Hayli geniş İstanbul külliyatımızın olduğunu bilen Ahmet Çaldıran Bey, Güncel Kadın Dergisi köşemde “İstanbul Serisi” yaratmak fikrini teklif edince düşündüm. Neden uzun uzun düşündüm? İstanbul katman katman arkeoloji, tarih, coğrafya, kültür, sanat, medeniyet. Fatih Sultan Mehmet ve öncesi ve sonrası.
Ben daha çok anı, inceleme, araştırma, röportaj konularında yazabiliyorum. Bildiğim konularda. Her yazarın bilgi sahibi olduğu konularda yazdığında daha başarılı olduğunu gözlemliyorum. Yaşanılanlar gerçek olduğu için de doğru kaynak niteliği taşıyor. Bu düşüncemi pekiştirenlerden biri de Dr. Davis hakkında yazılan Türkçe bir yayın olmuştu birkaç yıl önce. Yazar ne İskoçya Edinburgh’a gitmiş, ne Dr. Davis ile tanışmış ne de Royal Botanic Garden’da bizzat inceleme yapmıştı, ama rahatlıkla bir hocaya atıfla Dr. Davis ile ilgili yazı yazmış, yayınlamıştı. O kadar çok hata vardı ki üzülmemek elde değildi. Özellikle sosyal medyada kaynağı doğru olmayan nice bilgi yayılmakta olduğu için dikkatli olmak gerektiğini ve bunun da her bir birey için bir vazife olduğunu düşünüyorum.
Her kişinin deneyimlediği, atalarından edindiği bilgi ve belgeler kendi yaşanmışlıklarını içerdiği için İstanbul Serisi bizim ailemizin, benim arşivimdeki İstanbul olabilir. Yaşamadığım ya da yaşadıklarımla, ailemin yaşadıklarıyla örtüşmeyen bilgi ve belgeler de benim şehrimi yansıtamaz. Sadece İstanbul değil tabii. Edinburgh, Londra, Ankara gibi nice şehir ile ilgili yaşanmışlıklarım, okuduğum okullar var. Atalarımın geldiği Selanik, Kavala gibi.
Rengigül’ün İstanbul Serisi’ne nereden başlamalı? İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Horhor’daki Suphi Paşa Konağı ile mi? Boğaziçi Üniversitesi ile mi?
İstanbul Serisi’ne doğumumla başlayayım en iyisi.
Nişantaşı, Teşvikiye, Akaretler, Maçka, Topağacı, Ihlamur, Yıldız… Harbiye, Osmanbey, Pangaltı, Kurtuluş, Şişli… Geniş bir alan. Dardan genişe doğru baba dostlarımı, komşularımızı, öğretmen ve arkadaşlarımızı, doktorlarımızı yazacağım aklıma geldikçe. Okullarımızı, kitapçılarımızı, sinema ve tiyatrolarımızı…
Nişantaşı. Amiral Bristol Hastanesi. 1957. 28 Haziran. 12.30.
Anneme Rengigül Hanım’ın kitabı yazılırken “Neden Amiral Bristol’de doğdum?” diye sorduğumda “Evimize yakındı, temiz paktı” diye doğal bir cevap vermişti. Bir mahalle kültürü, yaşamı vardı. Nerede oturuyorsanız orada doğar, o okullarda okurdunuz, ama şöyle de bir güzel özellik vardı.
Güler Yaltırık’ın ifadeleriyle doğum: “İlk aklıma gelen; Amerikalı hemşireler. Amerikan sisteminde kurulmuş “nurse”ler yâni hemşireler okulu vardı. Oradaki hemşireler hepimize bakıyordu. Dr. Ayhan Tunak, bizim doktorumuzdu. Genç, dinamik, akıllı bir hocaydı. Çok da güzel doğurttu. Dört aylık hamile iken gitmeye başladım. Eşinin ailesi Çerkes idi. Güzellik kraliçesi Keriman Halis’in annesi, kayınvâlidesiydi. Tavsiye üzerine doktorumuz olmuştu. “Biz, Amerikan Hastanesi’nde doğurmak istiyoruz” dedik. Doktor Ayhan Bey, “Bak kilo alıyorsun. Sakın kilo alma. Sonra çok zor doğum olur. Mesuliyet de almam ben.” dedi. Gözümü de korkuttu. “Yürüyeceksin. Sabah akşam yürüyeceksin. Süt içeceksin. Ekmek fazla yemeyeceksin. Yoğurt, süt, et ama ekmeğe, makarnaya ağırlık vermeyeceksin.
