Yeni bir 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ ne geldik. Tüm Sanatçı arkadaşlarımın ve sanatseverlerin bu anlamlı gününü kutlarım.
Tiyatroyu gerçekten seven tiyatro seyretmenin ya da Tiyatro da oynamanın kendileri adına elzem olduğunu, varoluş biçimi olarak hissettiklerini, benzerlerini, hatta daha güzel tanımları yapanların sayısı ne kadar çok. Bu da çok sevindirici ve umut verici… Sizce de öyle değil mi?
Tiyatronun seyirciye ulaşmadaki, etkilemedeki hızını ve samimiyetinin kaynağı seyirciyle beraber o anda yapılmasındandır. Seyirci ve oyuncular arasında o oyun saatinde o yerde oluşan karşılıklı bir akım vardır. Tiyatronun sihridir bu.
Sanat eseri içinde yeşerdiği toplumun tüm özelliklerini, yaşam bilgisini, felsefesini, bilim ve teknolojide ki gelişmişliğini bile yansıtır. Örf ve adetleri tanıtır, hatta sahip çıkar, bütün içindeki farklılığına dikkat çeker.
Bazen de sanatçı kendi ülkesindeki değil de çok farklı bir ülkedeki olaylardan etkilenir.
Fransa dan Flaubertin kaleminden Madam Bovary olur dönemindeki kadının yerini anlatır, yeni doğan bebeklerin sütnineye verilmesi modasını fısıldar satır arasında.
Guernicada resim olup İspanya’da bombardımanda ölenler üzerinden savaşa karşı çıkar Picassonun fırçasıyla.
Türklerin Mehter marşından etkilenen Mozart ‘ın notalarından Türk Marşı adıyla bestelenir.
Daha sayılacak yüzlerce eser var, hepsinin ortak noktası ülke sınırlarını aşmış dünyanın olmuş sanat yapıtlarıdır.
Sanat içinde vücut bulduğu ülkeyle sınırlı değildir. Çoğu kez anlatılan dikkat çekilen konu evrenseldir. Sanattan aldığımız haz da bu evrensellik değil mi?
Sanata yaklaşımımız; yerel farklılıklara saygı duymamız, değer vermemiz, buradan bir bütüne ulaşmaya çalışmak yada yerelde olsa sanatın özündeki insani değere önem vermek şeklinde olmalı değil mi?
Devletler sanatı ve sanatçıyı korurken, sanatın eğitim içindeki öneminden hareket eder. Tiyatronun vatandaşlarının eğitimi yanında moraline de etki edeceğine güvenir. Aynı zamanda sanat ülkeler arası bilgi görgü alışverişine fırsat verir. Ülkeler mozaiği sanatın çok sesli ve çok renkli olması anlamına gelir. Halkları yakınlaştırır, dost kılar.
Sanatın yardımıyla savaşlara dur diyebiliriz, ama savaşın zoruyla sanata dur demek imkansızdır. Sanatın ve sanatçının evrensel olduğunu, Kültür- mirası olduğunu kabul etmemek sanatın özünden uzaklaşmaktır. Oysa sanatı insanlar isteyerek bilerek bulmuşlardır, bu yüzden de Sanat varoluşumuzu anlamlandırır.
Savaşın her şekline hayır diyoruz. Ama savaş bahanesiyle her ne şekilde olursa olsun sanat eserlerinin ve sanatçıların yasaklanmasını üzüntüyle karşılıyorum. Şu günlerde yaşanan bu olayların sanat anlamında ilerleme kaydedemediğimizi düşündürüyor bana
1.Putin2in Ukrayna’yı işgali kınaması için Münih Flarmoni Orkestrası şefi Valery Gergiev’e zaman veriliyor. Gergiev verilen sürenin sonunda Putin2e tepki göstermeyince görevinden alınıyor.Aynı zamanda Edinburg Uluslararası Festivalindeki onursal başkanlığından da istifa ediyor.
EBU Avrupa Yayın Birliği 2022 Eurovision yarışmasına Rusyanın katılmıyacağını söylüyor.
İtalya Milano-Bicocco Üniversitesi Dostoyevski derslerini iptal ediyor.
Netflix Anna Karanina romanını filme çekmeyi durduruyor.
Yunanistan da Bolşoy’un Kuğu Gölü Balesini yasaklıyor.
Yasakların sanatın özü düşünülerek kalkmasını ve savaşın vaz geçirici etkilerinden biri olmasını, ulusları sevgi ve kardeşlik duygularıyla bağlamasını diliyorum.
Bu arada örnek olacak bir davranışa da şahit oluyoruz. Ukrayna’nın Mariupol kentindeki Mariupol tiyatrosu Sığınak olarak kullanılmaya başlamış ama Rus uçakları tarafından bombalanıp tahrip edilince İtalya Kültür Bakanı Dario Franceschini tarafından yeniden inşa edilme talebi gelmiş. Sanat ve sanatçılar adına teşekkür etmeliyiz Dario Franceshiniye, duyarlı bir davranış değil mi? Bütün bu acı tatlı gelişmelerin gölgesinde kutluyoruz 27 Mart Dünya Tiyatro Gününü.
UNESCO tarafından kurulan ITI uluslararası Tiyatro Enstütüsü her yıl 27 Mart Dünya Tiyatro Günü adına bir sanatçıdan Tiyatro bildirisi yazmasını talep eder.
Bu sene Uluslararası bildiriyi ABD li tiyatro ve opera yönetmeni Peter Sellars yazmış. Ben bir kısmını paylaşmak istiyorum
Zaman aklımızı, duygularımızı, hayal gücümüzü, tarihlerimizi ve geleceklerimizi derinden canlandırma zamanıdır. Bu birbirinden uzakta, tek başlarına çalışan insanlarla yapılacak iş değildir. Bunu birlikte yapmalıyız. Tiyatro bu işi birlikte yapmaya davettir.
Ülkemizdeki ulusal 27 Mart bildirisini ise tiyatro eleştirmeni ve çevirmen Sayın Seçkin Selvi kaleme almış. Yazısından kısa bir bölümü aktarmak istiyorum.
Tiyatronun asal işlevi anlatmaktır, insanların mutluluğu, refahı, sağlığı ve en önemlisi barışı için deneyimlerini bildiklerini, gördüklerini, kendi çağının kültürüyle yoğurarak sonraki kuşaklara anlatmaktır.
İki değerli sanatçıya duyarlılıklarından ve yazılarından dolayı çok teşekkür ediyoruz. Her iki metnin tamamını internette bulabileceğinizi hatırlatıyor, önemle okumanızı tavsiye ediyorum.
Barış içinde gelecek 27 Mart larda tekrar buluşmak dileğiyle.