Affan Kahvesi neresidir duydunuz mu hiç?
Cam bardakta Türk kahvesi ikram edilirdi orada, Haytalı yerdiniz, üzeri dondurmalı… Adını duydunuz mu hiç?
Peki, Petek Pastanesi’nde künefe yeme şansınız oldu mu, hem de gece yarısı 12’den sonra…
Ya da Harbiye’de çiğ köfte ve humus yemeyi deneyimleyecek kadar şanslı insanlardan biri miydiniz? Nereden mi bahsediyorum? Tabii ki canım Antakya’dan…
Hoş görüden bahsediliyor bu ülkede uzun yıllardır. Oysa hoşgörü yerine itelenmeyi, ötelenmeyi, ötekileştirilmeyi gördük biz. Hoşgörü zannedilen şeyin, gerçekte Antakya’da yaşandığını bilmeyenler anlamazlar ne dediğimi. Sadece bazılarının fikir ve arzuları doğrultusunda yaşanan bir şeydir bu ülkede hoşgörü…
Oysa kiliselerinin çanlarıyla, camilerinin ezanlarıyla, komşusuyla, insanıyla gerçek hoş görüyü iliklerinize kadar yaşayabileceğiniz tek yerdir Antakya. Tek yerdi desem daha doğru olur belki… Çünkü artık Antakya yok! Ne insanı kaldı, ne kilisesi, ne de camisi. Bir kültürün çığlık çığlığa yok oluşunu izleyebildik sadece…
İzlemekle yetinmek zorundaydık, çünkü elimizden hiç bir şey gelmedi. Onlar diri diri ölürken, bizlerden de ölenler oldu; nefes bile alamadık, utancımızdan boğulduk. Bakmayın yaşıyormuş gibi göründüğümüze, aslında oralı olan herkes öldü.
Asi Nehri Gibi Gürleyerek Akamadık
Sokaklarımız, caddelerimiz, evlerimiz yıkılırken seyre daldık, elimizden hiçbir şey gelmedi… Asi nehri gibi gürleyerek akamadık memleketimize. Zaten buna izin veren de yoktu… Dedim ya biz sadece seyre daldık…
Okuduğumuz okullar, yürüdüğümüz sokaklar, yiyip içtiğimiz mekânlar, selam verdiğimiz bakkal amca, okulun hademesi, sokak bekçisi, komşu teyze, tonton amca… İnanmazsınız, hepsi öldü!
Bize ise seyre dalmak kaldı, bakakalmak kaldı…
Hani inanamaz ya insan bazen yaşadıklarına, bir rüya olmasını diler; İşte öyle bir şey bu!.. Ama derdimi anlattığımda herkes benden daha üzgün, herkes pek bir dertli… Oysa kayıp bizim kaybımız, kaybettiklerimiz ciğerimizin yarısı…
‘Ağlasam sesimi duyar mısınız, mısralarımda;
Dokunabilir misiniz, gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerinse kifayetsiz olduğunu bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum; her şeyi söylemek mümkün.
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; anlatamıyorum…”
Diyen Orhan Veli Kanık’ın ne demek istediğini şimdi anlıyorum.
Ve sizlere bütün bu anlattıklarıma binaen soruyorum; “Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda; Dokunabilir misiniz, gözyaşlarıma, ellerinizle?