Hamur işi, börek, çörek yemeyeceksin. Albümin olur, sende de çocukta da her türlü risk olur.” dedi. Biz de onun dediğini harfiyen yaptık… Amerikan Hastanesi o zaman da tertemiz, güzel. Yemekler muntazam. Kahvaltılar muntazam geliyor. Ben ama baygın uyuyorum. “Açın gözünüzü, yemeğinizi yiyin. Süt vereceksiniz. Çocuğunuzu doyuracaksınız” diyor hemşireler. Amerikan sisteminde yetişmiş Türk hemşireler, kolejli genç hanımlar. Sabah gâyet güzel kahvaltı, süt, öğle yemeği, akşamüstü çay ve yanında bir şeyler, akşam yemeği. Değil aç kalmak, yiyemiyorsun. Yanında kim varsa, onlar da yiyor. Canın istemiyor ki fazla. Üç gün kaldık. Dördüncü gün çıktık. Haydar deden en son gün geldi, annem daha evvel gelmişti. Babaannen götürdü beni doğuma, baban yok. İstanbul dışında, hangi ormanda, kim bilir? Ekskürsiyon’da. Gâyet normaldi doğum, Allah’a şükür. Sen de 2.800 gr. idin. Doktorun dediğine göre, kolay bir doğumdu ama ilk doğumdu ne de olsa. Çok sancı çekmedim. Çok yürüdüğüm ve sağlıklı beslendiğim için belki.”
Çerkes bağlantısı hiç de tesadüf değildi ve bunu annesini çok sevip sayan, “İzniniz olursa annemin adını vermek istiyorum” diyen ilk sinemacılardan Haydar Sarıali dedem organize etmişti.
“Kadri Raşit Paşa Türkiye’de çocuk hastalıklarının müjdecisi, Alantar ise kurucusudur…” diyen Prof. Dr. Cihat Tahsin Gürson hocamız da doğduğum Amiral Bristol’de benim çocukluk doktorum olmuş ve biz Edinburgh’ta yaşarken Rose Hospital ile yazışmışlar.
Dr. Cihat Gürson, Dr. Gürbüz T. Ahıskalı, Princess Margaret Rose Orthopaedic Hospital, J.M.C. Gibson,
Western General Hospital, J.H.S. Scott ve babam arasında geçmiş. Arşivimizdeki (Baby Rengigül Yaltrak – 1430 – 1-5-1961 ve 3981 – 14-11-1961) matbuatından anlaşılıyor ki Mayıs ayından Kasım ayına 1430’dan 3981’e kadar yazışma yapılmış, o yıllarda.
Adresi; İstanbul, Nişantaşı Güzel Bahçe Sokak. Telefonu; 48 22 66.
Amiral Bristol’ü hatırlayalım isterim.
“Yıl 1957: Türkiye’de 6000 hemşireye ihtiyaç vardı ve bu sayı 800’den azdı. Bu sayının 1/3’ü 37 yıl evvel açılmış olan Amiral Bristol mezunuydu.” Bu paragraf doğduğum yılı işaret ediyor.
Türkiye’de bir asra damgasını vuran Amiral Bristol
Amiral Bristol Sağlık Koleji 1974 mezunu Sayın Ayşe Pişkin ile bir röportaj gerçekleştirerek Amiral Bristol’ü saygı ile anmak istedik. Türkiye’deki hemşirelik tarihçesini de kısaca irdeledik.
Amiral Bristol Kimdir?
Türkiye’de 1920 yılından, 1995 yılına kadar, tam 75 yıl, koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmeti sunmuş bir hastanenin ve 1999 yılına kadar 79 yıl Türk hemşireliğinin sağlam temeller üzerine kurulmasına öncülük etmiş ve dünya çapında değer görmüş hemşireler yetiştirmiş olan köklü bir okulun mimarı. Adını taşıyan Mezunlar Derneği ile 100 yıl. Tam bir asır. Türk sağlık alanına ismini altın harflerle yazılmasını hak eden bir asker, bir komutan, bir elçi, bir sağlık mimarı ve çok değerli bir insan; Amiral Mark Lambert Bristol.
Dünya Nasıl Bir Dönemden Geçiyordu?
