Sanat toplumların can damarıdır. Sanata verilen değerler o ülkeleri ileri seviyeye taşır. Çünkü sanat toplumun aynasıdır.
Sanat toplumların acılarını, sevinçlerini anlatır.
Aydan Baktır, çocukken içindeki sanatsal nüveyi adım adım büyütüyor, resim sanatıyla topluma mesajlar veriyor. Baktır kendi deyimiyle “Hamdım Piştim diyemem” sözleriyle gerçek bir sanatçı kimliğini gösteriyor. Aydan Baktır ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi beğenerek okuyacağınızı umuyoruz. İyi okumalar.
Resimle olan ilginiz ne zaman, nasıl başladı?
Sanatsever ve kişinin kabiliyetlerinin gelişmesini önemseyen bir aileden geliyorum. Ablam Nuran Terzioğlu da yurt dışında sanat eğitimi almış, Türkiye’nin önemli küratörlerinden biridir. Ben çocukluğumdan beri özellikle daha farklı bir yol izledim. Şöyle ki oturduğumuz mahalleye ve arkadaşlarıma kukla tiyatroları tasarlar, oyuncaklarımı kendim yapar, o zamanlar moda olan kâğıt bebeklerin elbiselerini yaratır ve arkadaşlarımla paylaşırdım.
Dolayısıyla sadece bir kâğıdın üzerine çizmek değildi benim ki… Bir anlamda başka insanların da ürettiklerimden faydalanmalarına ve keyif duymalarına çalışırdım.
Resim yaparken yaşadığınız duygularınızı ve ne hissettiklerinizi anlatır mısınız?
Akademi mezunuyum. Okulumdan 5 yıl sanat, resim, görsel sanat özellikle de yüksek grafik lisans eğitimi alarak mezun oldum. Mimar Sinan Üniversitesinde resim atölyelerinde çalıştım; grafik eğitiminin yanısıra diğer tüm disiplinlerde de eğitim gördüm.
Akademi dünyasından mezuniyet sonrası eğitim, bir anlamda kendi becerilerinizi günün sanat anlayışı ve geçmişin birikimleriyle taçlandırmaktan geçer. Bir zaman sonra da kendi stilimi, kendi yolumu çizerken; şunu gözlemledim: İnsan bir anlamda öz çizgisini bir takım süreçlerden ve çilelerden özellikle süregelen eğitimden geçerek olgunlaştırabiliyor.
Resim benim hayallerimi gerçekleştirdiğim, başka bir dünya kurduğum ve o dünyanın içindeyken bir meditasyon gibi farklı şeyler düşündüğüm, hayatın diğer kötü-iyi ne varsa unutup, tamamen anı yaşadığım bir zaman dilimidir. Resim yaptığım zamanlarda sadece resimle meşgulüm. Resim ya da çizme eylemi insanı yalnızca o yaşadığınız an’a bağlandığınız bir başka evrene taşır. Öncelikleriniz değişir; o gün bir derdiniz varsa bile unutulur çünkü asıl meseleniz içinizdeki renklerle, boyalarla oluşturduğunuz sizin hayalinizdeki resimi tuvale, kâğıda ya da herhangi bir malzemeye aktarabilmektir. Dolayısıyla bu süreçte farklı duygular hissedilir. İşte bütün görsel sanatçılar bu süreci içlerindeki bir meseleyi aktarmak için kullanırlar.
Çünkü her sanatçının zaman zaman hayatla ilgili söyleyecek bir sözü muhakkak vardır. Resim sanatçının kendi lisanıdır. Yaşamaya dair, olanlara dair söyleyecekleri sözleri kendi yorumlarıyla ifade etmesidir. Bizlerin dili, konuştuğumuz sözcüklerden ibaret değildir, görsel sanatlar kişiye 2nci/3ncü dil gibi öğretilir ve geliştirilir.
Çocukluk döneminden sonra resim sanatına olan ilginiz size ne düşündürdü?
