Suriyeli sığınmacılar, Afgan kaçaklar derken, şimdi de Türkiye’nin gündeminde –tehlike çanlarını çaldıran- düzensiz Pakistan göçü var.
Yaklaşık bir buçuk milyon Afgan’ın Türk topraklarında olduğu iddia ediliyordu ve son iki yılda da iki yüz binin üzerinde Pakistanlının Türkiye’ye geldiği söyleniyor.
Önceden Afganistan’dan İran ve Pakistan’a göç varken, şimdi Pakistanlılar bile(!) Türkiye’ye göç ediyor.
Bugün Türk topraklarına yerleşmiş olan sığınmacılar için sizler “kovacağız, asacağız, keseceğiz” diyedururken, vatandaşlık alan yabancıların kullanacağı oyların sayısı hakkında bir fikriniz var mı?
Üstüne üstlük bu “siyasal İslamcı” seçmen transferi duracak gibi de görünmüyor!
Vatandaşlık alanlar “sığınmacı” statüsünden parayı bastırarak çıkmış oluyor ve kendisiyle birlikte sülalesini de yanında getiriyor.
Muhalefet Türkçe dahi konuşamayan bu istilacıların, üzerine bir de oy kullanıp geleceğimizle oynayabileceklerinin farkında mı acaba?
Farkındaysa da neden bu duruma kimsenin sesi çıkmıyor?
-Her ne hikmetse-, sığınmacıların hiçbirinin kalacak yer, iş vs. gibi bir sıkıntısı da yok!
Bizim vatandaşımız işsizlik, pahalılık ve artan ev kiralarına isyan ederken, siz sokakta kalan ya da bu olumsuzluklardan yakınan bir sığınmacıya rastlıyor musunuz?
Ya da AKP’nin anketlerde geri kalmalarına rağmen seçim paniğine girdiğini görüyor, duyuyor musunuz?
Görmezsiniz, duyamazsınız da!
Çünkü milyonlarca sonradan vatandaş olanlardan oy garantilendiği bizce muamma olsa da onlarca muamma değil.
“Yeni TC vatandaşlarının” kendilerine karşı propaganda yapan hiçbir partiye oy vermeyeceklerini bilmek için kâhin olmak gerekmiyor.
Bu durumu her nedense tek dile getiren Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ.
Diğer muhalefet partilerinin bu durumu neden dile getirmediğini, doğrusu merak etmiyor değilim.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 31 Mart 2022 tarihi itibarıyla olası bir seçim olması durumunda 113 bin 654 Suriyelinin oy kullanma hakkı olduğunu açıklamıştı.
Son olarak 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde 53 bin 99 Suriyelinin, 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanı ve 27. dönem Milletvekili seçimlerinde ise 22 bin Suriyelinin oy kullanma hakkına sahip olduğu belirtilmişti.
Internet’teki iktidar karşıtı bilgilere yeni yasanın çıkarılmasından sonra erişim zorluğu gelirken, Türkiye’de vatandaş olabilmenin şartlarına ise kolaylıkla ulaşılıyor.
Kurumsal bir danışmanlık şirketinin ana sayfasında yer alan bilgileri noktası ve virgülüne dokunmadan aynen paylaşıyorum:
“Türkiye Cumhuriyeti Hükumetinin yeni hayata geçirdiği yabancı yatırımcı programı sayesinde Türkiye’de 400.000$ gayrimenkul yatırımı yapan yabancılara veya 500.000$ sermaye ile şirket kuran/satın alan yabancılara veya 500.000$ devlet yatırım araçlarına veya Türkiye’de faaliyet gösteren devlet bankalarına üç yıl çekmemek şartı ile yatıran yabancılara Türkiye Vatandaşlığı veriyor.
Ayrıca 19.09.2018 tarihi itibari ile en az 50 Türk vatandaşı istihdamı yapmış ve istihdam yaratmaya devam edecek yabancılara da aileleri ile beraber Türk vatandaşlığı hakkı verilecek.”
Bu bağlamda Türk vatandaşlığını almış bir Afgan’la yapılan bir sokak röportajını da kelimesi kelimesine aktarıyorum:
-Sen nerelisin abi?
