Uzun zamandır gitmediğimiz Gaziantep’e 2022 Aralık ayının son haftasında gittik ve yaklaşık iki ay kaldık.
İki ay içerisinde kentin çeşitli semtlerinde dolaştık, gözlemledik. Neler mi gördük.
Sokaklar
İkametgâh olarak kalmış olduğumuz Şehitkâmil ilçesinde sokaklar pislikten geçilmiyor, pislikler doğal olarak hastalıklara neden oluyor. AKP’li bir yakınımıza “ Sokaklarda bu pislikler nedir? Bunlar hastalıklara neden olur” dediğimiz de yanıtı ise “Biz alıştık” demesi ilginçti. Yani insan olarak sokaklarda görünen pisliklere karşı tepki göstermesi gerekiyordu. Oysa tam tersine “Biz alıştık” Zira bu yakınımız 2019 yerel seçimlerinde görmediği İzmir’in Karabağ ilçesi hakkında sosyal medyada “Karabağları bok götürüyor” paylaşımları yapıyordu. Bir doktor dostumuz ise Devletin Gaziantep’i 1990’ların Irak’ına dönüştürdüğünü söylüyor.
Ödül
Bir avukat dostumuzla sohbet ederken, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı AKP’li Fatma Şahin’in en iyi çalışan belediye başkanı ödülünü aldığını söyledi. Avukat dostumuza belediye başkanı “ Ne gibi projeler üretti, neler yaptı?” sorumuza “Gözle görünen ciddi bir proje yok” yanıtını aldık.
Hastane
25 Aralık Devlet Hastanesinde yatan hastamızı sık sık ziyarete gidiyorduk. Hastalanan insanlardan iğne atsan yere düşmez. Yürümek aralarından geçmek için adım adım ilerliyorduk. Tuvaletler hijyenden uzak, Peçete dahi yok! Tuvalet ihtiyacımızı karşılamak üzere yan taraftaki Sankoparka gidiyorduk.
Seçim ve arayışlar
Bir süre sonra hastamız vefat edince taziye evinde taziye için gelenleri kabul edip çeşitli sohbetler ediyorduk. Sohbet ettiklerimiz genelde ister istemez ülkenin durumu, ekonomik sorunlar nedeniyle iktidara tepkilerini gösteriyorlar. Ve bize “ Seçimlerde oyumuzu kime verelim” sorusuyla karşılaşıyorduk. Biz ise hiç kimseyi yönlendirmeden şu yanıtı verdik. “ Her partinin parti programları var, alıp okuyunuz inceleyeniz size göre hangisi yakınsa onu tercih ediniz” İnsanlar okumak, öğrenmek yerine birilerinden bir şeyler duymak, ona göre hareket etmek istiyorlar.
Deprem
Derken; Her vatandaş gibi gece yarısı depreme yakalandık. Apar topar kendimizi sokağa attık.
Sonra, Güven evlerde belediyenin sosyal tesisinde gittik. Kalabalık bir ortam. Klimalar çalışıyor. Dışarda hava buz gibi, içerisi sıcak kimse üşümüyor. Herkes kendi derdine düşmüş, Şaşkın, korku ve panik halinde. Gel görelim su akmıyor. Doğal olarak tuvaletlerin hijyen sorunu ortaya çıkıyor. Tuvaletler pislik içerisinde. İnsanın midesi bulanıyor. Suyun neden kesik olduğuna dair belediyeden bir açıklama yok.
Bir süre sonra insanlar tepki gösterince tankerle arada bir su getiriliyordu. Akşam yemekleri de belediye tarafından karşılanmaya başlandı.
Bir başka yakınımız Orta Doğu Fuar alanı daha iyi deyince arabalarla oraya gittik. İçeriye kapıdan girince çıkmamız bir oldu. Devasa insan topluluğuyla karşılaştık. Bu kadar kalabalık bir ortamda nasıl yaşanır? Bu kadar topluluk içerisinde bulaşıcı hastalık taşıyan olmaz mı? Bu kadar insanı bir araya getiren yetkililer hiç düşünmemiş mi?
Depremden kaçış yok! Deprem artçıları devam ediyor. İkametgâh ettiğimiz evin sahibini ikna ederek eve döndük. Evde deprem artçılarıyla yaşamaya başladık. Başka da çare görünmüyordu. Nereye kadar uykusuz olarak sosyal tesiste kalacaktık. Belediye sosyal tesislerde su sorununu kalıcı olarak çözememişti.
Sohbetlerde en çok konuşulan sorun depremin sorunları, nedenleri üzerine konuşulmaya başlandı.
İnsanlar genel olarak soruna “Allah Bilir” “Allah ne isterse olur” şeklinde konuşuyorlar.
