Olaylara farklı açılardan bakmanın ne kadar önemli olduğu aşikar. Hele de böyle bir dünya içerisinde, bize sunulan seçeneklerin, alışkanlıkların dışına çıkabildiğimiz oranda, yaşamımızı dönüştürmek mümkün olabiliyor.
İngliizcede bir söz vardır; “Think outside of the box!”. Yani kutunun dışında düşünmek! Bunu yıllar önce bir gencin, olanaksız görünen koşulları adeta delerek, yurtdışında bir üniversiteden burs alışını anlattığı minik bir röportajda duymuştum. Şimdi kişinin ismini hatırlamasam da, söylediği sözü o günden bu yana aklımda.
Kendi dilimizde de hayata farklı bir pencereden, farklı bir perspektiften bak sözlerini sıkça duyarız. Bir de dilimizde, kalıpların dışında düşün veya at gözlüklerini çıkar gibi terimler de var. Bu türden sözler bize, hayata ve olaylara farklı açılardan bakmanın ne kadar önemli olduğunu anlatırlar. Sana sunulanın dışında, bambaşka bir seçeneğin olduğunu düşünebilmek, ve elbette uygulayabilmek.
Ne kadar müthiş değil mi?
Bir yandan da yukarıda bahsettiğim sözler,; hayatın içerisinde dönüp durduğumuzu ve tekrarlar
yaptığımızı kanıtlıyor bir anlamda. Sanki görünmez bir tutsaklığmız var. Çoğu zaman bir çok şeyi bilsek ve farkına varsak bile, seçeneklerin dışına bir türlü çıkamıyoruz.
Oysa hepimiz hayatımızın bir döneminde, olaylara farklı bir gözle bakmanın, bunun yaşamımızı dönüştürebilecek güçte bir deneyim olduğunu yaşamışızdır. Hissetmişizdir. Ufacık bir esneme, küçücük bir farklı davranma, hatta güne başlarken çay ya da kahvemizi keyifle içmenin bile; günümüzü çok ama çok etkilediğine tanık olmuşuzdur.
Ve elbette bir sorunumuza çözüm ararken, o ufacık fark penceresinden daldığımızda, kendimiz bile şaşırırız.
“Bu kadar basit miydi çözümü?” diye.
Farklı bir açıdan bakmak bu kadar kolayken; “Neden hep aynı noktadan, kapıdan, pencereden ya da kutudan bakarız ki dünyaya, hayatımıza?”.
İşte burada bu “Think out of the box” sözü, bir yandan da kendimizi, kurduğumuz katı dünyanın içerisine hapsettiğimiz anlamına gelmiyor mu? Eğer böyle olmasa kişisel gelişim, motivasyon ya da bizleri çok etkilemiş olan bir çok edebi eserde neden bu konu ele alınır ki? Hep farklılıklar, özgürlükler, seçimler… Roman kahramanları, film karakterleri aslında hayata, dünyaya farklı pencerelerden bakan, özgün kişilikler değil mi? Hayata yeni bir gözle bakabildiğimizde, yeni bir alandan hayatla temas kurabildiğimizde; ya da bu alışkanlığı edinebildiğimiz an içerisinde…
İşte o zaman, dönüşüm dediğimiz ve hep merak ettiğimiz deneyimi yaşabiliriz.
Evet, farklı bak!
Hayata dünyaya ve kendine.
İşte belki de o zaman sınırların, katılıkların,
sana sunulan gerçekliklerin dünyasından çıkarak,
hakiki bilgiye erişmen mümkün olabilir.
Yazımı bir küvet hikayesiyle tamamlamak istiyorum;.
Adamın biri bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, doktora sorar;
“Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”
Doktor;
“Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz.
Bir kaşık, bir fincan ve bir kova.
Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz!” der ve ekler;
“Peki siz ne yapardınız?”.
Adam;
“Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder.
Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.”
“Hayır,” der doktor, “Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.”
Kıssadan hisse,
Akılla düşünmek yerine aklımızı çalıştırabildiğimizde
Bize sunulanın dışında düşünebilirsek, hakiki çözüme ulaşmamız mümkün olacaktır. .
Alışkanlıkların, kutuların, kalıpların dışında düşündüğünüz güzel bir hafta dileğimle.
sibelbugdayci@gmail.com