İnovasyon Yönetim Sistemleri Uzmanı Azer Kayla, yapay zekâ teknolojisi hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.
İnovasyon Yönetim Sistemleri Uzmanı Azer Kayla’dan yapay zeka uyarısı
İnovasyon Yönetim Sistemleri Uzmanı Azer Kayla, yapay zekâ teknoloji hakkında yaptığı açıklamada, “Özellikle yönetsel konumlarda olan kurumlar, ivedilikle inovatif yönetim politikalarını oluşturup, hem toplumu, hem personelini bu sistemlere adapte edecek şekilde eğitmelidirler” uyarısında bulundu.
İnovasyon Yönetim Sistemleri Uzmanı Azer Kayla’nın “Yapay Zeka Risk Midir Yoksa Fırsat Mı?” başlıklı açıklaması şöyle:
“Son dönemlerin en çok konuşulan gündemlerinden biri haline gelen yapay zekâ, aslında yalnızca bir inovatif üründür. Çıkışıyla pek çok konuya etki eden, aynı zamanda birçok etkileri olan, kullanıldığı alanlara yenilik katacak bir ürün. Her inovatif ürün ya da sistem gibi doğru kullanıldığı ve yönetildiği zaman yapay zekâ da oldukça pozitif etkilere sahip olacaktır.
Yapay zekadan korkulmasının altında yatan neden, kontrolünün çok zor olacağıdır. Yüksek düzeyde kurgulanmış bir yapay zekâ programının yapabilecekleri, sınırsız olarak öngörülmektedir. Sınırsızlığı, kişilerin hak ve özgürlük ihlallerine kadar, aslında çok daha üst düzeyde yıkıcı etkilere de sebep olabilir.
Yapay zeka, yıkıcı inovatif (sistem değiştiren) bir ürün olmakla birlikte, aslında ne için tasarlandığı ve ilerleyen süreçlerde hangi teknolojilerden besleneceği, hangi teknolojilerle etkileştirileceği konularıyla daha çok gündemimizde olmalıdır. Bu sistemlerin varlığı ve hayatımıza hızlıca dahil olacağı gerçeği, her türlü platformda dürüstçe konuşulmalı ve gerekli bilgilendirmeler yapılmalıdır.
Yapay zekâ sistemi; robotik ve otomasyon teknolojisi, nesnelerin interneti, mobilite, akıllı kentleşme, bulut veri sistemleri gibi hayatımızın her alanına dahil olacak, bizlerin her bilgisine hakim olabilecek birçok sistem ve ürün için oluşturulmuş yalnızca ara bir üründür. Endüstriden eğitime, finanstan sağlığa ve hukuka kadar pek çok alanda eğer hazırlık yapılmazsa, yıkıcı etkilere sahip olabileceği gerçeğini; kişilerden, kurum ve kuruluşlara kadar herkes görmeli ve gerekli hazırlıklar yapılmalıdır.
En masum avantajlarına; yapay zeka ve robotik ile endüstrilerin iş gücünün azalması , kısa sürede pek çok tasarımın çeşitlendirilebilmesi , kullanılan ekipmanlarda ki arızalara önleyici uyarılarda bulunulabilmesi örnek olarak verilebilir. Arızaların gerçekleşmeden çözülmesi, kesintisiz üretime olanak sağlayacaktır. Nesnelerin interneti ve robotik sistemlerinin birlikte uygulandığı alanlarda; az kişiyle çok iş imkânı sağlanabilecek ve olası iş kazaları minimuma indirilebilecektir. Bu sistemlerin aktif kullanımını sağlayan endüstrilerde; düşük maliyetlerde yüksek kaliteli ürünün kolaylıkla çıkabilmesi sebebiyle, bu sistemi kullanan işletmeler rakiplerine kıyasla, fiyat politikası ve kalite açısından açık ara önde olabileceklerdir. Ekonomik etki olarak, bu sistemlere hazırlıklı olmayan kuruluşlar ise yıkıcı etkilere maruz kalacaklardır. Yüksek ihtimalle sistemde kaybolacaklardır.
Yapay zekanın en riskli yanlarını konuşacak olursak; tartışmasız DEEPFAKE diye tanımlanan, kişisel verilere yönelik suç ve kabahatlere sebep olabilecek eylemlerinde oluşabileceğine dair gerçekliğe de mutlaka değinmemiz gerekir. Yapay zekâ temelli deepfake manipülasyonları ile pek çok suç kolaylıkla işlenebilir ve saklanabilir hale gelecektir. İstenmeyen negatif olası etkilere karşı; bu sistemi kullananların ve kullanım alanlarının net takibinin yapılabildiği veri sistemlerine, mutlak suretle geçilmelidir. Bu sistemi kullanan kurumlar, denetlenebilir olmalıdır. Denetim metotları, her tarafın faydasına olacak şekilde düzenlenmelidir. Tüm bu tehlikelere karşı ivedilikle hukuksal ve yönetsel tedbirler alınmalıdır.
Dünyada, yıllardan beri üzerine çalışılan ve hatta kullanılmaya başlanan tüm bu inovatif ürünlere dair uyumluluğa, hızlıca hazırlık yapılmalıdır. Özellikle yönetsel konumlarda olan kurumlar, ivedilikle inovatif yönetim politikalarını oluşturup, hem toplumu, hem personelini bu sistemlere adapte edecek şekilde eğitmelidirler.
Türkiye dahil, dünya genelinde yıllardır var olan ve uygulamaya geçilen tüm sistemsel ürünlerin ve beraberinde kullanılmaya hazırlanan sistemlerin; ülkemize de çok hızlıca dahil olacağı gerçeğini yüksek sesle dile getirebilmeliyiz. Gerek bireysel kariyer planlarımıza gerekse endüstriyel, yönetsel sistemlerimize, bu yüksek bilinç düzeyiyle, yeniden düzen getirmeliyiz. Aksi halde bu yıkıcı inovatif ürünlerin ve yeni dünya düzeninin; ekonomik, sosyolojik ve eylemsel etkilerinin, hayatımıza yıkıcı bir şekilde dahil olabileceği gerçeğini kabul etmeliyiz.
Nüfusu ve kaynakları hızla azalan dünya toplumlarının öncülüğünü çektiği, bu ve benzeri sistemleri eğer iktidar ve yerel yönetimler, bilimsel bir bakış açısıyla takip edip, samimiyetle sahiplenip, doğru yönetilebilir hatta bizlere en uygun haline dönüştürüp, gelişim politikasını eylemsel hale getirebilirse, bu ürkütücü tüm teknolojik ürünler; sınırsız kaynaklara ve yüksek insan gücüne sahip güzel ülkemiz için çağ atlatıcı bir hale bürünecektir.”