Bu ay elim bir türlü kalem tutamadı. Yaz tatilinin dayanılmaz büyüsüne kapıldım adeta. Tüm kış ayının yorgunluğunu ve stresini dinlenerek üzerimden atmaya çalıştım. Bol, bol kitap okuma, gezilere katılarak yöremize hasret giderme şansı buldum. Tekrar siz okurlarım ile olmak harika. Güzel bol dinlenceli bir ağustos ayı dileyerek sizlerle yeni yazımı paylaşıyorum.
Hatalarımız ile yüzleşmek lazım…
Günümüzde hızla her şeyin kötüye gittiği günlerdeyiz. Bizden sonraki kuşaklara maalesef atalarımız gibi bonkör olamıyoruz. Yeni nesillere güzel bir doğayı miras bırakamıyoruz. İklim krizi diyoruz ama krizin nedenlerini açıklama cesareti gösteremiyoruz. İklim krizinden etkilenen doğayı ve canlıları korumaya çalışmak yerine, güzelim yeşil doğayı beton yığınlarına dönüştürmeye hızla devam ediyoruz. Ekonomik kriz diyoruz ama ayağımızı yorganımıza göre uzatmadığımız gerçeğini bir türlü söylemeye cesaret etmiyor adeta hatalarımızın üstünü ört bas etme gayretindeyiz. Dünyamızdaki yaşayan tüm canlılara ve gelecek kuşağa gereken sorumluluğumuzu yerine getirmiyoruz.
Geçmişten ders almalıyız…
Çağdaşlıkta harika seyir halindeydik hayatımıza yenilikleri yeni teknolojileri sırasıyla sokuyor ve zararsız bir şekilde yasal düzenlemeleri hazırlayarak sağlıklı ortamda kullanıyorduk. Ta ki akıllı telefonları ne zaman birer mini bilgisayara çevirdik o zamandan bugüne iletişim özürlü bir dünyamız oluverdi. İletişim teknolojileri kontrolsüzce yaşamımıza giriverdi. Artık sanal haberleşmek moda, yüz yüze görüşmek demode oldu. İnsanlar ellerinde cep telefonu, elleri tuşlarda gözleri mesajlarda. Yüz yüze gerçek dünyada insanlar iletişim kuramaz oldular. Demek ki hatalıyız. Nerede hata yaptık? Hatamızı bulmak ve çözümü için “Geçmişte neler oldu? İnsanoğlu nerelerde hatalar yaptı? Sanayi Devrimi nasıl gerçekleşti? Karl Marks’ın ekonomi yazıları?” tekrar gözden geçirmeliyiz geçmişi ve geçmiş bilimsel yazıları okumalıyız. Değişim dedik, dijitalleşme dedik, yapay zekâ dedik, robotik çalışmalar dedik… Daha henüz büyümeyen çocukları yaşatmaya ve hayatımıza katmaya çalıştık. Geldiğimiz nokta da başarısız olduğumuz aşikâr. Hatalarımızı ortadan kaldırabilmemiz için geçmişten dersler almalıyız ki; günümüzü sağlıklı inşa edebilelim.
Hayatı çok fazla ciddiye almamak lazım…
Perşembe günü yazımı bitirmek üzereydim ki cep telefonuma bir vefat mesajı geldi. Bankacı arkadaşlarımdan birinin annesi vefat etmiştir diyerek mesajı açtığımda şoktaydım. Çok sevdiğim eski bankacı arkadaşımın ani vefat haberini gördüm ve inanamadım. Nafile acı haber doğruymuş. Dün arkadaşımı son yolculuğuna uğurlarken gözlerime söz geçiremedim gözyaşlarımı gizleyemedim. Ama benim gibi acısını gizleyemeyenler doluydu kilisede gözyaşları akıyordu. İşte bence yaşamda en büyük başarımız bu olsa gerek. Yaradanımıza ıslak imza gibi akan gözyaşlarımız ile vefat eden kulunun iyi bir kul olduğunu el birliği etmişcesine teyit ediyorduk. Arkadaşımın aniden zamansız vedasında anladım ki hayatı çok fazla ciddiye almamak lazım. Hepimiz bu dünyada misafiriz ve bir gün geldiğimiz yere geri döneceğiz. Güzel anılar biriktirelim. Vedalarımız da arkamızdan dostlarımızın akıtacakları gözyaşları ile Yaradanımıza iyi bir kul olduğumuzu ispat edelim.
Ayağımın tozu ile duygularımı, gezip gördüklerimi, okuduklarımı kalemim ile siz değerli okurlarıma bilimsellikten uzaklaşarak kendi düşüncelerimi aktarmaya çalıştım.
“Yanlış düşünmüş olabilirim belki ama duygular asla yanıltmaz!”.
Ve yazıma son verirken hatalarımız ile yüzleşmemizi ve tüm sorunlarımızı birlikte sağduyu ile çözmemizi barış dolu güzel yarınlarımıza kavuşmamızı ve yeni yazımda tekrar birlikte oluncaya dek mutlu yaz günleri tüm okurlarıma diliyorum.