Rus yazar Nikolai Vasilievich Gogol‘un “Palto”sunu bilir misiniz?
Palto, ilk olarak 1842 yılında yayımlanmış elli dört sayfalık kısacık bir roman olduğundan dolayı uzun bir “öykü” olarak nitelendirilmiş bir kitaptır.
Kitap yazıldığı dönemde Rusya‘da yazarın kendi milletini aşağıladığı gerekçesiyle büyük tepkiler görmesine rağmen günümüzde Rus edebiyatının temelini oluşturan eserlerden biri olarak kabul edilmektedir.
Kafka bürokrasisinden hiç de aşağı kalmayan, hatta belki de daha korkutucu olan, herkesi birbirinin “aynı”sına, “öteki”sine ve de bir “hayalet”e dönüştüren ünlü Rus bürokrasisinin doğurduğu unutulmaz öykülerinden biridir “Palto”.
Akaki Akakiyeviç Başmaçkin, Rusya‘da bir dairede çalışan, sıradan bir memurdur. Tek işi kendisine verilen evrakları temize çekmek olan bu memur, işini tutkuyla yapar. Buna rağmen birlikte çalıştığı arkadaşları tarafından saygı görmeyen, kimi zaman da alay konusu olan, kendini savunmaktan aciz bir tiptir. Yaptığı işten o kadar memnundur ki gece yatağına yattığında bile Tanrı’nın ertesi gün ona sunacağı evrakları düşünür. Düşük maaşından bile şikayetçi olmayan memur, diğer memurların eğlenmek için yaptıkları etkinliklerden de uzaktır.
Ev sahibesi yaşlı kadınla yaşayan, kısa boylu, yüzü çiçek bozuğu, saçları dökük Akakiyeviç‘in huzurunu kaçıran tek şey kendisini artık soğuktan koruyamayan paltosudur. Akakiyeviç, üzerinde birçok yama bulunan ve iş arkadaşları tarafından alay konusu olan paltoyu onarması için Terzi Petroviç‘e götürmeye karar verir. Bir gözü görmeyen, çoğu zaman da sarhoş olan Petroviç, çok kez onardığı paltoya bakıp “bu, tamir olmaz!” diyerek kestirip atar. Bu cevap karşısında bayılacak gibi olan Akakiyeviç‘in tüm ısrarlarına rağmen Petroviç ikna olmaz ve yeni bir palto diktirmesi gerektiğini söyler.
Yeni bir palto diktirebilmek için uzun uzun hesap yapan Akaki, bazı günlük giderlerini azaltması gerektiğini düşünür. Zaten son derece kısıtlı bir yaşam süren memur, kumaş ve dikiş parasını biriktirebilmek için akşam çayını kaldırır, mumu daha az yakar, ayakkabılarının daha az eskimesi için yollarda daha dikkatli yürümeye başlar. Artık, hayatı yeni bir anlam kazanmış, sahip olacağı yeni paltonun hayali ile yaşamaya başlamıştır.
Ayda bir kez, yeni paltosu için Petroviç‘e giderek kumaşı nereden, kaça alacağı ya da hangi rengi seçmesi gerektiği gibi önemli konuları görüşür. Bu arada beklemediği bir şekilde, iş yerinden fazladan yirmi Ruble ikramiye alması işleri hızlandırır. Petroviç ile kumaşçıya giderek kumaş seçerler. On dört gün sonra da paltosu hazırdır.
Yeni paltosuyla işe giden Akakiyeviç, dairede arkadaşlarının tebriklerini kabul eder ancak arkadaşları paltonun şerefine bir yemek vermesi gerektiğini söyleyince ne söyleyeceğini bilemez. Kızarıp bozaran, kekelemeye başlayan Akakiyeviç‘i amirlerden biri kurtarır. Amir, “bugün doğum günüm” diyerek, Akakiyeviç‘in yerine herkesi evine davet eder. Akaki, daveti önce reddetmeyi düşünse de böyle bir hareketin nezaketsizlik olacağını düşünerek davete gitmeyi kabul eder.
Yeni paltosuyla sokakta gururla yürür, davete vardığında misafirlerin çoktan gelmiş olduğunu görür. Onu kapıda gören arkadaşları, “hoş geldin” diyerek paltosuna övgüler yağdırmaya devam ederler. Akaki, bütün gece kâğıt oynayanları seyredip iki bardak da şampanya içer.
Ancak yatma vakti gelmiş hatta çoktan geçmiştir. Bırakmazlar korkusuyla vestiyerden paltosunu alarak dışarı çıkar.
Evine giderken birkaç adam yolunu keser. Adamlardan birinin tekmesiyle yere serilen Akaki, kendine geldiğinde etrafta kimse yoktur. Paltosu çalınmış, soğuktan iliklerine kadar donmuş bir haldedir. Avazı çıktığı kadar bağırarak koşmaya başlar. Kulübedeki bekçi, yarın karakola gidip şikâyetçi olmasını söyler.