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan mutlak mağlubiyetle çıkmış ve adım adım sona doğru gidiyordu. Bu sırada, Anadolu’da milliyetçi hareketler her gün güçlenerek artıyordu. Osmanlı Devleti tüm ittifak ülkeler ile sorun yaşıyordu ve İzmir işgal altındaydı. Yunanlılar İzmir’in kendilerine ait olduğunu düşünüyor ve Türkleri bu bölgeden uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapmaya çalışıyor, yaptıkları işgalin haksız olmadığını, bölgedeki Rum nüfusunun fazla olduğunu savunuyorlardı. Aynı zamanda Türk baskısından duydukları rahatsızlığı dünyaya duyuruyorlardı. Türk tarafı ise İzmir’de Türklerin daha fazla sayıda bulunduğunu, bu yüzden işgalin tamamen gereksiz olduğunu savunuyordu. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi dünyada büyük yankı uyandırırken, ittifak ülkelerinin de hoşuna gitmeyerek, Yunanlıları kınamalarına sebep oluyordu. Yunanlıların başlattıkları katliamlar nedeniyle Avrupa kamuoyu Türklerden yana bir tutum içerisinde idi. Osmanlı Devleti de Yunanlıların İzmir’i işgal ettikten sonra yaptıkları katliamları dünyaya duyurmak ve Türklerin haklı olduğunu göstermek için, bölgeye bir heyetin gönderilmesini istedi. Olayın sorumlusu durumunda olan itilaf devletleri hem kamuoyunu yatıştırmak hem de İzmir bölgesindeki durumdan haberdar olabilmek için bölgeye gönderilmek üzere bir ekip görevlendirdi. Bu ekip Amerikan, İngiliz, Fransız ve İtalyan generallerden oluşmaktaydı.
Durum tespiti için gönderilen ekibin başında Mark Lambert Bristol vardı. Amiral Bristol, Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri’nde tuğamiral rütbesine yükselmiş ve bu sıfatla aktif ve muharip görevlerde bulunmuş bir subaydı. 1918 yılında, “Barışı ve Amerika’nın çıkarlarını korumak” amacıyla
İstanbul’a gönderilmişti. Filosunun karargâhı İstanbul’da olmakla birlikte, Rusya’nın Odesa
Limanı’ndan, Lübnan’ın Beyrut Limanı’na kadar geniş bir alana yayılan gemiler emrinde bulunuyordu. Amerika Birleşik Devletleri, bilindiği gibi, I. Dünya Savaşı’na girmiş olmasına rağmen Osmanlı Devleti ile aktif olarak savaşmamıştı. Amerika Birleşik Devletleri, I. Dünya Savaşı’na girmeden önce Wilson İlkeleri’ni yayınladı. Bu ilkeler arasında önemli olan bir madde; “Galip devletlerin mağlup devletlerden toprak talep etmemesi ve herhangi bir işgalde bulunmaması“ idi.
Amiral Bristol, durumu tespit etmek üzere Türkiye’ye gelerek durumu araştırdı. Mezarlıkları ve yerleşim yerlerini gezdi. Oldukça detaylı bir değerlendirme yaptı. Yaptığı incelemede Amiral Bristol, Türklerin bölgede çok fazla sayıda olduğunu belirttiği Amiral Bristol Raporu’nu hazırladı.
Amiral Bristol Raporu’nda; Bölgedeki olayların sorumlusunun Türklerin değil, Rumların olduğu, Yunanistan’ın bu bölgedeki işgallerinin haksız olduğu, Batı Anadolu’da Yunanlılardan çok Türklerin yaşadığı, Yunanlıların bölgeyi işgal etme amacı güttüğü, Türk Millî Mücadelesinin davasında haklı olduğunu belirtti. Özetle; Amiral Bristol Raporu, Türk millî mücadelesinin haklı olduğunu kabul eden ve destekleyen ilk uluslararası belgeydi.
Amerikan Hastanesi Planı Nasıl Hayata Geçiriliyor?
Amiral Bristol, seçkin bir lider olmasının yanı sıra, insancıl ve yardımsever bir şahsiyetti. Yerlerinden edilerek İstanbul’a gelmek zorunda bırakılmış göçmenlerin ve İstanbul’un yerli halkının sağlık hizmetine ihtiyacı olduğunu görmüştü. Emrinde halka tıbbi yardım vermeye sevk edebileceği donanma doktor ve hemşireleri bulunmaktaydı. Savaşın bitmesi ile geçici olarak kurdukları tam donanımlı bu dispanseri kapatmak durumundaydı.
Mevcut tabloyu ve ihtiyaçları gören Amiral Bristol, İstanbul’daki Amerikan toplumunu bir araya getirmek için harekete geçti. 8 Kasım 1919’da Amerikan Hastanesi’ni kurmak üzere, İstanbul’da bulunan 5 hayır kurumunu bir araya getirdi. ABD Başkonsolosu Bie Ravndal, Amerikan Board heyetinden Dr. William Peet, Amerikan Kızılhaçı’ndan Major C. Claflin Davis, Üsküdar Kız Koleji Müdürü Dr. Mary Mills Patrick, Amerikan Yakın Doğu Yardım Komitesi’nden Dr. George Richards.
