Ötekileştirme ya da ayrımcılık dediğin şey, yalnızca bir grup veya birey üzerinde doğrudan uygulandığında mı ötekileştirme veya ayrımcılık anlamına gelir? Atalarından sana miras kalan ve yıllarca diline kökleşmiş bir şekilde yerleşen kimi kalıplar, farkında olarak ya da olmadan kullandığın sözlerin kaynağında da bir ötekileştirme kokusu saklanıyor olabilir mi? Zihninin karanlık köşelerine gizlediğin, yok sayıp görmemezlikten geldiğin ötekileştirme davranışının veya tutumunun, hiç beklenmedik bir yerde ve zaman birdenbire bir kelimeyle, bir cümleyle dilinden fırlayıp, şöyle havada birkaç tur attıktan sonra çarptığı kişilerde nasıl izler bıraktığını hiç merak ettin mi? Bu öylesine bir çarpmadır ki, hedef aldığı kişiyi ya da grubu zehirleme gücüne sahiptir. Onları aşağılar ve Açık ya da kapalı bir şekilde olsun onlara hakaret eder; bunu yaparken de çok ustaca, masumane bir tavırla meseleyi bir şakaya, sevimli bir olaya veya bir mizaha dönüştürdüğünü sanmak gibi bir yanılgı içine düşer. Kullandığın gündelik dilde bile en basit düzeyde bu somut saldırıyı görebilmen çok mümkün. Hep şöyle bir meşrulaştırma yöntemi karşına çıkar bu sessiz saldırı için. Eğer atalarımız söylemişse, bir şey biliyorlarmış ve bu yargı doğrudur. Mutlaka bir deneyim yaşamışlardır ki, bu söz ortaya çıktı gibi kalıp yaklaşımları görebilirsin. Ancak bu her zaman doğru değildir ve hatalı bir yaklaşımdır kanımca.
Diline yerleşen bu ayrımcı söyleyişler; belli bir zamanda ve belli bir amaçla bugüne kadar ulaşmış inanç temelinde ayrım yapan, ırkçı, cinsiyetçi, yabancı düşmanlığı gibi ötekileştirişi unsurları içeriyor. Kimi zaman da bir söyleyişte hem ırkçı hem de cinsiyetçi yaklaşımı bir arada bulmak mümkün olabiliyor tabii. Atalarından sana, bana, hepimize nesilden nesille ulaşan bu dil mirasını sanki azıcık eleştirel bir bakışla incelemenin çok önemli olduğunu hissediyorum. Sanki bu inceleme için vakit çoktan geldi de geçiyor gibi.
Özellikle son yıllarda pek çok farklı gruba karşı yükselen nefret duygusunun, önce dildeki söyleyişlerle başladığını görmek sence de çok kaygı verici bir boyut kazanmadı mı? Bu söyleyişlerde maalesef her zaman bir Erdem ya da sağduyu yok. Içine geçmişten miras alınan önyargılar, yanlış inanışlar ve toplumsal korkular da var. Dolayısıyla bu nefret söylemlerini her gün yeniden ve yeniden üreten bizzat dilin kendisi. Bu noktada ürettiği söyleyişlerde dilin ne kadar tarafsız olduğunu düşünüyorsun? Mesela dil, dönemin iktidar bileşenlerini vurgulayan ve önceleyen bir zeminde yer almıyor mu sence? Dil bu ayrımcı ifadeleri kendi kendi üretmiyor elbette. Dili konuşanlar kimse, sen, ben, biz isek, demek ki bu üretime yoğun bir katkı sunuyoruz. Peki farkında olmadan ya da olarak sunduğun bu katkının bilincinde misin? Kendini tüm ayrımcılıkların karşısında olarak tanımlayan ve savunuculuk yaptığını söyleyen sen, şöyle bir kullandığın gündelik dilini bir gözden geçir. Hangi ölçüde yer veriyorsun bu ayrımcı ve ötekileştirişi söylemlere?
Ata sözleri ve değimler, esasında toplumların inanç, kültür, duygu ve düşünce biçimlerini yansıtan sözlü kültürün çok önemli parçalarındandır. Yeti farkı olan bireyler; yani senin değiminle engelliler de bu sözlü kültürden fazlasıyla nasibini almış, ötekileştirilmiş kitleler arasındaki yerini her geçen gün daha da sağlamlaştırmıştır. Toplumun yeti farkı olan bireylere ilişkin bakış açısının nasıl olduğunu birazcık merak ediyorsan, sıkça gündelik dilde kullanılan söyleyişlere bakman, sana gerçek bir resim çizecektir. Karşına çıkacak bu ifadeler, engelli bireylere dair ayrımcılığın toplumsal olarak bu söyleyişlerle nasıl beslendiğini önüne serecek. Şimdi sana gündelik dilin içinde bu söyleyişleri hem hangi sıklıkla kullandığını hem de diline yerleşen bu sözlerin engelli bireyleri nasıl dışlayan ve ötekileştiren ifadeler olduğunu göstermek ve bir yüzleşme sağlamak istiyorum. Birazdan okuyacakların, pek yabancısı olmadığın ve büyük bir ihtimalle, senin de yoğun olarak yaşamın akışı içinde çok da düşünmeden, tartmadan kullandığın klasik söyleyişler.
