“Uluslararası anlayış ve işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi; olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve yağmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlara renk, din, ırk ayrımı göstermeyen eşsiz bir devlet adamı, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu” olarak tanımlanmıştır Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Bu tanımlama ne cumhuriyet sevdalısı bizler, ne de iktidarın moda deyimi ile “CE-HA-PE” tarafından gelmiştir. Bu tanımlama doğrudan UNESCO tarafından yapılmıştır.
Bugüne bakıyoruz ve ne yazık ki yukarıdaki tanımlamaların tam tersi ile yönetilen egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunun unutturulmaya çalışıldığı bir Türkiye’de yaşadığımızı görüyoruz.
Nasıl mı?
Hadi gelin hep birlikte çok uzağa gitmeden millete bu egemenliğin nasıl unutturulmaya çalışıldığına bakalım:
- Dünyada en fazla kamu ihalesi alan ilk 10 şirketin 5’inin Türkiye’den olduğunu ve o şirketlerin Limak Holding, Cengiz Holding, Kolin Grup, Kalyon Grup ve MNG Holding olduğunu biliyor musunuz? Ayrıca “ahbap-çavuş” ilişkisi ile şirket sahiplerine 128 kez vergi affı uygulandığını da biliyor musunuz?
- Türkiye’nin gerçek sahibi, efendisi ve üreticisi olan köylünün çiftçinin Tarım Kredi Kooperatifi’nden faiz ve katılım katkı payı ile borcu katlanınca traktörleri haczedildi. Ama koskoca(!) Serdar Ortaç’ın kumar borcu 8 ay erteleniyor!
- Pandemi döneminde artan sorunlarla baş etmeye çalışan, hakkını arayan sağlık emekçileri özlük haklarını talep etmek için yaptıkları “alkışlı protesto” karşısında polisin saldırısına uğradı. Müdahale sonucunda ise Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Ali Karakoç ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ayşe Uğurlu, SES Ankara Şube Eş Başkanları ve Dev Sağlık-İş’lilerin de olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Sağlığımızı borçlu olduğumuz ve minnet duyulması gereken sağlık çalışanlarına özlük haklarının neden hâlâ verilmediğini açıklar mısınız?
- CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu için 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Neden mi? Fahrettin Altun’un evinin fotoğraflarını çekerek özel hayatın gizliliğini ihlale azmettirmiş! Sahi kimdir Fahrettin Altun? Kendileri “yandaş” bir bürokrat olurlar ve pardon, profesörlük unvanını da unutmayalım.
- Beykoz’daki villasından Karadağ’a sığınan ve yaptığı açıklamada “suçlu değilim ki kaçayım” diyen Sedat Peker’i; sonra Keskin Adliyesine “çakarlı” araçla giriş yapan Alaattin Çakıcı’yı saymıyorum bile. Sahi kim bunlar? Bunlar sadece organize suç örgütleri liderleri! Adı üstünde “organize suç örgütleri liderleri” ne zamandan beri hürmet görür oldu?
- Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ile Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu’nun saldırıya uğramasına ilişkin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin başdanışmanı Yıldıray Çiçek’in “üç yumruk için ortalığı ayağa kaldırıyorlar” şeklindeki yorumu, yumruklaşmayı normalleştiriyor anlaşılan. Fiskenin dahi şiddet sayılması gerekirken bu ne rahatlık!
- Yumruğun abartı gösterildiği bu ülkede 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunan suçluya sadece 4 yıl, 2 ay hapis cezası veriliyor. Adı lazım olmayan aynı suçlu, kızın babası ve amcasına kendisini dövdükleri için ayrı ayrı 500 lira maddi ve 10 bin lirası da manevi olmak üzere toplam 21 bin liralık tazminat davası açma pişkinliğini gösterebiliyor. Aklımda bu ahlaksızlıklara hangi zihniyetin cesaret verdiği gibi deli sorular uçuşuyor.
“Şu kapalı salonlarda Adana’da, Antalya’da, Bursa’da, Muğla’da bu salgına rağmen tıklım tıklım bu salonları haftanın başında oralarda buluşma ve buluşturmayı sağladığınız için sizlere çok teşekkür ediyorum” diyen Cumhurbaşkanı’na da ben sormak istiyorum:
“Şu salgına rağmen milleti tıklım tıklım toplama sevdası size pandemi gerçeğinden daha mı önemli geliyor?”
Türk Dans Sporları Federasyonu’nun 56 saatlik “bale antrenörlüğü” açması acaba hangi amcanın, dayının yeğenine yarayacaktır? Bale sanatının sporlaştırılma ayıbının yapıldığı bu ülkede daha nelere şaşırarak uyanacağız?
Hani uluslararası anlayış ve işbirliği?
Hani barış yolunda çaba?
Geçtim olağanüstü devrimlerden…
Müteahhitlerin “yap-işlet-devret”, ormanların “yak-pislet-devret” yağmacılığı, halka yapılan “onlar, bunlar, şunlar” ayrımcılığı nereye kadar?