Kurulacak olan hastane, bu kurul tarafından yönetilecekti. Oluşturulan bu komitenin başına Amiral Mark Bristol getirildi. Böylece, o dönemin sivil ve askerî ayırımı yapılmaksızın halkın sağlık gereksinimi karşılanmış, aynı zamanda hazır olan sağlık donanımı ve ekibi de değerlendirilmiş olacaktı. Kurul, hastane ve okulun kuruluş ilkelerini şöyle açıklamıştır: Yakın Doğu’daki Amerikalıların sağlık bakım ihtiyaçlarını karşılamak. Milliyet ve din farkı gözetmeksizin bütün ırklara bu hizmetten yararlanmalarını sağlamak. Türkiye’nin acil hemşire ihtiyacına hizmet etmek.
Bu Görev Nasıl Bir Görevdi?
Bu yeni görev pek kolay değildi. Çünkü o dönemde Türkiye’de doktor sıkıntısı yaşanıyordu. 1920 yılına,
14.000.000 nüfuslu ülkede toplam eğitimli doktor sayısının 200’den az olduğu hesaplanmıştı. Hastaneye personel olarak alınmak üzere Türk hemşireler arandığında, bir başka gerçek ile yüz yüze gelindi: Türkiye’de hiç hemşirenin hatta düzenli bir hemşire okulunun olmadığı gözlemlendi. Bu nedenle hastane ile birlikte bir hemşirelik okulunun açılmasının kaçınılmaz olduğu kararına varıldı. Komite, derhal sivil bir Amerikan Hastanesi kurmak için teşebbüse geçti. Hastane, 20 Mayıs 1920’de, Çarşıkapı’da, 38 yataklı, 17 özel odalı, 3 ameliyathane, röntgen odası, mutfak, çamaşırhane ve danışmadan oluşan bir kurum olarak hizmete açıldı. Hastanenin bir katı da Amerikan Hemşirelik Okulu’na tahsis edildi. Bahçe içinde bulunan kompleksler yatakhane olarak hemşire ve öğrencilerine hazırlandı. Bu sayede okul yatılı tasarlanmış oldu. Amerikan Kızılhaçı ve Amerikan Yakın Doğu Yardım Cemiyetlerinin, Amerikan Hastanesi için gerekli malzeme ve teçhizatı kısa bir süre içinde temin etmeleriyle kısa zamanda yatak sayısını 78’e çıkarıldı. Hastanede Müslüman, Hıristiyan, Ortodoks, Gürcü, Protestan ve Yahudi hastaların hepsi yan yana yataklarda yatıyor ve aynı sağlık hizmetinden yararlanıyordu. Amiral Bristol, son derece insancıl olan yapısının bir örneğini, mülteci hasta ve çocuklara da göstermişti. Heybeliada iskelesinde bağlı olan savaş gemisinin kamaralarını, 6 – 12 yaş arasındaki mülteci çocuklar için küçük bir okul haline getirmişti.
Hastane Hangi Tarihte, Nasıl Kuruldu?
Hastane 20 Ağustos 1929 tarihinde, özel kategoride resmî belgesini aldı. Belge, dönemin Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam ve Dış İşleri Bakanı İsmet İnönü tarafından imzalanmıştır.
Hastane 1931 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nde resmî bir kurum olarak tanındı.
1931 yılında hastane “İstanbul Amerikan Hastanesi” olarak, Türk Hükümeti tarafından resmî olarak onaylandı. 1956 yılında, “Amerikan Hastanesi Yardım Derneği” kuruldu. Bu dernek, hastane hekimlerinin eşleri tarafından, pek çok etkinliklerden elde ettikleri gelirleri, okul ve hastanenin ihtiyaçlarının görülmesinde kullandılar. 1920 yılından 1995 yılına kadar, zaman zaman mali krizler yaşamasına rağmen Amerikan Hastanesi her hastanın mali gücüne göre planlanmış, hasta merkezli, tıbbın gelişmelerini yakından izleyen hekimler tarafından kaliteli hizmet vermiştir. 1995 yılında, Koç Vakfı bünyesine alınarak, “Dünya çapında en iyiler” arasında hizmet vermeye devam etmektedir.
Amiral Bristol’ün Kişilik Yapısı ve Görüşleri Nasıldı?