Bu söyleyişlerden en fazla karşına çıkan; körle yatan, şaşı kalkar. Her Kör alıcının, kör satıcısı vardır. Sağır duymaz uydurur. Körler sağırlar birbirini ağırlar. Topalla gezen akşama öğrenir. Körler memleketinde, şaşılar padişah olur. Bu listeyi daha da uzatmak mümkündür. Ama burada önemli olan nokta şu; tüm bu söyleyişler, hem toplumun ayrımcı ve ötekileştirişi bakış açısını gösteriyor, hem de toplumların kavramlarını nasıl bir sağlamcılık zemini üzerine inşa ettiğini önüne seriyor. Ya sıradan hayatında kullandığın şu sözlere ne diyeceksin. Kızım geri zekalı mısın? Spastik hareketler yapma oğlum ya. Bu işte bir sakatlık var. Hiç sağlam bir ayakkabıya benzemiyor. Sen bu ifadeleri oldukça cömert ve filtrelemeden kullanırken, birilerinin içinin ne çok acıdığından, birilerine nasıl kapalı bir formda hakaret ettiğinin farkında mısın?
Yine halk arasında çokça duyduğun ve belki de senin de sıklıkla kullandığın bir söyleyiş var. Özellikle anne baba olacak kişilere söylenen bir yaralı söz. Son derece iyi bir niyetle söylenen, eli yüzü düzgün olsun da kız ya da erkek fark etmez sözü. Özellikle engelli çocuklara sahip olan anne ve babalar, evin büyükleri, çocuklarının gözlerinin içine baka baka, ama kalplerine hiç uğramadan bu sözleri fütursuzca tekrar ederler. Örneğin; değersiz kimselerle dostluk yapanlar, kötü özellikler kazanırlar düşüncesini anlatmak için, körle yatan şaşı kalkar atasözünü kullanmak, başka tür bir anlatım şekli olamadığından mı? Yoksa kafandaki anlatım çöllüğünden mi kaynaklanıyor bir düşün isterim. Böylesi söylemler, engelli bireyleri niteliksiz, beceriksiz, işe yaramaz, asalak ve istenmeyen kişiler olarak çiziyor yaşamın içinde.
Evlenme yaşı gelip geçmiş kişiler için, kimseyi bulamamışsa, yarım yamalak olsa da kör topal bul denmesi sence ne anlama geliyordur? Peki sürekli üstüne basa basa kullandığın, her kör satıcının, bir kör alıcısı vardır sözüyle yine bir ayrıştırmayı vurguladığını biliyor musun? Kör biri yine ancak başka bir körle evlenir ya da arkadaşlık edebilir anlamına gelen bu söyleyiş kör bireylere oldukça soğuk ve mesafeli bir yaklaşımı içermiyor mu sence? Engelli bireylerin konusu olduğu
atasözleri ve değimlerde, genellikle toplumun eğilimi onlara acıyan, dışlayan, alay eden, ikinci sınıf vatandaş gibi gören, güvenilmeyen formlarda karşına çıkar. Toplumsal tutumlar bunlarla da kalmaz. Özellikle kalıp yargılar, cehalet ve merak hisleriyle bu söyleyişleri şekillendirmiştir yıllar içinde.
Şunu mutlaka belirtmek isterim ki; yeti farkı olan bireylerin büyük bir kısmı kendilerine sağır, kör, sakat veya mevcut durumlarını ifade eden kavramlarla seslenilmesinden rahatsız değil. Çünkü sözünü ettiğimiz şey, o kavramların gerçek anlamda kişilerin tamamen fiziksel durumunu gösteren ifadeler olmasıdır. Buradaki mesele, yıllar içinde bu kavramlar o kadar yanlış, yersiz ve olumsuz bağlamlarda kullanılmış ki, toplunun büyük bir kısmı hala bu kavramları gerçek anlamıyla kullanmaktan fazlasıyla imtina ederken, kavramı hala kökleşmiş formlarıyla kullanmaya ısrarla devam ediyor. Bireyler Ne zaman ki içinde bulundukları bir durumu, bir olayı, yanlış bir davranışı veya tutumu eleştirmek istesin; hemen bu ötekileştiren söyleyişlere sıkıca bir sarılıyor ve şöyle bir aşağılamanın verdiği keyifle rahatlıyor. Bu rahatlama haliyle engelli bireylerin incinmesinden bağımsız olarak ve daha önemli olduğunu düşündüğüm bir hususun altını çizmek istiyorum. Engelli bireyleri belli bir kalıba sokma, onlara dair gereksiz ve aşırı merak duyguları, mahram alanlarına girme, acıma ve alay etme tutumları her geçen zaman parçasında zaten toplumla arasında var olan mesafeyi daha da genişletiyor. Mesafeler açıldıkça, birbirini tanıma, anlama, değer verme, öğrenme ve farkında olma becerilerini kaybediyorsun.
Peki Ötekileştirişi söyleyişleri kullananların da farklı bağlamlarda kendilerinin ötekileştirildiğini de bir kenara not almak ister misin? Örneğin Kürt, Ermeni ve Rum olduğu için, Yahudi, roman, siyahi ve kadın olduğu için aşağılanan, ötekileştirilenleri bir düşün. Yeti farkına sahip olmak, tüm bu bağlamlarda seni hep en üst seviyede tutuyor. Ne şahane bir ayrıcalık değil mi? Ötekileştirme tutumundan hemen vazgeceğine dair herhangi bir mucize beklemiyorum senden. Sadece belki artık
bu söyleyişleri kullanırken, önce yüreğine, sonra da hayatına yeni ve ayrıştırıcı söylemler inşa etmemeni umut ediyorum. Bu satırları okuduktan sonra; söyleyişlerini yalnızca engellilik boyutuyla değil, diğer tüm ötekileştirişi bağlamlarda da kullandığın ötekileştirişi söyleyişleri bir listele ve kendi kendine söz ver. Her gün en az 2 yanlış kullanımın yerine yeni özgün ve ayrıştırmayan söyleyişler bulacağım diye. Unutma ayrıştırma ve ötekileştirme önce sözde başlar, sonra özde devam eder. Sözünün ve özünün bir olması duygularımla.
Sevgimle, Sevdamla.