Tıp fakültesinden mezun olan Gülsüm Kav, Ankara, İstanbul’daki tabip odalarının insan hakları komisyonlarında görev aldı. İnsan hakları savunucu olan Kav, Kadın cinayetlerine karşı mücadele etmek üzere Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformun kurucuları arasında yer aldı ve halen Platformun Genel Temsilcisi olarak görev yapıyor.
Ülkenin birçok yerinde örgütlü olan Platform TBMM, Siyasi partiler Bakanlar olmak üzere konuyla ilgili sürekli görüşmeler halinde çalışmalarını sürdürüyor.
Gülsüm Kav ile Kadın Cinayetleri nasıl durdurulur ve nasıl çözüm bulunur konuştuk. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz. İyi okumalar.
Gülsüm Kav kimdir?
KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURACAĞIZ PLATFORMU GENEL TEMSİLCİSİ1971 doğumlu Gülsüm Kav, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kurucularından olup,halen platform genel temsilciliğini yürütmektedir.
Platformu kurulduğu 2010 yılından bu yana öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleriyle birlikte davalarda adalet mücadelesi veriyor. Bu yolla, kadın cinayetlerine sebep olan ihmallerin gündem olması ve bu dolayımla kadın cinayetlerine karşı etkin bir kamuoyu oluşturmayı hedefliyor. Aynı zamanda kadınların korunması ile ilgili 6284 sayılı yasanın uygulanması için korunma altındaki kadınlarla beraber çalışmalar yapıyor.
Mesleki Özgeçmiş:1996’da tıp fakültesinden mezun oldu, 2002 yılında uzmanlığını aldı, Tıp Etiği Uzmanı olarak çalışmaya başladı. Ankara ve İstanbul Tabip Odalarında İnsan Hakları Komisyonunda, İstanbul Tabip Odası yayın organı Hekim Forumunda, Kadın Hekimlik Komisyonunda ve Etik Kurul’da çalıştı. Halen TTB Kadın Hekimlik Kolu İstanbul temsilcisidir. İstanbul Tabip Odası, Türkiye Biyoetik Derneği, Tıp Etiği ve Hukuku Derneği üyesidir. Yarın Gazetesi ve Gri Gazete’de köşe yazıları yayınlanmaktadır.
Kadın Cinayetleri Platformu ne zaman kuruldu?
2010 yılında, Münevver Karabulut cinayeti sonrasında kurulduk. Karabulut ailesinin adalet arayışı ve genç bir insanın ölümü söz konusuyken, kamuoyunda cinayetin üzerinin örtülmesinden çok rahatsız olduk. Bu dönemde genel olarak kadın cinayetleri ya adli bir konu ya da magazinleştirilerek ele alınıyor, dolayısıyla kadınların en önemli toplumsal sorunu olan cinayetlerin üzeri örtülüy
örtülüyordu. Biz de hem gerçeği açığa çıkarmak, adaleti sağlamak hem de bu acıyı durdurmak için öldürülen kadınların aileleri arasına karıştık onlarla birlikte mücadeleye başladık. Sonrasında başta yaşam hakkı olmak üzere her tür kadın hakkı ihlaline karşı mücadele eden bir kadın örgütü olarak mücadelemize devam ediyoruz.
Platformun tüm illerde şube ya da temsilcilikler bulunuyor mu?
Adana, Afyonkarahisar, Amasya, Ankara, Antalya, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Manisa, Mersin, Niğde, Samsun, Tekirdağ, Uşak, Yalova’da temsilcilikler vardır. Aydın, Burdur, Çorum, Denizli, Muğla, Rize’de temsilcilikler yeni kurulmaktadır.
Yurtdışında; Kanada, Almanya, İsviçre temsilcilikler olup, ABD, Hollanda, Fransa, İngiltere’den çalışmalara katılım olmaktadır.
Kadın Cinayetleri en çok hangi illerde meydana geliyor?