Çocukluğumdan itibaren resme ve çizmeye ilgim vardı. İlgi olmadan hiçbir zaman eğilim olmuyor. İlk heveslerin dışında daha sonra kişinin kendini bu konularda gelişmeye açması lazım. Aile de burada etkin rol almakta. Onlar sizi teşvik ettikçe iştahınız artıyor. Ben Robert Kolej’den sonra daha farkı bir eğitim yapmayı tasarlarken, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisini seçtim. Bugünkü ismiyle Mimar Sinan Akademisi’nden 1982 yılında da mezun oldum. Mezuniyette nispeten daha hamdım şimdi ise hala piştim diyemem. Ama en azından sanat adına kendi lisanımı oluşturmak için kendime yeni bir tipografi yarattığımız söyleyebilirim. Yani kendi lisanımın kendi alfabesini bir anlamda çözdüğüme inanıyorum. O alfabe her zaman daha çok gelişecek. O lisanın içine yeni sözcükler katılacak, farklı amaçlar, farklı meseleler halledilmeye çalışılacak. Çünkü bir insanın kelime hazinesi nasıl gelişirse, kendi sanatı da o anlamda gelişiyor. Siz kendi lisanınızı geliştirdiğinizi biliyorsunuz, aklınızı/emeğinizi/ruhunuzu bu lisana katıyorsunuz. Hatta “bu resmi, sanat duygumu, renklerimi nasıl aktarırım, insanların dünyalarını nasıl zenginleştirir, onları renklerle nasıl tanıştırım, kendi çizgimle onların enerjilerini nasıl yükseltirim” diye içinizdeki sesler sizi çağırıyor. Son yıllarda biliyorsunuz Art Theraphy adı altında resmin ve sanatın insanı iyileştiren gücü anlatılıyor. Yeni psikolojik eğitimlerde içsel iyileşme ve kişisel gelişim yolu sanattan geçiyor. Ruhlarının iyileşmesi, daha dingin olmaları, daha kendileriyle barışık olmalarının yanı sıra dünya barışının yolu da sanattan geçiyor.
Dünya genelinde ve ülkemizde resim sanatına olan ilgi size göre yeterli mi?
Hayatta hiçbir zaman “yeterli ya da artık gelinecek son nokta budur, fazlasına gerek yok gibi” düşünmedim. Benim rahmetli babamın dediği gibi “dünya hep iyiye gider” her ne kadar yoksulluk/yoksunluk/açlık/savaşlar/zorluklar/iklim krizleri/kadın erkek fırsat eşitsizlikleri, dünyanın her yerinde görünen adaletsizlik olsa da. Mutlaka çok sorunumuz var ama yine de insanların gelişimiyle birlikte dünyanın daha iyi bir yere gideceğini düşünüyorum. O yüzden sanatın yeterliliği diye bir kavram olmaz, olamaz. Bizlerin hiçbir zaman hamdım/piştim oldum diyemeyeceğimiz bir boyut burası… Siz hep pişmektesiniz. Çünkü yanmadan insan insan olamıyor, sanatçı hiç olmuyor.
Atatürk’ün dediği gibi “her şey olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız ” . Aslında baktığımız zaman sanatçı olmak ayrı bir sorumluluk istiyor. Kendinizi hiçbir zaman gelişmeye kapatmamanız, dünya ile bağlarınızı koparmamanız ve her şeyi takip etmeniz gerekiyor. Çünkü artık bulunduğumuz iletişim çağında her gün binlerce mesaj alıyoruz, her gün binlerce görsel görüyoruz. İnternet dünyasının açtığı büyük kapıların içinden geçiyoruz. Bu büyülü mecra farkındalığınızı arttırıyor, dünya birikimini de yakalayabilmek için sürekli ve sürekli araştırmanız, etrafınızda olup bitenlerden haberdar olmanız gerekiyor. Ulaşabildiklerimize baktığımızda internet öncesi ve internet sonrası olarak dünya şimdiden ikiye ayrıldı, internetin bir milat olduğunu düşünüyorum. İnsanların iletişimi ve bunları paylaşılması artıkça Sanatçı’nın arayışı yeterliliği olmayan, bitmez tükenmez bir yol.
