Araf… İki arada bir deredelik hali… Hiçbir yere ait değilsindir arafta kalmışsan. Ne oralısındır ne buralı… Eşiktesindir. Bizler de bu hallerle tanımladığım gibi “arafta kalmış” bir toplum olmanın sancılarını yaşıyoruz. Coğrafi anlamda olduğu gibi felsefi anlamda da Doğu ve Batı arasında bir geçiş noktasında konumlanmışız. Doğu için Batı’ya açılan kapı; Batı’nın başladığı yer, Batı içinse Doğu’nun bitişi… Ne tam olarak Doğu’ya aitiz ne de Batı’ya… Bir kapının eşiğinde konumlanmış olma durumu, arada kalmışlık hissiyatı toplumsal kolektif hafızalarımızı şekillendirirken, kendi bireysel tarihimizde de izler bırakıyor. Düşüncelerimizi biçimlendiren yaşanmışlıklar aynı zamanda da hayatımızı ve deneyimlerimizi şekillendiriyor. Söz konusu kendimizi sevmek olunca Batı ve Doğu felsefeleri bu kavrama farklı yaklaşıyorlar. Kendimizi her şeyin ötesinde sevmeli miyiz yoksa bu bencillik, bir üst düzeyde narsisizm nedeni mi?
Jeremy Bentham ve James Mill tarafından geliştirilen bir ahlak ve siyaset felsefesi olan faydacılık, kapitalizmin siyasal düşüncesi ve felsefi doktrinini oluşturan en önemli felsefe akımlarından biridir. Faydacılığın birinci ilkesi “En Büyük Mutluluk İlkesi” dir. Faydacılık Bentham’ın terimleri ile toplumsal yaşamın her alanında “En Büyük Sayının En Büyük Mutluğu İlkesi” ne dayanmaktadır. Ona göre her mutlulukta iki koşul vardır. En doğru davranış; en büyük erdem, hazzı en fazla çoğaltan davranış ya da erdemdir. Bu ise mutluluğu en çok paylaştırandır. İnsan kendi mutluluğunu arar ve aramalıdır. Eğer insan başkalarının mutluluğunu kendisininkinden fazla sevseydi çok olumsuz sonuçlar doğardı. Bu yaklaşıma göre, başkalarına mutluluk sağlamak için kendi mutluluğundan vazgeçmek normal bir davranış değildir. Haz/zevk iyidir, elem/acı kötüdür. Yasa yapıcılar olabildiğince çok kişiye olabildiğince çok mutluluk sağlamalıdır. İnsan “Homo Economicus” denen insan modeline dayanan bu görüşte “yarar ve kazanç” arayışındadır. İnsan davranışını bu güdünün yönlendirdiği varsayılmaktadır. Faydacı ya da hazcı yaklaşım bugün hala etkinliğini sürdürmektedir.
Kendini sevmek ile ilgili sorumuza geri dönersek, kendini sevmek “başkalarını da sevmek” için “bir ön koşul mudur” yoksa ileri kertede narsisizme neden olabilecek bir bencillik hali midir? Doğu felsefesinde “ben” kelimesi ile bireysel egoların tatmini, kendi kendini beğenmişlik olarak olumlanan bir durum değildir. İnsanda tevazu, başkasının mutluluğu için kendi mutluluğundan vazgeçebilme yetisi Bentham’ın tam aksine Doğu felsefesinde yüceltilir. Hedonist felsefe ve narsisizm ile kurulan ilişki, Doğu felsefesi pratiğinde insanın kendini çok sevmesi olarak algılanır ve onaylanmaz. Böyle kişiler bencil, benmerkezci, kendini beğenmiş kişiler olarak tanımlanır. Narsisizmde olduğu gibi; sudaki yansımasına âşık olup, ona kavuşmak için suya düşen ve boğularak ölen Narkissos’un mitinde olduğu gibi kendini çok beğenmişlik halinin getirdiği son ölümdür. Kendini sevmenin başkalarını da sevmek için olmazsa olmaz bir koşul olarak yorumlanmasıyla, bencillik olarak reddedilmesi arasındaki uçurum; farkında olalım olmayalım düşünsel ve hissi dünyamızda gelgitler yaratır. Ünlü filozof Epikuros’un öğretisinde yaşamın temel amacı haza ve mutluluğa ulaşmaktır. Budizm’de ise tutkulardan ve içgüdüsel dürtülerden arınmak gerekmektedir. Doğal bir hayat yaşamak mutlu olmanın temelidir.