Akaki, yaşlı ev sahibesinin tavsiyesiyle karakola gitmek yerine belediye bölge müfettişine gider. Kapıdaki memurlar onu başlarından savmak ister ancak Akaki, belki de hayatında ilk kez sert bir tavırla konuşarak müfettişle görüşmeyi başarır. Ancak müfettişin sorduğu alakasız sorular karşısında afallayarak oradan ayrılır. O gün ilk defa işe gitmez. Ertesi gün işe gittiğinde dairedekilerden biri, “mühim bir şahsiyet” dediği kişiyle konuşmasını tavsiye eder.
Arkadaşının tavsiyesine uyan Akaki Akakiyeviç, bu önemli kişiyle görüşmeye gider. Aslında çok kötü bir adam olmasa da bürokratik sisteme kendini uydurmuş, mevkiini hazmedememiş, bu “önemli kişi”, Akaki Akakiyeviç‘i biraz dinledikten sonra, odasındaki arkadaşına gösteriş yapmak için onu azarlayıp kovar.
İşittiği azarla şaşıran Akaki, ertesi gün ateşler içinde uyanır. Eve gelen doktor durumunun ümitsiz olduğunu söyler. Çok geçmeden de Akaki Akakiyeviç son nefesini verir. Çalışma arkadaşları onun öldüğünü dört gün sonra evine gönderilen odacının vasıtasıyla öğrenecektir.
Yazar, yaşadığı sürece kimsenin dikkatini çekmeyen bu adamın öldükten sonra daha çok anılacağını söyleyerek hikâyesine devam eder.
Akaki Akakiyeviç‘in ölümünden bir süre sonra Petesburg‘da çalıntı bir palto arayan bir hayaletten söz edilir. Hatta iş arkadaşlarından biri o hayaleti görmüş ve ilk bakışta Akaki‘yi tanımıştır. Birçok yüksek rütbeli memur paltosunu bu hayalete kaptırmış, polis tüm çabalarına rağmen hayaleti yakalayamamıştır.
Bu arada Akaki‘nin görüştüğü önemli kişi, yaptığından pişman olarak bir memurunu Akaki‘nin akıbetini öğrenmesi için görevlendirir. Akaki‘nin öldüğünü öğrenen “mühim şahsiyet” aynı gün kafasını dağıtmak için gittiği bir davetten dönerken Akaki ile karşılaşır. Akaki, “nihayet yakaladım seni” diyerek onun da paltosunu alır. Bu olaydan sonra da hayaleti gören olmaz.
O günden sonra hiç kimse, bu “mühim şahsiyeti” makamıyla böbürlenirken ya da yüksek bir sesle konuşurken göremeyecektir.
“Küçük adam”ın çektiği sıkıntılar, maruz kaldığı eşitsizlik ve acılar bu uzun öykünün başkahramanı Akaki Akakiyeviç‘in hayatı üzerinden yalın bir gerçekçilikle anlatılıyor.
Gogol, öyküsünde toplumsal hayat içerisinde önemsenmeyen ve birbirine çok benzeyen hayatlarda ya da iç dünyalarında anlatılmaya değer şeyler olduğunu işlediği gibi bununla birlikte Rus bürokrasisinin dehşet vericiliğini de kesin bir şekilde ifşa etmiştir.
Böylesi bir anlatım, her ne kadar dönemin Çarlık Rusya‘sında büyük tepki alsa ve Gogol, Rus insanını aşağılamakla suçlansa da, Rus edebiyatında büyük bir çığır açmıştır.
Fyodor Dostoyevski ise “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık” der.
Hayatının bir paltoyla değişeceğini sanıyorken kalbi kırılarak bize veda eden kahramanımızdan geriye ne mi kaldı? Sadece bir hayalet!
Petersburg sokaklarında eski yeni, memur ya da mevki sahibi dinlemeden herkesin sırtlarından paltolarını koparır alır bu hayalet.
19. yüzyıl sonunda hayalet hikayeleri popüler kültürün önemli bir ögesi olmakla birlikte, Palto’dan sadece 6 yıl sonra 21 Şubat 1848’de Friedrich Engels ve Karl Marx tarafından yazılan “Manifest Der Kommunistischen Partei” yani “Komünist Manifesto”nun girişinde Avrupa semalarında dolaşan bir “hayaletten” söz edilmesi de boşuna değildir.
Türkiye ekonomisindeki hayaletin de sorgulanması ve bu sorgunun cevabının verilmesi gerekir.
Bizdeki ekonominin kitabı böyle yazıldıysa, bu kitabın okunmayacağı bir gerçektir!
Ülkemizdeki yoksulluk bulaşıcı bir hastalığa dönüştü.
Okumuş çocuklar işsiz, traktörler bağlı, yakacak olarak tezek kullanılan günlerdeyiz.
Yoksuluz, mutsuzuz ve hastayız.
Üstelik bir palto alabilmek için aylarca çalışmamız gerekiyor o da işimiz varsa…
Kısacası ülkedeki ekonomik olumsuzluklar nedeni ile halkın hayatı Akakiyeviç’e benzedi.
Halkın sonunun Akaki’ye benzememesi ise en büyük temennidir.