Resim sanatı topluma ne gibi mesajlar vermeli?
Resim sanatı benim size dediğim gibi bir dil biçimidir. Bu dilde ne gibi mesajlar vermek istiyorsanız, onu kullanabilirsiniz. Sözcükleriniz sizin görsel ifade biçiminizdir. Fırça vuruşlarınızdan tutun renklerinize, desene ve dokulara dair tümü sizin evreni tanımlamanızdır. Manzara resmi yapıyorsanız manzaranın sizin gözlerinizde ne ifade ettiğini, sizin fırçanızdan nasıl çıktığı önemlidir. Eğer kavramsal sanat gerçekleştiriyorsanız o kavramın ifadelendirilmesi önem taşır. Biz tüm sanatçılar kendi adımıza topluma nelerin mesajını vereceksek, bunu kendi sanatsal üsluplarımızla belirliyoruz. Nasıl bir lisanı düzgün konuşuyorsak, ya da doğru konuşmak bizim için bir anlam ifade ediyorsa; görsel sanatlarda da kullandığımız dilin bir anlam ifade etmesi, bunun da bir şekilde kendimizce anlamlandırılması gerekiyor. Çünkü insan, hayatının temel içgüdüsünde yaşamın ve varlığının anlamını arar. Felsefe de bu arayış için gereklidir. Felsefi eğitim veren ya da eğitimini alan toplumlar milattan önceki yıllarda bile insanın varoluşu, gerçekliği üzerine düşünmüşlerdir. İnsanın gerçekliği sürekli kendini araması, kendini keşfetmesi üzerinedir.
Aynı şekilde de görsel sanatlar da insanın kendini keşfidir. Kendi yolculuğu içinde neler yaptığını, neler yapması gerektiğini, hayallerini, o yolculuğun içinde kendi değişik sinemalarını, kendi ruh hallerini yansıtma biçimidir. Dolayısıyla bunlar topluma bir mesaj olarak değil de bir öngörü olarak sunulur. Bir hayaller bütünü olarak yansıtılır. Bu hayaller bütününün içinde izleyenleriniz bir mana/anlam çıkartılabiliyorsa ‘ne kadar güzel, bu eseri yaşarken gördüm’ dedirtebiliyorsanız o zaman başarılısınız demektir. Söz gelimi bir resme/portreye baktınız. O portredeki hüznü, sevinci, ifadeleri, anlamı kendi içinizde hissettiğiniz zaman başka bir duyguyla dolarsınız. O hissiyat belki bir mesaj değildir ama iyiliğin ve hissiyatın iletilmesi, anlamın kavranması, başka insanlarla empati kurmanın yolunun gösterilmesi önemlidir. Bu ifade biçimi sanatı ve resmi kendinizce en doğru kullandığınız zaman gerçekten kendiniz için de, yaşadığınız toplum için de bir armağan yaratmış olursunuz.
Siz resimlerinizde ne anlatıyorsunuz?
Ben soyut resim çalışıyorum. Figüratif desenler de kullandığım oluyor. Soyut çalışmamın nedeni ise insanlara rengin enerjisini yansıtmak istemem. Her renkte bir enerji boyutu var. İnsanın da bitmez/tükenmez bir enerji olduğuna ve bu dünyada aslında her maddenin bir enerji taşıdığına inanıyorum. Enerjilerin dağılarak birbirimizle iletişimi kolaylaştırdığını varsayıyorum. Enerjinin daha pozitif, daha iyi olması için biz sanatçılara görev düşüyor. Enerjimizi ne kadar yükseltirsek o kadar hayata bağlanır, üretkenliğimiz artar, var oluşumuzun bir nedeni, bir anlamı olur. Ben de resimlerimi yaparken renklerin enerjisinin insanlara geçmesi için çalışıyorum. Renklerin insanlara iyi geleceğine, onlara şifa vereceğine, daha güzel bir dünya yaratabileceğinin gösterilmesini istiyorum.
Ülkemizde açtığınız sergiler sizi tatmin ediyor mu?