Amiral Bristol, güler yüzlü, kendinden emin, enerjik, kendini ülkesine hizmete adamış, örnek bir diplomat olarak tanınırdı. Amiral Bristol’ün, 1923 yılında meslektaşı Albay Edward Haskell’e gönderdiği mektupta insani yönünü görmek mümkündür. Bu mektupta; hastane çalışanlarının özellikle Türk ve Müslüman olması konusunda hassasiyet gösterilmesi gerektiğini, Türklere karşı dürüst davranıldığında, her zaman adil davranacaklarını, yasalara uygun hareket edildiği takdirde huzursuzluk yaşamayacaklarını, iç işlerine karışılmış bir ülke olmanın acısını taşımanın hassasiyeti içinde olduklarını vurgulamıştı. Yabancı hekimlerin çalıştırılması yasağı konusunun Mustafa Kemal Paşa ile görüşüleceğini, Türk kanunlarına uyulması gerektiğini ifade etmişti. Yunan sorunu ile ilgili olarak da Yunan ordusunun raporlarının doğru olmadığını, Türklerin zulüm gördüğünü dile getirmişti. Dini düşüncesini ise, “En büyük din, diğer insanlara, özellikle de hasta olan ve kendisine bakamayacak durumda olan kimselere bakmakla kendini kanıtlayan dindir. Bana göre, sağlık hizmetlerinde herhangi
bir sistematik dini önyargıya izin verilmesi aslında ne gerekiyor ne de arzu ediliyor. Amerikan Hastanesi tüzüğümüz tüm hizmetlerin inanç, ırk ve milliyet gözetmeden herkese eşit olarak verileceğini beyan eder.” sözleriyle ortaya koyar. Politik düşüncesine gelince; “Bir Amerikalı olarak adil olmaya ve konunun her iki tarafını da anlamaya çalışırım. Ülkemdeki yanlış yönlendirilen, sadece tek tarafı dinleyen ve orantısız şekilde Türkiye’deki Ermeni ve Rum azınlıkları dinleyen kişiler adına sadece özür dileyebilirim” sözleriyle ne kadar adil olduğunu anlayabiliriz.
Amiral Bristol, 1924 yılında kendisi ile birlikte çalışan destekçilerine yazdığı mektupta; Hemşirelik Koleji’nin geleceği ile ilgili olarak, Türk Hükümeti’nin gösterebileceği davranış ile ilgili hayal kırıklığı yaşayabileceklerini, bunun nedeninin de yeni kurulan ülkenin yöneticilerinin henüz yeterli deneyime sahip olmamalarından kaynaklanabileceğini, halkın eğitim düzeyinin yetersiz, liderlerin ise on yıldır savaşta bulunan kişiler olduğunu, henüz yönetimde deneyimsiz olduklarını, buna rağmen Türkiye’nin istikrarlı, etkili ve güçlü bir ülke yapma konusunda oldukça dürüst ve istekli olduğunu dile getirmiştir. Türkiye’nin çevresindeki ülkelerin Türkiye’nin geleceği ile ilgili kötümser olduklarını fakat yanılgıya düşeceklerini, Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsızlığın ardından anayasasının onaylanmasının tam on dört yıl sürdüğünün unutulmaması gerektiğini ifade etmiştir. Yabancı hekimlerin ülkede çalıştırılmaması kuralının da her ülkenin bir kuralı olduğunu belirterek yanıtlamıştır. Türklerin dini konuda oldukça anlayışlı davrandığını, bu konuda Amerika’dan daha iyi olduklarını ve buna saygı gösterilmesi gerektiğini söylemiştir.Hastanenin yeterliliği konusunda, gördüğü tıbbi hizmetin dünya çapında örnek teşkil ettiğini, hemşirelerin ise, henüz öğrenci olmalarına rağmen mükemmel olduklarını vurgulamıştır. Hemşirelik okulunun yeni mezunları ile yurt genelinde hemşire sayısının %24 arttığını, mezunların eşsiz kalitede olduğunu ve Kızılay’ın da kendi okulunu açması için teşvikte bulunacağını ifade etmiştir. Türk hekimlerinin geliştirilmesi için, Amerika Birleşik Devletleri’ne eğitim ve deneyim için gönderilmelerinin yerinde olacağını önermiştir. Mezun on beş hemşirenin ise, devlet hastanelerinde çalıştığını ve kendilerine büyük saygı duyulduğunu belirtmiştir. Türklerin, çoğu zaman yardıma ihtiyacı olduğunu, fakat yardım isteyemeyecek kadar gururlu olduklarını gördüğünü, bu durumun zamanla düzeleceğini belirtmiştir. Amerikalıların bu dinamik ülke hakkında düzenli bilgi edindikleri ve önyargılı, kindar propagandalara kulak asmadıkları takdirde şartların giderek düzeleceğini belirterek mektubuna son vermiştir.
Amiral Bristol, 23 Mayıs 1927 tarihinde yaptığı son toplantısı ile görevinden ayrılmış, 13 Mayıs 1939 yılında, 71 yaşında hayata gözlerini yummuştur. Mezarı, Arlington Ulusal Mezarlığı Virginia’da bulunmaktadır.
Amiral Bristol Hemşirelik Okulu Kronolojisini Nasıl Aktarırsınız?