Oysa binaları insanlar yapıyor. Binalar sağlam veya sağlam olmayan binalar olarak insanlar tarafından inşa ediliyor. Binaları yapılması için ruhsatı belediyelerin verdiğini ve denetlenmediği için depremlerin önlenemediğini dile getiriyorduk. Biz düşüncelerimizi ifade ettiğimizde susuyorlar.
Ve iktidarın her seçim döneminde “İmar barışı” çıkararak para kazanırken, depremi ve insanların geleceğini düşünmediğini belirttik. Sohbet ettiğimiz insanlar farklı ses duyduklarında sessizliğe bürünüyorlar. İnsanlar bilimden uzak, her şeyi “Allah Bilir” diyerek kolaycılığa kaçıyorlar.
Demografik yapı
Emperyalist güçlerin müdahalesiyle Ortadoğu’da savaş başlaması ve iktidarı temsilen Recep Tayyip Erdoğan Ortadoğu eş başkanlığı olma düşüncesiyle hiçbir sorunumuz olamayan Suriye ile savaşa girdik. Zira, Başbakanlık döneminde “Dostum Esad” diyen Erdoğan 10 ay sonra “ Katil Esed” diyerek ülkemizi Suriye savaşına dahil etti.
Savaş nedeniyle Suriye’den kaçan Suriyeliler diğer sınır iller gibi Gaziantep ’e de yerleşmişler.
Sokaklarda, caddelerde gördüğümüz kadarıyla Suriyelerin işyerleri var. Arapça konuşmalar, konuşanlar her an karşımıza çıkıyor. Olanakları olan Gaziantepliler başka illere göç ederken, kentte Suriyelilerin çoğalması göze çarpıyor. Doğal olarak diliyle, kültürüyle demografik yapı değişime uğruyor. Ülkemizin çözülmeyen siyasal, ekonomik, etnik bir yığın sorunlarının yanı sıra Arap sorunu da kaçınılmaz görünüyor.
Yazınızı okurken depremden önce depremi yaşamışşınız hissine kapıldım. Üstüne deprem felaketi de eklenince büyük bir “talihsizlik” yaşamışsınız diyeceğim ama anladığım kadarıyla bunu da yaşatan yine halkın, daha doğrusu belediyenin kendisi olmuş.
Bunca rezilliğe nasıl göz yumulduğuna ise çok şaşırdım. Hem de ôdüllü bir belediye başkanına hiç yakıştıramadım. Kaldı ki ben yıllardır belediyeciliğin particilik olmaması gerektiğini savunurken, Gaziantep belediye başkanının eski bir bakan ve iktidara oldukça yakın olmasına rağmen kendi şehrini bu denli ihmal etmiş olmasına çok hayret ettim. Sonuçta belediyecilik bir gönül, bir halkla kucaklaşma, bir şehirciliği bilme işi olmalıdır
Acı kaybınıza başsağlığı ve yaşanan deprem felaketinden dolayı geçmiş olsun dileklerimle şehrinizin hak ettiği bir belediyecilik anlayışına kavuşmasını temenni ederken ülkemize karışan Arap kültürünün asimilasyonuna çözüm getirilmesi gerektiği inancında olduğumu belirtmek isterim.
Değerli düşünceleriniz için teşekkür ederiz.
Yazınızı oldukça başarılı buldum. Ancak okurken bir kere daha anladım ki maalesef millet olarak üstümüzde ciddi anlamda bir bilinçsizlik söz konusu. Birincisi yöneticilerimiz hakkında olan bilinçsizlik. Halk, siyasilerin veyahut yöneticilerin onlara bağlı olduğunu ve halkın istekleri doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini bilmeli, farkına varmalı. Elindekilerle iktifa etme alışkanlığından bir an evvel vazgeçmeli. Sokaklardaki temizlik konusunda halkın tepkisi kesinlikle “alıştık” olmamalı. Bölge halkının belediyelere bu konuda muhakkak şikâyette bulunmalı. Halk çözüm aramaz, rahatsız olmazsa yönetenler de haliyle işler yolunda sanacaktır. İkinci değinmek istediğim konu ise Deprem konusundaki halkın tutumu. Elbette hayır da şer de Allah’tan gelir. Ancak bilimsel gerçekleri göz ardı edemeyiz. Allah öyle istedi anlayışına sahip bir şahıs bunu Müslümanlık inancına bağlı kalarak söylüyorsa tevekkülün de Müslümanlığın gerekliliklerinden biri olduğunu unutmamalı, gerekli tedbir ve önlemleri almalı. Yazınızda bahsettiğiniz görüşlerin birçoğuna katılıyorum fakat yorumumda bu iki hususa değinmek istedim. Teşekkürler.
Sevgili Berat okuyup yorum yaptığınız için teşekkürler.