Doğu ve Batı felsefeleri arasındaki temel fark Batı’nın bireyciliği, Doğu’nun kolektivizmidir. Batı medeniyeti bireysel olup, yaşamın anlamını kendini merkeze yerleştirerek şimdiyi ve buradayı anlamaya çalışırken Doğu felsefesi sahte ben konseptinden kurtulmaya çalışır ve topluma odaklanır. Mutluluğu istek ve tutkuların yok olmasında bulur. Doğu felsefesi “faziletle” gelişir. Farklılık özetle Batı’nın “Ben” i ve Doğu’nun “Biz” idir. Doğu felsefesi yaşamın anlamı üzerine düşünme ve varlığın özündeki gerçeğe ulaşma çabasıdır.
Toplumsal bir varlık olan insan için aidiyet çok önemlidir. Kendini aidiyetleri üzerinden tanımlar. Bir fizik kanunu kadar net bir şekilde, bireysel olan her şey toplumsal olana evrilir. Temelde bireyin mutluluğu toplumun mutluluğuna yol açan anahtarlardan biridir, bunun tam aksi de geçerlidir; toplumsal mutluluk bireyin mutluluğunu önceller. Bizim toplumumuz ise ne Doğulu ne de Batılı olmanın olumsuzluklarını “arada kalmışlık hissiyatı” ile yaşamaktadır. Bireysel tarihimizin izdüşümü olan bu hiçbir yere tam olarak ait olamama durumu, toplumsal mutsuzluğumuzun da kilidi durumundadır. Bu arada kalmışlık halini ve aidiyet sorununu kendi avantajına dönüştürmeyi başarabilen; iki ana felsefede tanımlanan erdemler üzerinden kendine özgülük temelinde yeni bir varoluş modelini yaratmayı başarabilen toplumumuz ancak gerçek aidiyeti ve mutluluğu yaşayarak, arafta kalmaktan kurtulabilecektir.
Araf… İki arada bir deredelik hali… Hiçbir yere ait değilsindir arafta kalmışsan. Ne oralısındır ne buralı… Eşiktesindir. Bizler de bu hallerle tanımladığım gibi “arafta kalmış” bir toplum olmanın sancılarını yaşıyoruz. Coğrafi anlamda olduğu gibi felsefi anlamda da Doğu ve Batı arasında bir geçiş noktasında konumlanmışız. Doğu için Batı’ya açılan kapı; Batı’nın başladığı yer, Batı içinse Doğu’nun bitişi… Ne tam olarak Doğu’ya aitiz ne de Batı’ya… Bir kapının eşiğinde konumlanmış olma durumu, arada kalmışlık hissiyatı toplumsal kolektif hafızalarımızı şekillendirirken, kendi bireysel tarihimizde de izler bırakıyor. Düşüncelerimizi biçimlendiren yaşanmışlıklar aynı zamanda da hayatımızı ve deneyimlerimizi şekillendiriyor. Söz konusu kendimizi sevmek olunca Batı ve Doğu felsefeleri bu kavrama farklı yaklaşıyorlar. Kendimizi her şeyin ötesinde sevmeli miyiz yoksa bu bencillik, bir üst düzeyde narsisizm nedeni mi?
Jeremy Bentham ve James Mill tarafından geliştirilen bir ahlak ve siyaset felsefesi olan faydacılık, kapitalizmin siyasal düşüncesi ve felsefi doktrinini oluşturan en önemli felsefe akımlarından biridir. Faydacılığın birinci ilkesi “En Büyük Mutluluk İlkesi” dir. Faydacılık Bentham’ın terimleri ile toplumsal yaşamın her alanında “En Büyük Sayının En Büyük Mutluğu İlkesi” ne dayanmaktadır. Ona göre her mutlulukta iki koşul vardır. En doğru davranış; en büyük erdem, hazzı en fazla çoğaltan davranış ya da erdemdir. Bu ise mutluluğu en çok paylaştırandır. İnsan kendi mutluluğunu arar ve aramalıdır. Eğer insan başkalarının mutluluğunu kendisininkinden fazla sevseydi çok olumsuz sonuçlar doğardı. Bu yaklaşıma göre, başkalarına mutluluk sağlamak için kendi mutluluğundan vazgeçmek normal bir davranış değildir. Haz/zevk iyidir, elem/acı kötüdür. Yasa yapıcılar olabildiğince çok kişiye olabildiğince çok mutluluk sağlamalıdır. İnsan “Homo Economicus” denen insan modeline dayanan bu görüşte “yarar ve kazanç” arayışındadır. İnsan davranışını bu güdünün yönlendirdiği varsayılmaktadır. Faydacı ya da hazcı yaklaşım bugün hala etkinliğini sürdürmektedir.