-Ben Türk vatandaşıyım.
-Ama Türk değilsin.
-Evet Afganistanlıyım.
–Afganistanlısın?
-Evet.
-Peki Türk vatandaşı oldun mu şu anda?
-Evet, evet.
-Kimlik aldın?
-Evet.
-Görebilir miyiz abi, bayağı T.C. kimlik yani geçici belge falan değil?
-Yok. Değil, değil.
-Bayağı T.C. kimlik yani? Size kimlikleri verirken, “şuna oy vereceksiniz, buna oy vereceksiniz vs. vs. vs.” bir şey söylendi mi? Siz şimdi kimlik aldınız, oy kullanacaksınz.
-Evet.
-Anladık sebebini Tayyip Erdoğan. Değil mi?
-Evet, evet.
-Daha niye saklıyorsun, sana kimliği kim verdi?
–Türkiye verdi de.
-Kim verdi, kimin sayesinde girdin Türkiye’ye?
–Recep Tayyip Erdoğan.
-Yani kime oyunu verecen?
-Ona verecem.
-Bunu hepimiz biliyoruz yani. Niye girişlere izin verildiğini de neden kimliklerin verildiğini de hepsini biliyoruz. Saklamaya gerek yok.
(Sokaktan Al Haberi-Sokak Röportajı)
Birleşmiş Milletler’in Suriye’de belirli alanlarda güvenlik durumunun değişken olup, sosyo-ekonomik koşulların giderek kötüleştiğini açıkladığı rapora ve yine İçişleri Bakanlığı‘na bağlı Göç İdaresi‘nin 28 Nisan itibariyle yayımladığı rapora göre, Türkiye‘de geçici koruma statüsündeki 3 milyon 762 bin 686 Suriyeliyi bir kenara koyalım.
Bugün Türkiye’de hatırı sayılır sayıda olan bir de “Afgan gerçeği” var ki bu durum da “Hilafet rüyası” görenlere de bir uyarı niteliği taşımaktadır
Türkiye merkezli bir askeri danışmanlık şirketi olduğu söylenen Sadat veya ASSAM’ın kurucusu Adnan Tarıverdi’nin “İslam birliği olacak mı, olacak. Nasıl olacak Mehdi Hz. geldiği zaman. Amenna ve saddakna. Peki Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki bizim bir işimiz yok mu, ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte ASSAM bunu yapıyor.” ifadesinde masumiyetten eser var mı, sormak istiyorum sizlere.
SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi, gerçekleştirilen 5. İslam Birliği Konferansında takdimi yaparken Pakistan Savunma Komisyonu Başkanı Em. Org. Syed Mushahid Hussaid’in de toplantıda hazır bulunduğunu belirtmiş, Pakistan ile Afganistan’ın da içinde bulunduğu finans, emlak, enerji, savunma sanayi ve ordu işbirliğini içeren bir “İslam Birliği” için sayısız konferanslar düzenlemektedir.
Bunların birinde de (15 Ocak 2021) Pakistan Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Mücahit Emberhan ile de bir araya geldi.
1997 YAŞ kararlarıyla resen emekli edilen ASSAM yazarlarından eski asker Osman Kaçmaz, bakınız ASSAM’ın sitesinde 21 Temmuz 2013 tarihinde neler yazmış:
“Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki ilişkilerimiz daha çok tarihten gelen dost dindaş ülke olması ve Pakistan’ın Osmanlı’ya olan bağlığının devamı şeklinde tezahür etmiştir. Türkiye’nin reddi miras politikaları çerçevesinde ve yurtta sulh cihanda sulh politikalarıyla dış dünyayla asgariye indirgenmiş ilişkiler bağlamında kısmen zayıflamış olan dönemin son on yıl içinde tekrar iyileştirilmekte olduğu söylenebilir.” diyerek Atatürk Türkiye’sinden ve Cumhuriyetten duyduğu rahatsızlığı açık ve net bir şekilde dile getirmiştir.
