“Doktorun ofisinin girişi gayet sıradandır. Viyana’da, orta sınıf bir mahallede, sakin bir sokaktaki bir apartman dairesinde yaşar ve çalışır. Merdivenlerden çıkarak kapısında “Prof.Dr. Freud” adının
yazılı olduğu daireye gelir, kapıyı açar ve bekleme odasına girersiniz. Doktor hemen sizi karşılar. Orta boylu, biraz kambur duran, çok temiz ve düzgün bir üniversite profesörü kılığında bir adamdır. Ama koyu
Kahverengi gözleri parlak ve ışıltılıdır; size delecek gibi bakar. Otoriter bir edayla size odanın yolunu gösterir.
Danışma odasına girdiğinizde, bu küçük, karanlık odada doktorun bir minyatür müze yaratmış olduğunu fark edersiniz. Koyu renk desenli doğu işi halıyı geçer, sizi çevreleyen hazineleri bakakalırsınız. Solunuzda, üzerinde heykelciklerin durduğu rafları görürsünüz. Solgun renkli kuru kilden yapılmış Mısır tanrıları, iki hörgüçlü bir deve, görmeyen gözleri ve kıvır kıvır saçlarıyla Yunan başları, bağdaş kurmuş dingin Budalar, çöreklenmiş yılanlar, kâseler. Birini alıp bakmak istersiniz, âmâ her objenin tam yerinde durduğunu ve herhangi biri yerinden kıpırdarsa profesörün bunun farkına varacağını nasılsa hissedersiniz. Baktığınız her yerde duvarlar antik resimlerden, klasiklerden ve taşlardan parçalarla dopdoludur. Önünüzde başucu hastanın rahat bir şekilde uzanabileceği şekilde yükseltilmiş bir divan vardır. Bu divana da başka bir egzotik halı serilmiş, yastıklar konmuştur. Doktor divanın başucunun arkasındaki bir sandalyeye oturur ve size uzanmanızı işaret eder. Divana uzanmışken doktoru göremezsiniz, sadece hayranlıkla antikalarına bakabilirsiniz. Yastıklara yaslandığınızda bir puro rayihası ve sobadan gelen kömür kokusu hafifçe burnunuza çarpar. ”
“Psikoterapist denilince insanların çoğunun aklına gelen imge, hastası divanda uzanmış annesinden söz ederken, sessizce oturan, gözlemleyen ve purosunu tüttüren Freud imgesidir. Pek az bilim adamı Freud kadar yaygın bir etkiye sahip olmuş ve onun kadar yaygın bir biçimde suçlanmıştır. Freud’un aşk, dil, iktidar, insan gelişimi ve ölüm hakkındaki kuramları tüm dünyada incelenmiş ve psikolojide tütün da antropolojiye, edebiyat kuramlarına kadar birçok disipline uygulanmıştır. Bununla birlikte Freud’un eserlerinin incelendiği her durumda ateşli tartışmalar çıkar.
Freud’un zihinsel hastalıkların tedavisi için geliştirdiği psikanaliz yöntemi, hem çok tehlikeli, hem de tamamen işe yaramaz bulunarak eleştirilmiştir. Çocukların cinselliği ve “ölüm içgüdüsü” hakkında yazdıkları pek çok eleştirmeni dehşete düşürmüştür. O, bilimsel olarak kanıtlanmamış bulanık iddialar öne sürmekle, cinsellik dürtüsüne bütün diğer insani güdülerin üzerinde çok ağırlıklı bir yer vermekle ve kendi deneyimlerini insanın psikolojik gelişimine ilişkin bir model olarak kullanmakla suçlanmıştır.
Bu saldırıların büyük bir kısmı da Freud’un yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Sigmund Freud, zihin hastalıklarıyla ilgili incelemelerini geniş çapta kabul görmüş olan 19. yüzyıl biyoloji öğretilerine dayandıran, mesleki eğitim görmüş bir bilim adamıdır. En önemlisi, değişmez bir Freud amentüsü yoktur. Freud’un düşünceleri yaşadığı süre boyunca gelişmeler göstermiştir ve o kuramlarını gözden geçirmeyi ölünceye kadar sürdürmüştür. İzleyicileri de onun çalışmalarını tekrar tekrar ele alarak genişletmişlerdir ve bugün hâlâ bunu sürdürmektedirler.
Freud, yöntemlerini tüm dünyaya açmak niyetinde olmadı. Eserlerinde sık sık kendi hayatından örnekler kullanmasına rağmen mahremiyetine çok düşkün bir adamdı. 1885’te ve sonra 1907’de eski defterlerini, günlüklerini ve elyazmalarını yakmıştır. ”
” Freud’dan geriye, bir kahraman olmasa bile, parlak bir araştırmacı ve bir bilim devrimcisi olduğunu göstermeye yetecek kadar mektup ve elyazması kalmıştır. Freud ne bir canavar ne de bir tanrıydı. Ama yürekli ve büyüleyici bir adamdı.”
( SİGMUND FREUD- BİLİNÇDIŞININ KÂŞİFİ
Margaret Muckenhoupt ‘tan alıntıdır. )