2015 yılı en çok kadın cinayeti işlenen İstanbul’da 44, İzmir’de 20, Ankara’da ve Diyarbakır’da 13, Antalya ve Bursa’da 12, Adana, Gaziantep ve Muğla’da 11, Kocaeli’de 10, Mersin’de 9 kadın hak mücadelesi verirken hayatını kaybetti. Ayrıntılı analizleri, sitemizden yayınladığımız raporlardan elde edebilirsiniz (www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net)
Kaç üyeye ulaştınız?
Bizimle temas turan, gönül bağı olan binlerce üyemiz var, bu üyelerimizden yüzlercesi de çalışmalara aktif katılıyor. Üye dinamizmi döneme göre değişiklik gösterebiliyor, örneğin Özgecan cinayeti gibi toplumu sarsan bir olay meydana geldiğinde bir anda çok büyüyebiliyoruz, ya da ifade özgürlüğüne baskı söz konusu olan durumlarda ise aynı kitlesellik söz konusu olamayabiliyor. Ancak kadın cinayetleri herkesin sahiplendiği bir sorun olduğundan her dönemde aktif mücadele devam ediyor.
İşleyiş mekanizması nasıl çalışıyor?
Platform faaliyetlerinde, geniş platform toplantıları ve orada alınan kararlar esastır. Bulunduğu ilin, okulun koşullarına bağlı olarak platform tanıtımı, stant açma, eğitim toplantıları, gösterimler, eylemler, dava takipleri ve eylemleri, ortak eylem ve faaliyetlere katılım gibi çeşitli çalışmalar, öneriler geniş platform toplantılarında belirlenir.
Bu önerilerin uygulanması için de, her ilde ve üniversitede, çalışmalara katılanlar arasından, gönüllülük esasına dayanarak yönetimler oluşturulur. Yönetime sayı sınırı olmaksızın aday olan gönüllüler girer ve platform temsilcisi olur. Temsilciler, geniş platform toplantılarında alınan kararların hayata geçirilmesinden sorumlu olurlar. Aynı zamanda gerektiğinde ani gelişmeler karşısında, hızla ve etkin toplanabilir ve karar alabilirler.
Toplantılara ve faaliyetlere kadınlar katılır, söz, yetki ve karar hakkı kadınlarındır. Çünkü kadınlar eşitsizliğin ve şiddetin hak kaybına uğrayan tarafıdır, gerçek eşitlik için birbirleriyle öz güven ve kuvvet oluşturarak örgütlenmeleri
güç kazanmaları şarttır. Kadınların varlığını ve haklarını tanıyan, kadın mücadelesi ile dost ilişki kuran erkekler, elbette mücadelemize katkı sağlayabilirler. Kendi çevrelerindeki kadınları harekete geçirebilir, kendi olanakları çerçevesinde(mesleki, mali, vb.) destek ve dayanışma gösterebilirler, bu dayanışma kıymetlidir.
Çalışmalarınızı nasıl finanse ediyorsunuz?
İsterseniz önce çalışmalardan bahsedeyim; kamuoyu bizi Türkiye’nin dört bir yanında kadın cinayeti davalarına sahip çıkmamız ile tanır ancak bizim aslında koruma altındaki kadın kardeşlerimizin hayatta kalmasını sağlamak için de ciddi bir mücadelemiz var. Yaralama-tehdit- hürriyetinden alıkoyma- cinsel saldırı davalarını da takip ediyoruz. Daha çok önemsediğimiz de işin bu kısmı; yani cinayete kadar adım adım tırmanan süreci durdurmak, kadınların hayatta kalmasını sağlamak istiyoruz. Tehdit ve şiddet karşısında hiçbir kadın kardeşimiz yalnız olmadığını bilsin, haklarını kullansın istiyor ve bu zor süreçleri birlikte göğüslüyoruz. Buna bağlı olarak kadınlara “asla yalnız yürümeyeceksin” diye sesleniyoruz, onlar da bize başvuruyorlar. Derneğimize başvuran kadınlar, acılı aileler ile beraber korunma kanununu uygulanması için uğraşıyor, hukuki dava takibi yapıyor, yasalarda gördüğümüz boşluklar için öneri geliştiriyor, kamuoyu oluşturuyor, çözüm için elimizden geleni yapıyoruz. Sorumlu kurumları göreve davet ediyoruz. Yalnızca protesto eden değil, çözüm öneren bir kadın örgütü olmayı önemsiyoruz, bu yönde çok sayıda önerimiz ve sorumlu makamlarla görüşmelerimiz de var. Dolayısıyla çok yolculuk yapıyor, çok toplantı, eğitim ve eylem yapıyoruz ve mekan, ulaşım, doküman vb. maliyetlerimiz epey fazla. Biz bunu aidatlara, gönüllü bağışlarla zaman zaman da konser, kahvaltı gibi dayanışma faaliyetleri ile karşılamaya çalışıyoruz.