Sonra da Pakistan’la işbirliğine vurgu yaparak şöyle devam etmiştir:
“İslam Birliği hedefine de hizmet edecek olan etkili bir alan olarak Pakistan, göz ardı edilemeyecek değerde ve bu öneme layık bir dost, Müslüman ülkedir.”
Açık ve net olarak görülüyor ki Pakistan topraklarında coğrafyanın cihatçı anlayışla yok oluşuna zemin hazırlayanlar, 2023 yılında Türk topraklarına hilafet getirileceği hayalini kurmaktalar.
Bunu 2023’te Lozan Barış Antlaşması süresinin dolmasıyla Türkiye’de hilafet kurulacağı rüyası gören, Pakistan Nazrıyati Partisinin genç Genel Başkanı Malik Sialvi, “Abdülhamd’in devrilmesiyle Türkiye’nin bir batağa girdiğini bugüne değin de o bataktan çıkamadığını” sözleri ile vurgulamıştır.
Oysa Pakistan’ın kurucusu Cinnah, Atatürk’ün ölümü sonrası yaptığı konuşmasında, “Atatürk, Türk milletini yenilgi ve bozgundan sonra birleştirip şahlandırdı. Avrupalı güçlerin muhalefetine rağmen Türkiye’nin düşmanlarını hezimete uğrattı ve kısa sürede ülkeyi ileri saftaki bir devlet yaptı. Aziz hatırı dünyadaki Müslümanlar için büyük bir ilham kaynağı olacaktır.” diyordu.
…ve Pakistan, Atatürk İlke Ve İnkılaplarını benimsemiş liderleri Muhammed Cinnah’ın izinden gitmeyi bıraktığı gün gerçek bataklığa saplandı.
Pakistan bölgesinde tek güç olmak adına komşu ülkelerde tehditler yaratmak için dini ve etnik kimlikleri kullandı.
Ancak şimdi Pakistan Talibanı için Afganistan Talibanından medet uman, bünyesindeki etnik kimliklerin batı tarafından milli güvenlik sorunu haline getirilmesine Afgan gücü sebebiyle ülkede gerçekleşen demografik değişim nedeniyle engel olamayan aciz bir devlet haline geldi.
2021 yılında 150 bin Pakistanlının ve şu anda yaklaşık bir buçuk milyon oldukları tahmin edilen Afganların Türkiye’ye göç etmesi de işte bu nedenle kafalarda soru işaret bırakıyor.
Daleel – Pakistan Media Agency, söyle demişti:
“2002 seçimlerini Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün AKP aldı ve her girdiği seçimi kazandı.
Osmanlı Hilafetini miras alan Türkler her fırsatta İslamcıların yanında yer alarak İslam’ın doğasında olduğunu kanıtladılar.
Türkiye’nin ve İslam dünyasının en popüler liderinin Tayyip Erdoğan olduğu bir gerçektir. Türkiye, Pakistanlı bir yöneticinin halk arasında Erdoğan gibi popüler olmak istiyorsa gerçek bir İslami refah devleti için adımlar atması gerektiği mesajın veriyor.”
Daha bugünlerde Ankara Melike Hatun Cami İmamı Halil Konakçı, kadınları iş yaşamında olmaları ve giydiği kıyafetleri üzerinden hedef alarak “Sokaklar kasap dükkanı gibi, et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor” deme hadsizliğini gösterdi!
…ve bunlar şeriatçı düşüncenin yaklaşan ayak seslerinin ta kendisidir.
Bu arada mevcut iktidar halkın parasını himaye ediyor ve Sayın Cumhurbaşkanı ile şürekası sözde hilafet hayalleri kuruyor gibi görünüyor.
Bu durum karşısında “kimin parası ile hangi hayallerin kurulduğu” sorulmaz mı?
Ne demişti Mustafa Kemal Atatürk?
“Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.”
…ve bugün bizleri bu hazineden mahrum etmek isteyenlerin bir nefes kadar yakınımzda olduğunun farkına vararak Türkiye’nin laik kalması için uyanmalı, bu olanlara sağır ve dilsiz kalanları uya(ndı)rmalıyız!
2023’ten medet umanlara ise cevabımdır: “Lozan Antlaşması, geçici değildir, Lozan Antlaşması ebedidir!”