Dünyayı kim günahsız bilirmiş, söyle!
Yaşayan mutlak günah alırmış, söyle!
Ben kötülük edince, sen de edersen;
İkimizin ne farkı kalırmış, söyle!
Daha önce de bahsettiğim bir tanrıyla yeniden karşınızdayım. Erebus… Kaos tarafından yaratılan ilk tanrılardan biri olan Erebus… Erebus, karanlığı ve sonsuz derinliği temsil eder. Ancak bu karanlık; çoğu zaman insanın içinde olan, özellikle de geceleri ortaya çıkan, mistik bir karanlıktır… Yani zihinsel ve duygusal bir karanlık… Ve bu karanlık, gün ve gecenin eşitliği gibi, içimizdeki karanlık ve aydınlığın da dengelerini sağlayan bir karanlıktır. Nasıl ki kötü olmadan iyi de var olamazsa, karanlık olmadan, aydınlığa da ulaşamayız. İşte Erebus da bize karanlık yüzümüzü hatırlatandır…
İyi olma eğilimi içinde olduğunu iddia eden insan, içindeki kötülüğü reddederek yaşama gayesine girdiğinde, kendi gerçeğiyle yüzleşmekten uzaklaşır. İşte bu, kötülüğü amaçsızca ortalıklara salmaktan başka bir şey değildir özünde. Oysa kötülüğün ne olduğu konusu ve insanın içindeki kötülük potansiyeli göz ardı edildiğinde büyür o kötülük.
Kendi gölgeleriyle yüzleşmeye cesareti olmayan insanların, sürekli olarak kendilerini diğer insanlara anlatışlarını duyarız. Onların ne kadar iyi ya da yardımsever olduklarını işitiriz. Ve çoğunlukla da ‘’sevap’’ denilen bir şeyin ardına nasıl saklandıklarını görürüz. Oysa bir insanın iyi bir şey yapması ya da iyi bir insan olması, sevap işlemek adına olmamalıdır. Ya da saf ve temiz olmak, kötülüklerin farkında olmamak da iyilikle eşdeğer bir şey değildir.
Gerçek iyilik; içindeki kötülük potansiyelinin ya da hayatta gerçekten kötü olanın ve kötülüğün farkında olarak, iyi olanı yapmayı seçmektir. Erebus’un bize hatırlattığı gölgelerimizle, karanlığımızla, içimizdeki gerçek şeytanlarla uzlaşmak zorundayız…
Aksi takdirde, toplumsal yalanlarımızın ardına sığınarak, ne kadar iyi insanlar olduğumuzu tekrar tekrar dile getirerek, içinde yaşadığımız ve bir parçası olduğumuz vahşetten kurtulamayız.
Bu ülkede tecavüze uğrayan her bir bebek, öldürülen ya da bir anda ortadan kaybolan her bir çocuk ve katledilen her bir hayvan, yalanlarımızla büyüttüğümüz toplumun gerçek altyapısıdır. Reddederek yaşadıklarımızın bizlere yansımasıdır. Toplum olarak gizlemeyi, saklamayı, üstünü örterek yaşamayı adet edinmiş olmamızın getirileridir.
Gerçekte ne olduğumuzu, bireyler bazında kabul etmeden, başkalarını suçlayarak yaşamaya devam edebiliriz. Ya da küçük bir farkındalıkla, her birimizin küçük katkılarıyla hayatı daha yaşanır hale getirebiliriz. İşte bunu başarabilmek için, kendi gölge yanınızla, gerçekten yüzleşmeye ne dersiniz?