Uzun ve titiz çalışmalar sonrasında hastane, Başhekim Op. Dr. A. Hoover yönetiminde 20 Mayıs
1920’de açılırken, Amerikalı Başhemşire Anna Rothsock‘un müdür olduğu Hemşirelik Okulu da 20 Ağustos 1920’de hizmete girdi. Böylece Türkiye’de ilk Hemşirelik Okulu açılmış oldu. Savaş için gönderilmiş olan hekim ve hemşireler de hemşire okulunun eğitim dönemi olan 2,5 yıl süresince Amerikan sisteminin yerleştirilmesi için bu kurumda görev yaptılar. Bu arada Kızılhaç, hemşire öğrencilerinin yetiştirilmesi için 5 hemşire göndermiş, ilk dönem süresi olan 2,5 yıl sonuna kadar eğitimin yerleştirilmesi sürecinde eğitime destek vermiştir. Açılan Hemşirelik Okulu’na öğrenci bulmanın zor olduğu o yıllarda, genellikle Rum ve Ermeni öğrenciler ilgi göstermiştir.
Okul, ilk 5 mezununu 1923 yılında vermiş, Lozan Anlaşması’na dayalı olarak, bir yabancı okul kimliği ile öğretimini sürdürmüştür. Aynı yıl okul, Sıraselviler semtine taşınmıştır.
1925 yılında da Nişantaşı’na taşınmıştır.
1925 yılında, Türkiye’de ilk hemşirelik okulu olan Kızılay Hemşirelik Okulu açılmıştır.
1929 yılında eğitim süresi iki yıllık eğitim sisteminden, 3 yıla çıkarılmıştır.
1950 yılında, okul ve hastane Nişantaşı’ndaki yeni binalarına geçmiştir. Aynı yıl, okul Millî Eğitim Bakanlığı’nın onayına sunularak, dönemin üç diğer hemşirelik okuluyla eşitlik onayı alarak, MEB tasdikli ve sicilli hemşirelik diploması vermeye başlamıştır.
1952’de okula Türk müdür atanmıştır. Okul ve hastane bir aile ortamı içindeymiş gibi, iç içe yaşamıştır. Okul müdürleri profesyonel kişilerden seçilerek, Amerika’dan getirtilmiş, hastanede de aynı sistem uygulanmıştır. Müdürler yabancı, yardımcıları Türk’tü.
1957’de MEB ve Sağlık Bakanlığı’nca oluşturulan müfettişler tarafından bitirme sınavları başlatıldı.
Sınav sonuçları çok başarılı bulundu. Dönemin öğrenci ve mezun sayısı 4 idi. Amiral Bristol Hemşire Sağlık Koleji oldu. Mali desteği azalan ve zor duruma düşen okula destek sağlamak amacıyla bir dernek kuruldu. Amerikalı ve Türk iş adamlarının oluşturduğu bu dernek, okula gerekli mali desteği sağladı.
1976’da Amiral Bristol Hemşirelik Lisesi olarak belirlenmiştir.
1981 yılında, yasalar gereği Amiral Bristol Hemşirelik Meslek Lisesi adını almıştır.
1992 yılına kadar süre gelen 4 yıllık hemşirelik lisesi uygulaması; 1992 yılında lise sonrası hemşirelik tamamlama programına dönüştürülmüştür.
1995 yılında Vehbi Koç Vakfı bünyesine geçen Amiral Bristol Hemşirelik Meslek Lisesi, 12 Ağustos 1998 tarihinde, Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’de hemşirelik mesleğinin profesyonel gelişimine çok önemli katkılar sağlayan Sayın Semahat Arsel‘in öncülüğünde, Koç Üniversitesi’ne bağlı Sağlık Yüksek Okulu’na dönüşmüştür.
Türkiye’de Hemşireliğin Gelişimi Nasıl Oldu?
Türkiye’de hemşirelik mesleğine genel olarak bakılacak olursa, engel teşkil etmiş olan kültürel bakış ve yasalara rağmen ne kadar büyük mucizelere sahip olduğu görmek mümkün.
1907’de Dr. Besim (Ömer Akalın) Bey’in Florence Nigthingale ile tanışması ve mesleğin öneminin anlaşılması.
Modern Hemşireliğin öncüsü Florence Nigthingale’in, 19. yüzyılda İstanbul’da mesleğini icra ederek fiziksel bir enerji yaratması.
Amiral Bristol Hemşirelik Okulu’nun 1920 yılında açılarak, modern yatak başı hemşireliğini başlatılmasına öncü olması ve hemşire ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunması.
Ardından 1925 yılında Kızılay Hemşirelik Okulu’nun açılması.