STK, Vakıf veya şirketlerden yardım alıyor musunuz?
Biz aynı zamanda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği olarak tüzel kişiliğe sahibiz. Öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri ile beraber kurduğumuz derneğimizin “kamu yararına dernek” statüsü kazanması için çalışmalarımız devam ediyor, bu denli kamu yararına çalıştığımız için kamu kaynaklarından yararlanmaya hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca örneğin biz kamudan hiçbir pay alamadığımız halde, kamu bizim dayanışma yararına yaptığımız konser gibi faaliyetlerden çok yüksek oranda vergi alıyor, bunun çok adaletsiz olduğunu düşünüyoruz. Bu süreçte elbette diğer dernek ve vakıfların, elinde imkanları olanların kadınların yaşam hakkı için seferber etmesini yani gönüllü bağışlar yapmasını arzu ediyor, buna ihtiyaç duyuyoruz.
Kadın Cinayetlerinin durdurulması için ne gibi çözümler olabilir?
Öncelikle belirtmek gerekir ki, şiddetle mücadele bütünseldir. Bu konuda İstanbul Sözleşme’sinin çok yol gösterici olduğunu düşünüyorum: Sözleşme şiddetin nedenleri ve önlemler konusunda bütünsel bir mücadele için 4 temel ilke sayar:
1.Önleme, 2.Koruma, 3.Kovuşturma, 4.Politika geliştirme
Bu ilkelerin uygulanmasını sağlayacak olan devlettir ve sorumluluğu “devletin özen yükümlülüğü” olarak tanımlanır. Bu bakımdan sorumlu olan ve tüm imkanları elinde bulunduran devlet, görevini yapmalı, kadınları korumalıdır. Öncelikle “şiddete sıfır tölerans” gösteren bir
siyasi irade şarttır. Bu basamakların her birini diğerini ihmal etmeden hayata geçirdiğimizde sorunun çözüleceğine bizde de kadın cinayetlerinin istisnai kalacağına inanıyorum ben. Ancak burada kısa ve uzun vadeli yapılması gerekenler var. Bu nedenle biz daha kısa vadeli olarak, dava ve mücadele tecrübemizden süzerek oluşturduğumuz 5 temel talebimizin kabul edilmesini istiyoruz:
1.Cumhurbaşkanı, başbakan ve meclisteki bütün parti liderlerinin kadına yönelik şiddeti kınaması
2.6284’ılı koruma kanunun etkin uygulanması
3.Ceza kanunu’na “ağırlaştırılmış müebbet” teklifimizin yerine getirilmesi
4.Kadın Bakanlığının kurulması
5.Cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan yeni anayasa talep ediyoruz.
Hükümet yetkilileri ve Aile Bakanı ile görüşmeler de ne gibi çözümler çıkıyor?
TBMM bünyesinde, tüm partilerin grup başkanlarına ve ilgili komisyonlara aileler ile ziyarette bulunuyor, önerilerimizi anlatıyoruz. Yine Meclis tarafından kadına yönelik şiddet ve kadın-erkek eşitliği konularında davet ediliyor, görüşlerimizi sunup, müzakere ediyoruz. Bakanlık ile Fatma Şahin döneminde çözüm ve sonuç üreten görüşme ve çalışmalar yapılabilirken son dönemde yapıcı bir diyalog ortamı yok. Daha doğrusu kadınlar lehine somut adım atmıyorlar, son olarak Aile Bakanı’nın Diyanet’i sahiplenmesi de bunun örneğidir. Ancak biz takip ettiğimiz tüm davalara Bakanlığı davet ettik, bazılarına da katıldılar, bu olumludur (Meclis görüşmelerinin ayrıntıları için Bknz; http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net).
