Türkiye gibi ataerkil ve feodal bağlarını koparamamış, erkek egemen bir toplumda “kadın olmak” başlı başına zor zanaattır. Özgürlükleri için, her alanda kendini ispatlamak için erkeklere kıyasla çok daha büyük ve adaletsiz bir çaba içine girer kadınlar ülkemde. Hayatlarının her safhasında “var olabilmek için” erkeklerin vermediği bir mücadeleyi vermeleri gerekir. Bu başlı başına bir varoluş sorunsalıdır. “Ben de varım” demek için önlerine erkeklere kıyasla eşitsizlikçi bir biçimde konan tüm engelleri aşmak zorundadırlar kadınlar. Kadının sesi erkek egemen toplumda hep kısılmak istenir, ötekileştirilen, sırf cinsiyetinden ötürü türlü haksız genellemelerin mustaribi olan kadınlar, seslerini duyurmak için haykırmak zorundadırlar. Maalesef kadının sesi kendine yankılanır ve boşlukta asılı kalır çoğu kez.
Türkiye’de kadınlar hayatın onlara acımasızca dayattığı bir biçimde kamusal alanda kendilerini güvende hissetmeden yaşarlar; her an cinsel, fiziksel, sözlü tacizle burun burunadırlar. Toplu taşıma araçlarında bindiklerinde kendilerini kollarlar, kendi arabalarında bile trafikte sıkıştırılma tehdidini yaşarlar. Boş sokaklar ve gece tedirgin edicidir onlar için; arkalarından gelecek bir ayak sesi ile irkilirler, gölgelerden korkarlar, hızlı adımlarla evlerine varmaya çalışırlar; hava karardıktan sonra sokakta olmasının, tayt veya şort giymesinin hukuk sistemimizde tecavüzcü için hafifletici neden olduğu gerçeğini bilir kadınlar. Sadece cinsiyetinden ötürü kendini savunmak zorunda kalır kadın; giydiği kıyafet, yüksek sesle kahkaha atması, içkili bir mekânda eğlenmesi, erkek arkadaşının olması, boşanmış olması onun suçlanması için kâfidir. Erkeklere tanınan özgürlük alanlarının çoğunda var olamaz kadın. İslami doktrinine referansla erkeklerin şekillendirdiği hayat tarzı; kadının bedenine siyasi iktidarca yapılan müdahaleler, kadının evde oturmasını, sosyal hayata katılmamasını, sadece çocuk bakan bir birey olmasını dayatır. Kaç çocuk yapması gerektiğine, doğuramayacağı bir çocuğa hamile kaldığında ne yapacağına sistem karar vermektedir artık.
Erdal Atabek’in her şeyi özetleyen kitabının başlığı gibi “kadınlık bastırılmış, erkeklik kışkırtılmıştır”. Aile içi eğitim çocukluğundan beri erkeğin sırf cinsiyetinden ötürü aşırı övülmesi, kışkırtılması; kız çocuklarının edepli olmak uğruna benliklerinin baskıya alınması sürecidir.
Ülkemde her beş kadından biri okuma yazma bilmemekte ve eğitim gören yüz kadından sadece yüzde onikisi yükseköğrenim görmektedir. Kadın yükseköğrenim görüp iş sahibi olsa bile, erkek egemen iş dünyasında var olabilmesi zordur. Yükselmesi önündeki engeller yine belirgindir. Kendinden başarısız ve yeteneksiz erkekler yönetici konumuna gelirken, kadınların önü kesilir. İstisnalar dışında kadın, yüksek cam plazalarda hak ettiği konumda olmamasının mutsuzluğunu yaşar. Sesini çıkarırsa mobbinge uğrama ve işsiz kalma tehdidinin farkında olan kadın susar. İş yerinde erkek yöneticiler tarafından uygulanan mobbing ya da taciz her eğitim seviyesinden çalışan birçok kadının sorunsalıdır.
Kadının uğradığı bu haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında örgütlenmesi ve mücadele etmesi kadının varlık sorununu aşması için olmazsa olmazdır. Erkek şiddetine uğrayan, cinayete kurban giden, tecavüze uğrayan, haksızlıkların mağduru kadınlarımız için hep birlikte savaşmak zorundayız. Tecavüze uğrayan, cinayete kurban giden kadınlarımızın etek boyu, o saatte orada ne işi olduğu 21. yüzyıl Türkiye’sinde artık konuşulmamalı.
Her gün kadınların erkek şiddetine maruz kaldığı, öldürüldüğü, cinsel saldırıya uğradığı, eşit emeğe eşit ücret alamadığı, hak ettiği iş pozisyonuna gelemediği, cinsiyetinden ötürü aşağılayıcı söylemlerle mağdur edildiği bir toplumda yaşamanın ağırlığını ve mutsuzluğunu hissettim hayatım boyunca. Çözüm kadının direngen ve güçlü yapısıyla bu haksızlıklarla mücadele etmesi, mücadele edenlere destek vermesi, örgütlü güce inanması ve korkmadan sesini yükseltmesinden geçiyor. En azından gelecek nesillerin, ülkemiz çocuklarının aynı sorunları yaşamasını istemiyorsak, bu düzeni değiştirmek istiyorsak bugünden tezi yok kadın hakları için savaşmaya başlamalıyız. Hiçbir hak hiçbir kimseye mücadele ve emek olmadan altın tepside hediye edilmiyor. Kadının olduğu yerde güç, mücadele, emek ve umut var. Buna her zaman inandım. Bilinçlenen ve örgütlü mücadele eden kadınlar kendi haklarını kendileri kazanacaklar. Benim hala umudum var. Çünkü kadının, gücüne, azmine, zekasına ve istediğinde her şeyi yapmaya muktedir olduğuna inancım sonsuz.