1943, Türk Hemşireler Derneği’nin kurularak (ICN) Uluslararası Hemşireler Birliği’ne üye olunması.
1960 yılından itibaren lisans düzeyindeki okulların açılmaya başlanması.
1974 yılında Sayın Semahat Arsel tarafından Vehbi Koç Vakfı Hemşirelik Fonu’nun kurulması ve hemşireliğe büyük maddi katkılar sağlanması.
Uzun çalışmalar sonucu; Türk hemşireliği, dünya standartlarını yakalamış ve kendisine sunulan olanakların çok üzerinde sonuç ortaya koymuştur. Layık oldukları yeri de kendi güçleri ile bulacaklardır.
Amiral Bristol Hemşirelik Okulunu Farklı ve Özel Kılan Neydi?
Köklü ve modern hasta başı hemşireliği eğitimi. Kuruluş amacı ve amaca bağlılık. Dil, din ve ırk ayırmaksızın insan sağlığını korumak ve hasta insanlara hizmet vermek. Hastaya bir bütünsel yaklaşım. Eksiksiz bakım vermek. Hastaya özverili, sevecen ve şefkatli yaklaşım. Teoriyle birlikte başarılmış teorik uygulama kazandırılması. Öğrencilerin meslek için iyi seçilmeleri ve bireysel eğitim almaları. Eğitimde, kişisel ve mesleki disiplinin temel teşkil etmesi. Öğrenciye verilen değer ve insani yaklaşım. Fiziksel ortam ve sosyal destekler. Sonuçta; insanı, kendisini, mesleğini, hastasını seven, sayan, saygın mezunlar. Mezunların bu güzel özellikleri, dünyanın her yerinde aranmalarına ve farklılık yaratmalarına neden olmuştur. Bunu kanıtlayan pek çok söylev ve kanıt mevcuttur. Örneğin; 1930 yılında Amerika Birleşik Devletleri Türkiye Büyükelçisi Joseph Grew, Amerika’da bir radyo konuşmasında şunları söylemiştir: ”Sizlere, şifanın, modern tıp bilgisinin ve bilimsel hemşireliğin meşalesini her yere taşıyan bir kurumdan bahsetmek istiyorum. Bu kurum İstanbul Amerikan Hastanesi’dir. Hastanenin, hemşirelere eğitim veren okulunun bölgede bir eşi benzeri daha yok. Bu okul, modern hemşireliğin etkilerinin daha görülmediği dünyanın bu bölgesinde hemşirelik mesleğinin öncüsü niteliğindedir. İstanbul Amerikan Hastanesi gibi asil, etkili ve son derece iyi sağlık hizmeti veren bir kuruma dünyanın hiçbir yerinde rastlamadım” demiştir. 1931 yılında, Dr. Lorrin A. Shepard’in yıllık değerlendirmesinde, Amerikan Hastanesi’nin ağır hastalar için itibar edilen bir hastane olmasının nedeninin “yüksek standartlı hemşirelik hizmetleri”nden kaynaklandığını” ifade etmiştir. Yıl 1957: Türkiye’de 6000 hemşireye ihtiyaç vardı ve bu sayı 800’den azdı. Bu sayının 1/3’ü 37 yıl evvel açılmış olan Amiral Bristol mezunuydu.
Diğer Nedenlere Bakarsak Nasıl Özetlersiniz?
Okulun, modern ve ileri düzeyde bir eğitimin oluşturulması tamamlanıncaya kadar, sistem kurucularının kurumun başında olmaları ve uzun seneler bu sistemi sürdürmeleri sistemin oturması açısından çok önemlidir. İlk Türk mezun hemşire Sayın Esma Deniz, dünyanın ilk yüz hemşiresi arasında yer almış ve okulda da eğitmenlik yapmış olması olumlu bir etkendir. Sistemin, mesleğine âşık, Cumhuriyet ilke ve askeri disipline sahip, eğitimde rol model teşkil etmiş ve ekol sahibi, Sayın Gülsevim Çeviker’in ellerine bırakılması. Köklü temeli yaşayan ve devraldıktan sonra da geliştirerek, sonuna kadar azim, sevgi ve yüreğiyle taşıması okulun en büyük şansı olmuştur. Okul, Sayın Çeviker ile özdeşleşmiş, değerli ekibini de daima olumlu yönlendirmiş ve desteklemiştir.
Hemşirelik eğitiminde uygulama çok önemlidir. Her öğretilen hemşirelik uygulamasının öğrenildiğinden yüzde yüz emin olabilirsiniz. Teori ile birlikte uygulamadan geçerli not almadıkça mezun olamazsınız. Bu bir Bayan Çeviker kuralıydı. Okulun fiziksel koşulları, öğrencilerin rahat edebileceği şartlarda düzenlenmişti. Sınıf öğrenci sayısının az olması, eğitim kalitesini olumlu yönde etkilemekteydi. Yatılı eğitim sistemi; eğitim konsantrasyonu ve öğrenci bütünlüğünü sağlamaktaydı.