TBMM görüşmelerinden de henüz somut bir adım çıkmadı, geçen sene şiddetle mücadele için kurulan komisyon bizim de görüşlerimizi içeren bir rapor yayınladı ama ne yazık ki seçim ortamında gündeme gelemedi. Meclis’te benzer komisyonların bu sene de kurulup çalışması ve bu çalışmaların gündeme gelmesi gerekir.
Sizin çalışmalarınıza en çok hangi siyasi parti destek veriyor?
Çalışmalara katılan kurumlar, bölgeye göre ve çalışmanın türüne göre de değişiklik arz ediyor. Örneğin dava takibi ve eylemi yapılan bir ilde-bölgede kadın haklarına duyarlı aktif kurumlar kimlerden oluşuyorsa, platform o kurumlarla birlikte davayı sahiplenir. Çalışmanın türü- uluslararası imza kampanyalarımız gibi- genele yayılan kapsayıcılıkta ise çok daha geniş bir kamuoyu ile birlikte hareket eder. Sonuç olarak çalışmalarımıza daha çok muhalefet partileri olmak üzere TBMM’de bulunan dört siyasi partiden de, Meclis’te olmayan birçok parti, demokratik kitle örgütü, meslek örgütü, kadın örgütü, çocuk örgütü, LGBT Örgütü, engelliler için kurumlar, sanatçılar vb. birçok kurumdan ve bağımsız bireylerden destek geliyor.
Konu hakkında yasaların değiştirilmesinde siyasi erkin yaklaşması nasıl?
Hükümet kadın cinayetlerinin neden arttığı konusunda doğru cevabı vermiş değil. Aslına bakarsanız çok dramatik olarak yaşadığımız bu sorunun temelinde olumlu
bir dinamik var. Şöyle ki; Türkiye toplumu ilerliyor, kentleşme artıyor, her eve televizyon giriyor, dünya gerçeklerini kadınlar daha iyi izler duruma geliyor ve topluma karışıyorlar. Değişime uyum gösteren kadınlar geçmişe göre daha fazla modern haklarını arıyorlar. Türkiye’nin her yerinden ve her kesiminden kadın, çalışmak, eğitim almak, mutlu değilse boşanmak ya da ayrılmak, istemediği bir şeye zorlanmamak, kendi hayatı hakkında karar verebilmek istiyor. Bu kaçınılmaz ve geri çevrilemez bir tarihsel ilerleme ve böyle ağır bir bedel ödemek hiç gerekmiyor. Bu kadar çok can kaybının sebebi kadınlara bu haklarını teslim etmeye ayak direyen erkek egemenliğidir. Kadınının eşit varlığı ve hakları konusunda güçlü politikalar olmayışı da, şiddete eğilimli erkeklere cesaret kazandırıyor.
Toplumun bu gerçeği doğru okunup kadınların hak arayışı desteklenip güçlendirilirse, kararlı bir siyasi irade ile erkek şiddetine karşı tutum alınırsa kadınlar yaşayacaktır. Temelde olumlu bir dinamik olduğundan dolayı da tüm Türkiye iyileşecek, sağlığına kavuşacaktır. Hükümet ise bu gerçeği görmek yerine ya üzerini örtüyor ya da kendisi de kadın hak ve özgürlüklerinin önünde engel oluşturuyor. Kadınların eşitliğine kendisi inanmıyor, çözümü artırmak yerine sürekli sorunu çoğaltan adımlar atıyor. Örneğin son dönemde savaş ortamının ve Diyanet fetvalarının kadın cinayetleri üzerinde doğrudan olumsuz etkileri oluyor.
Yapmış olduğunuz araştırmalarda son bir yıl içersin de kaç kadın cinayeti işlendi?
