlikleri görünce biraz daha derine inmek istedik ve oranın bir efsanesi olduğunu öğrendik” diye konuştu. Yapımcı Oğuzhan Üstüner, çekimler boyunca en zorlandıkları şeyin, bölge insanına ulaşmak olduğunu ifade etti: “Çünkü çok küçük bir yer. Ne kadar turizme açılmış olsa da konaklama imkanı olsun, şehir içi ulaşım olsun; çok kolay şartları yok. Zaten çekimlerin hepsi -30 derecede, gündoğumunda çekildi. Ama bir daha çekseydik yine bunu çekerdik, diyebilirim ben. Çünkü her şey bizim tarafımızdan yapıldı; animasyonundan müziğine kadar”