Ayşe Pişkin için Okulda Öğrenci Olmak Nasıl Bir Duygu idi?
Okul ortamı, saygı, sevgi, hiyerarşi ve güvene dayalı harika bir ortamdı. Eğitim materyallerin ve kaynakların bulunmadığı 1970’li yıllarda, bilgisayarsız bir ortamda, her türlü yazılı ve görsel kaynaklara sahiptik. Öğretmenler bir anne, abla ve zaman zaman arkadaş yakınlığındaydılar.
Fiziki koşullarımız yaşam şartlarının üzerinde idi. Sosyal aktivitelerimiz düşünülmüş ve gelişimimize katkıda bulunacak düzeydeydi. Dış staj yol paralarımız karşılanır, ekonomik krizlerin başlaması dönemine kadar cep harçlığı bile alırdık. Bayan Çeviker’in bize “bunlar kuraldır” dediği her şeyi, her zaman hatırlardık. Her Amiral Bristollü kendisine öğretilen ahlaki ve meslekî değerleri hazmetmiş, “Hemşirelik Yemini”ne ve Bayan Çeviker’e verilen sözlere sadık kalacak güce sahip bir birey olarak mesleğe atılır. Ve “Bize Bristollü derler” kimliğini hiç unutmaz. ” Ayşe Pişkin ile “Amiral Bristol” Röportajımızdan, Dosya Editörü: Rengigül Ural, Ocak 2021
Gülsevim Çeviker’i bu ay kaybettik.
Arşivimdeki “Amiral Bristol Hemşirelik Okulu Tarihi (1920-1999)” kitabını büyük uğraşlarla hayata geçirmişti ve 2012 yılında çok güzel bir tanıtım toplantısıyla okurlarla buluşmuştu. Gülsevim Hanım’ı 1984 yılında Sandoz’da çalışmaya başladığımda tanımıştım. Dr. Winkler gibi. Dr. Poffet toplantılara katılırdı. 1996 yılında Semahat (Arsel) Hanım ile çalışmaya başladığımda dostluğumuz ilerledi. Divan’daki ofisimi zaman zaman ziyaret etti. Eşi Dr. Halim Bey de. Sevgili kızını ve torununu da tanıdım. Davet ve toplantılarda, diploma törenlerinde işbirliğimiz, sohbetlerimiz güzeldi. Semahat Hanım’a İstanbul Üniversitesi’nden Fahri Doktora verilmesi fikrinin öncüsüydü ve bir süre Semahat Hanım’dan gizlice çalışmalarımızı yürütmüştük. Kesinleşince de güzel bir sürpriz oldu.
Gülsevim Hanım, Güzin (Poffet-Tamaç) Hanım gibi, Prof. Dr. Sara (Akdik) Hoca gibi fevkalade disipliniydi. Duygusal tarafı da vardı, ama o yönünü çok az kişi bilirdi. Emekli olurken Semahat Hanım kendisine Divan Oteli’nde çok güzel bir veda daveti verdi. Duygusal konuşmalar yapıldı. 1984 yılından 2019 yılına kadar yüz yüze görüştük, sonra da telefonla. Yazlıkları Şile’nin sağlığına iyi geldiğini söylüyordu, Mesut (Ilgım) Bey gibi.
Bazı yazılarını Dragos’taki arşivimde buldum. Bir paragrafı şöyle:
“Sevgili Dostum Rengigül Hanım,
Size iki satır yazmak, veya kısa da olsa görüşmemiz ve de şükürler olsun ki yıllardır dostluğunuz, katkılarınız ve müştereken geliştirdiğimiz güven duygusu beni hep çok mutlu etti… Siz! “Dostun vefası, sadakatidir” sözüne çok iyi bir örneksiniz!..” Bir başka yazısı ise şöyle: “Yıllar geçti, geçti ama benim açımdan size olan güvenim her geçen yıl gelişti… Dostların paylaşmak ve ketum olmak gibi erdemleri vardır. Siz çok iyi bir örneksiniz.”
Annem ve babama da saygısı olan Gülsevim Hanım’a Tanrı’dan rahmet diliyorum.
Ord. Prof. Dr. İhsan Hilmi Alantar kitabımızdaki Nişantaşı ile ilgili bölümleri İstanbul Serisi – Nişantaşı 2’de yayınlayacağız ve sırasıyla nice kıymetli değerlerimizi anacağız elimizden geldiğince.