Cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıldönümünü kutladığımız 2023, tarımsal dönüşüm açısından da hayati önem taşıyor.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin ilk yıllarında tarımı milli ekonominin lokomotifi olarak belirlemiş; bu alanda önemli bir eğitim ve yatırım süreci başlatmıştı. Köylünün, çiftçinin milletin efendisi olarak görüldüğü yıllardı. Cumhuriyet, tarım ve tarıma dayalı sanayi sayesinde önemli bir atılıma imza attı. Ancak ilerleyen yıllarda, küresel ekonomide yaşanan değişimlere paralel olarak sanayi, hizmet gibi sektörler öne çıkarken tarım gündemin arka sıralarında yer almaya başlamıştır.
Covid-19 salgınıyla birlikte ise yepyeni bir dönem başladı. 1920’lerde 1,9 milyar olan dünya nüfusu bugün 8 milyar. 2050 yılında 10 milyara ulaşması bekleniyor. Küresel gıda talebinin buna paralel olarak artmasını beklemek de kaçınılmaz hale geliyor. Yapılan farklı çalışmalarda, gıda talebinin 2050 yılına kadar yüzde 59 ila yüzde 98 arasında artacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla artan talebi karşılamak için tarımsal üretim artışı bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Günümüzde tüm ülkeler tarımda kendi kendine yeterli olabilmeyi stratejik bir hedef olarak benimsemiş durumda. Sektöre ayrılan kaynaklar da sermayenin ilgisi de her geçen gün artıyor. Tarım yeniden 100 yıl önceki parlak günlerine dönüyor. Her yıl 14 Mayıs’ta kutlanan Dünya Çiftçiler Günü’ne de bu pencereden bakıyorum. Bu büyük dönüşümü, genç kuşakların yeniden tarım ekosistemine yönelmesi açısından bir fırsat olarak görüyorum. Gençlere geleceğin sektörü tarım alanında eğitim almalarını ve proje geliştirmelerini tavsiye ediyorum. Bu vesileyle topraktan hiç ümidini kesmeyen yeryüzündeki tüm çiftçilerin 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü kutluyorum.