Dünyada oldukça hızlı bir şekilde katlanarak bulaşan ve ülkemizde de kayıp verdiğimiz Koronavirüs hastalığının (COVID-19) ciddiye alınması gereken bir salgın olduğunu anlamakta geç kalmamak en büyük temenni olmalıdır.
Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerinde tüm çabalara karşın hızla yayılarak ölümlere yol açma riski taşıyan Koronavirüs vakaları nedeni ile ticaret, endüstri, sanat, spor gibi birçok alan olumsuz etkilemiş ve çoğu aktivite durma noktasına gelmiştir.
Koronavirüs’üne -hangi akla hizmet ediyorsa- herhalde bir bu ülkede iltimas geçiliyordur.
Geçtiğimiz gece, Paris’ten gelen bir kadın hiçbir tedbir alınmadan yolcuları karantina yurtlarına taşıyan otobüsten indirildi ve özel bir araçla bölgeden uzaklaştırıldı.
Görüntülerin kısa sürede sosyal medyada yayılmasından sonra, söz konusu kadının KKTC Sivil Havacılık Dairesi Müdürü Mustafa Sofi’nin kızı olduğu ortaya çıktı ve –mecburen- konu hakkında –usulen- bir soruşturma başlatıldı.
Karantinaya alınmak istenmeyen bir grup öfkeli hacıların polise “Bizde varsa size bulaşsın” diyerek polise tükürmeleri ise herhalde bizlerin kötü niyetli olmamızdan dolayı yanlış anladığımız bir durum olmasa gerek.
Acaba Umreden yeni geldikleri için nefeslerinin kuvvetli olması hasebi ile Korona illetinden korumak amacı ile o polisleri “üfürmüş/tükrüklemiş” olabilirler mi?
Biz Umreden gelen teyzeyi evden çıkmaması için tembihlediğimizde “Yok yavrum, çıkmadık. Zaten evde Mevlut okutuyoruz” diyen bir zihniyete sahip olduğumuz sürece Koronavirüs’üne daha çok şehit veririz.
“Şehit” lafı da şaka değil.
“Taundan/Vebadan ölen şehittir” hadisini ipucu olarak göstererek Koronavirüs’ten ölen Müslümanların “Şehit” olabileceğini müjdeleyen Yeni Akit gazetesinden başkası değildir.
Bu süreçte öncelikle okul öncesi tüm eğitim kurumları; anaokulları, kreş ve gündüz bakımevi, çocuk kulüplerinde eğitime ara verildi.
16 Mart 2020 itibari ile de açıklanan Koronavirüs genelgesine göre “Tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan-düğün salonu, çalgılı-müzikli lokanta-kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezleri ile taziye evi faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulduğu” duyuruldu.
Ara verilen eğitim ve faaliyetleri durdurulan sosyal alanlara rağmen Koronavirüs’ün ciddiyetini hala kavra(ya)mayan yurdum insanının bu durumdan faydalanmayı vazife bilerek mağazalara, Starbucks, Simit Sarayı gibi ortak kullanım alanlarına hücumu ise anlaşılır bir durum değildir.
Korunma uğruna kapı tokmağından, musluklarımıza kadar her yer dezenfekte edilirken, kafe, restoran gibi umuma açık yerlere gitmek ve sayısız kişilerce giyilip çıkarılan giysilerin satıldığı butiklere gitmek bir cesaret mi yoksa cehalet midir dersiniz?
Özellikle marketlere hücum durumu ise II. Dünya Savaşı’ndan kalma bir “Yağma” anlayışından türemiş gibi görünüyor.
Şükürler olsun ki bu ülke kıtlık günlerini çoktan geride bıraktı!
Ancak anlaşılan, yarınımıza hala güven(e)miyoruz ki ilk işimiz rafları boşaltmak oluyor.
-Başkalarının haklarını adeta gasp ederek ev dolusu yapılan bu alışverişler, bu yazımda yer vermeyeceğim ayrı bir tartışma konusudur.-
Bu günlerde çokça dile getirildiği gibi “Koronavirüs, alınacak tedbirlerden daha güçlü değildir” ve“14 gün kuralı” uygulanması gereken bir süreçtir.
Yaşamımızda uzun tatiller yapmak istiyorsak eğer, bu süreci asla şakaya almamalıyız.
Karantina varsa da yalnızlık yoktur.
Hastalansak da ruhumuz hastalanmasın.
Ruhumuzun sesi asla kısılmasın.
Koronavirüs’süz günlerin yakın olması dileği ile…