Perses oğlum, aklından çıkarma söylediklerimi: Çalış ki açlık kaçsın bulunduğun yerden,
Sevdir kendini başı çelenkli Demeter’e,
Ambarın dolduracak olan ulu tanrıçaya,
Açlık işsiz insanlara yoldaştır,
Tanrılar da insanlar da kızar o kimseye ki
Hiçbir ise yaramadan yaşar.
Bal yapmayan yabanarılarına benzer,
İşten kaçıp başka arıların balını yer.
Güzel işlere bağla kendini ki
Buğdayın bol olsun mevsiminde.
Çalışanların sürüleri de olur, altınları da,
Çalışmakla sevdirirler kendilerini tanrılara,
Çalışmak değil, çalışmamaktır ayıp olan.
Çalışırsan, çok geçmez çalışmayan imrenir kazancına,
Şan şeref hep kazancın ardından gelir.
Yaradılıştan çıkarın çalışmaktır senin.
Kuş beyninle başkasının malına göz dikmeyi bırak da,
Taştan ekmeğini çıkarmaya bak, beni dinle.
Utanç bırakmaz yoksulun yakasını,
Utanç mutsuzluğa bağlıdır, mutluluk yüz akına.
Zenginlik kapma kaçırmayla olmamalı,
Onu bize tanrılar vermeli ki değsin.
Kazanç tutkusu insanın aklin çeldi mi,?
Ya da yüzsüzlük şeref duygusunu yok etti mi,?
Zorla, bilek gücüyle zengin olabilir insan,
Dilini kötüye kullanarak da.
Ama tanrılar hemen hakkından gelir,
Evini, zenginliğini yıkar başına suçlunun.
Hesiodos bundan yaklaşık 3000 yıl önce, Theogonia(İşler ve Günler) adlı eserinde kardeşi Perses’e şöyle seslenir;
”Perses, bunları kalbinde hisset ve haylazlıktan haz duyan bu kaos tanrısının (Eris) kalbini işten geri tutmasına izin verme…”
Ares’in haylaz ve sahtekâr kız kardeşi Eris zaten hep ortalığı karıştıran, yüreklere kötülüğü salan olmuştur. Peki, bu durumda insanın hiç mi suçu yoktur? Ya da hırsızın mı demeli?
Binlerce yıldır aynı öğütlere maruz kalsa da insanlık, yüzü daha da kızarmaz hale geldikçe, bir başkasının cebine göz dikmek sıradanlaşmış, kolay yoldan zengin olma çabaları ise normalleştirilmiş ve sanki bazı hareketler tamamen yüz kızartıcı olmaktan çıkmış…
İsteyenin bir yüzü kara, vermeyen zenci olmuş…
Peki, bu dejenerasyonun gerçek sahibi kim diye sorsam, belki de herkesin işaret parmağı bir diğerini gösterecek. Yani suçu kendimizde aramayı da bırakmışız ve suçlu olan hep başkaları…
Hesiodos o dönemde Eris’i suçlamış, şimdi biz şeytan diyoruz ve işte böylece suçlarımızdan arınarak ilahi olanlara gönderme yapıyoruz. İyi ama bu bizim yüreğimizi rahatlatmaya yetiyor mu? İşin acı tarafı da burada işte… Gece kafasını yastığa koyduğunda düşünüyor insan bütün olan biteni. Suçluysa suçunu, mağdursa kendisine yapılanı ya da bir başkasına yapılanı gördüğünü, duyduğunu…
Yani bitmiyor şu insan evladının uykusuzluk problemi… Bütün gecelerimiz 4K çözünürlüğünde bir uykusuzluk bombardımanı…
Oysa ne kadar da kolay yaşanabilir şu güzelim hayat. Sadece insan olduğunu hatırlamakla bitiyor aslında bütün mesele. Belki her şeye sahip olmadan da yaşanabilineceğini görmek de, bakmakla görmek arasındaki fark gibi bir şey. Herkes en lüks hayata havadan sahip olmak istiyor. Herkes en zengin, en güzel ve en ünlü olmak istiyor. İşte ben de, peki ne pahasına diye soruyorum herkese… Sizin yaşamak istediğiniz hayata ulaşmak için ödediğiniz bedel ne?