2015 yılında erkeler 303 kadın öldürdü, bunu yanı sıra savaş ortamında 75 kadın can verdi. Kadın cinayetleri ile ilgili ayrıntılı analizi sitemizden yayınladığımız raporlardan elde edebilirsiniz(www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net)Türkiye’de 2015’te kadın cinayetleri önceki yıla göre artış gösterdi ancak kadın mücadelesi de arttı, kadınların yaşam hakkını tüm toplum sahiplenir hale geldi. Ama bugün savaş gibi ülke çapında şiddet ortamı ve Diyanet’in kız çocuklarını hedef gösteren kadın düşmanı fetvası ile Aile Bakanlığı’nın Diyanet’i soruşturmadan ziyaret edip arka çıkması gibi ülke çapında kadına şiddet ortamı nedeniyle cinayetlerde azalma olmuyor, aksine kadın cinayetleri ve kadına şiddet giderek artıyor.
Kürtlerin yaşadığı bazı illerde sokağa çıkma yasakları nedeniyle kadın ölümleri karşısında sizler neler yapıyorsunuz?
Temmuz ayında Kürt halkına yönelik özel bir savaş politikası başlayıp ilk can kayıpları yaşandığı zaman kadınların genel barış mücadelesinde platform olarak yerimizi almış, ne Kürt ne de Türk halkından kimse ölmesin diye eylemler de yapmıştık. Ayrıca savaş ortamının, toplumda şiddetin artmasının doğrudan kadına yönelik şiddeti de artıracağını biliyorduk. Nitekim bu süreç kadın cinayetlerinin hem sayısal olarak artmasına hem de daha vahşi biçimler almasına neden oldu. O dönemden bu yana ne yazık ki şiddet ortamı artarak devam etti. Kürt illerinde sokağa çıkma yasaklarının rutin hale geldiği, tanklardan ateş açıldığı bu olağanüstü süreçte, insan hakları örgütlerinin kayıtlarına göre yetmiş beş kadın, kırk dört çocuk ve bebekler dahil olmak üzere her kuşaktan ve cinsiyetten yüzlerce sivilin can verdiğini, yüzlercesinin yaralı olduğunu biliyoruz.
Ayrıca savaş siyaseti esas olarak özelde kadınlara yönelik değil, Kürt halkına yönelik başladı. Neredeyse hareket eden her şeye ateş etmek şeklinde bir saldırı ile üç aylık bebek ile dedesi, sofrada yemek yiyen anneler, genç yaşlı birçok insan can verdi. Ancak süreç boyunca özel olarak kadın bedenine ve mücadele eden kadınlara yönelik hedefli saldırılar da yaşandı. Özellikle üç Kürt kadın siyasetçinin öldürülmesi böyle görülüyor.
Bütün bunları kabul etmemeli, tüm Türkiye’den ve kadın hareketinden bir itiraz yükseltmeye çalışmalıyız diye düşünüyorum. Biz Platform olarak 2015 yılında artan kadın cinayetlerine dikkat çekmek için planladığımız “303 Kadın” eylemlerinin kapsamını böyle genişlettik; savaşta can veren yetmiş beş kadını da anarak bu ortamın çözümü azalttığını, sorunu çoğalttığını vurgulayacağız. Diyanet’in saldırılarına da bir cevap vereceğiz. İlk eylemimiz dün Ankara’da kamuoyunun sahiplendiği bir şekilde gerçekleşti, diğer illerimizde de devam edecek…
Kadınlar nasıl özgürleşir?
Kadınların özgürleşmesi için mücadele etmekten ve başka bir yol yoktur ve aslına bakarsanız mücadelenin seviyesi de “ölümüne” yükselmiş durumda. Yani kadınlar kendi hayatlarına karar verebilmek için ölümüne mücadeleyi göze alıyorlar ve bunun sonucunda hem Türkiye’de hem de dünyada erkek egemen iktidarları tehdit eden büyük ayaklanmalara imza atıyorlar. Bu nedenle de hedef haline geliyorlar diye düşünüyorum. Bu yıl içinde farklı ülkelerde birçok kadın hakları savunucusunun öldürülmesi de bunun parçasıdır. Ama tarihin en eski eşitsizliğini yaşayan kadınlar o kadar çok görmüş geçirmiş ve mücadele deneyimleri de o kadar güçlenmiş durumda ki, kadınları durdurmaya kimsenin gücü yetmiyor, yetmeyecek diye düşünüyorum.