Kendini sevmek ile ilgili sorumuza geri dönersek, kendini sevmek “başkalarını da sevmek” için “bir ön koşul mudur” yoksa ileri kertede narsisizme neden olabilecek bir bencillik hali midir? Doğu felsefesinde “ben” kelimesi ile bireysel egoların tatmini, kendi kendini beğenmişlik olarak olumlanan bir durum değildir. İnsanda tevazu, başkasının mutluluğu için kendi mutluluğundan vazgeçebilme yetisi Bentham’ın tam aksine Doğu felsefesinde yüceltilir. Hedonist felsefe ve narsisizm ile kurulan ilişki, Doğu felsefesi pratiğinde insanın kendini çok sevmesi olarak algılanır ve onaylanmaz. Böyle kişiler bencil, benmerkezci, kendini beğenmiş kişiler olarak tanımlanır. Narsisizmde olduğu gibi; sudaki yansımasına âşık olup, ona kavuşmak için suya düşen ve boğularak ölen Narkissos’un mitinde olduğu gibi kendini çok beğenmişlik halinin getirdiği son ölümdür. Kendini sevmenin başkalarını da sevmek için olmazsa olmaz bir koşul olarak yorumlanmasıyla, bencillik olarak reddedilmesi arasındaki uçurum; farkında olalım olmayalım düşünsel ve hissi dünyamızda gelgitler yaratır. Ünlü filozof Epikuros’un öğretisinde yaşamın temel amacı haza ve mutluluğa ulaşmaktır. Budizm’de ise tutkulardan ve içgüdüsel dürtülerden arınmak gerekmektedir. Doğal bir hayat yaşamak mutlu olmanın temelidir.
Doğu ve Batı felsefeleri arasındaki temel fark Batı’nın bireyciliği, Doğu’nun kolektivizmidir. Batı medeniyeti bireysel olup, yaşamın anlamını kendini merkeze yerleştirerek şimdiyi ve buradayı anlamaya çalışırken Doğu felsefesi sahte ben konseptinden kurtulmaya çalışır ve topluma odaklanır. Mutluluğu istek ve tutkuların yok olmasında bulur. Doğu felsefesi “faziletle” gelişir. Farklılık özetle Batı’nın “Ben” i ve Doğu’nun “Biz” idir. Doğu felsefesi yaşamın anlamı üzerine düşünme ve varlığın özündeki gerçeğe ulaşma çabasıdır.
Toplumsal bir varlık olan insan için aidiyet çok önemlidir. Kendini aidiyetleri üzerinden tanımlar. Bir fizik kanunu kadar net bir şekilde, bireysel olan her şey toplumsal olana evrilir. Temelde bireyin mutluluğu toplumun mutluluğuna yol açan anahtarlardan biridir, bunun tam aksi de geçerlidir; toplumsal mutluluk bireyin mutluluğunu önceller. Bizim toplumumuz ise ne Doğulu ne de Batılı olmanın olumsuzluklarını “arada kalmışlık hissiyatı” ile yaşamaktadır. Bireysel tarihimizin izdüşümü olan bu hiçbir yere tam olarak ait olamama durumu, toplumsal mutsuzluğumuzun da kilidi durumundadır. Bu arada kalmışlık halini ve aidiyet sorununu kendi avantajına dönüştürmeyi başarabilen; iki ana felsefede tanımlanan erdemler üzerinden kendine özgülük temelinde yeni bir varoluş modelini yaratmayı başarabilen toplumumuz ancak gerçek aidiyeti ve mutluluğu yaşayarak, arafta kalmaktan kurtulabilecektir.