Gençliğimde, bir kadına tutuldum desem arkadaşlarım bizimle dalga mı geçiyorsun deyip gülerlerdi. Kadınlarla olan ilişkilerim birkaç haftayla, birkaç aydan fazla sürmezdi. Şimdiyse su muhallebisi seven bir kadına aşık oldum.
Su muhallebisi mi, o da ne diyenleri görür gibi oluyorum.
Haksız da değiller.
Annem ve babam dışında şimdiye kadar çevremdeki hiç kimsenin su muhallebisi sevdiğini duymadım. Ta ki bir kadın ben su muhallebisi severim diyene kadar. Bu sözleri duyar duymaz sanki içim o kadına aktı.
Bir tuhaf oldum.
Telefonda konuşmayı sevmeyen ben, o telefon edince saatlerce konuşur oldum. Yemeden içmeden kesilmem, uyku uyuyamamam tam da o gün başladı. Onu düşünmeden duramıyorum. Acaba şimdi ne yapıyordur, nerededir, kimlerledir diye kendi kendime söyleniyorum.
Özgürlüğüne düşkün, gününü gün eden, sık sık partner değiştiren ben o kadından başkasını istemez oldum. Varsa yoksa o…
Uyuyorum, bir saat sonra onu düşünerek uyanıyorum. Bir süre uyuyamıyorum. Günlük uyku sürem dört saate indi. O da bölük pörçük…
İşte bu aşk olmalı.
Evet, bendeniz su muhallebisi seven bir kadına sırılsıklam aşık oldum. Hem de öyle böyle değil. Şimdi karşıma çıkan on kişiye su muhallebisinden bahsetsem en az yedisi o da ne dercesine yüzüme bakıp susacak.
Bunu çok iyi biliyorum.
Ama o, Leyla, benim aşık olduğum kadın, ben telefonda babamın hastalığı sırasında İstanbul’dan İzmir’e su muhallebisi gönderdiğimi söyler söylemez, a ben de su muhallebisini çok severim demez mi?
O anda ona aktı içim.
Bir de üstüne üstlük keşkül de sevdiğinden bahsetmez mi, bu ne tesadüf keşkülü ben de severim dedim sesim titreyerek.
Leylayı şimdi “keşkülüm” diyerek seviyorum. Evet, o benim keşkülüm, su muhallebim, her şeyim.