Ülkemizde açtığım sergiler beni tatmin ediyor. Ressamlığın yanı sıra bir reklam ajansım var. Şimdi resimlerim aracılığıyla bir kadın girişimci olarak yeni bir projeye başlıyorum. Bu projenin de çok verimli olacağına inanıyorum. Renkleri seven herkese ulaşılabilir olmak projemin ana mottosu. Sosyal medyanın sizi tanıtma, eserlerinizi gösterme ve daha geniş kitlelere ulaşma anlamında sergi/galerilerin yerini aldığını düşünüyorum. Bu mecralar bizim sergi alanımız, iletişimimizi yaptığımız, lisanımızı konuşturduğumuz yeni alanlar. Yenidünya artık mekân sergileriyle değil de, daha çok insana söylemek istediğiniz kendi lisanınızla anlattığınız buluşma noktalarında şekillenecek. Farklı medyalar, farklı mecralar olacak. Özellikle dijital dünyada tüm sanatçıları bir serüven olarak bekliyor.
Ülkemizde yeteri kadar kadın ressam var mı? Kadın ressamların daha fazla çoğalması için neler yapılabilir?
Ülkemizde aslında kadın-erkek arasında yüksek oranda fırsat eşitsizliği var. Cumhuriyet’le birlikte 100 yıllık süreçte ya da tanzimatla birlikte başlayan yenileşme süreçleri haricinde görsel sanatlarda kadınların yeteri kadar var olmadıklarını görüyoruz. Bir de kadına yüklenen ev işi, anne olma vs. konuları da düşünüldüğünde bohem bir yaşam tarzı olarak algılanan resim ve görsel sanatlar dünyası kadınlar için hala henüz yeterli potansiyeli yaratamadı. Ama kadın belki de en üretken ressam, çünkü nasıl doğa anaç ise kadın da anneliği ile, doğurganlığı ile her zaman yeni fikirler, yeni üretimler yapıyor. Örneğin daha çok kadınlar tarafından üretilen halı sanatına da baktığınız zaman, aslında gerçek ressamların onlar olduğunu görüyoruz; kadınlar acılarını, emeklerini, renklerini dokumalarına ilmik ilmik katmışlar. Biz bir el dokumasına baktığımız zaman sadece bir doku görmüyoruz kadının emeği, gücü, zevkini ve iç dünyasını da algılıyoruz. Sanat adeta kadınlara içten/doğuştan gelen bir kabiliyet olarak sunulmuş. Kadının her zaman koruma, yeniden yaratmayı temsil eden dişi enerjisiyle kadın sanatçıların daha büyük bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum.
TBMM Kadın Ressamları Milletvekili olarak alması meclise katkı sağlar mı?
Tabii ki sağlar; parlamentoya ve topluma yeni bir göz, yeni bir anlayış, yeni bir birikim getirir. Kadın gözü ülke yönetimde olduğu takdirde (bugün Cumhurbaşkanı bile bir kadın olsa) çok daha fazla şey değişir. Bir evi en iyi nasıl kadın yönetiyorsa, bir ülkeyi de Finlandiya örneğinde gördüğünüz gibi kadınlar yönetirse çok daha olumlu sonuçlar alınacağı aşikârdır.
Ülkemizde Kobi gibi zaman zaman teşvikler veriliyor, resim sanatına da böyle destekler verilmeli mi?
Bence mutlaka verilmeli ve özellikle fırsat eşitliği bağlamında kadın sanatçılar desteklenmeli. Ayrıca geleceğin kadın sanatçıları için ehil ellerde iyi bir eğitim planlamasının gerçekleştirilmesinde yarar var. Çünkü bu bir nevi yeni bir lisan öğrenmek gibi, dilin temel taşlarını güzel öğrenirseniz güzel kullanır, kendinizi güzel anlatır, karşı tarafça da doğru anlaşılırsınız. Öğrenemezseniz yanlış telaffuzlar, şiveler veya vurgularla yanlış konuşur, yanlış anlaşılırsınız. Görsel sanatlara destekler her sektörde verilmeli, öğrencileri de öğretmenlik dışında başka mesleklerde de yönetimde, idari alanlarda ve hatta üretim alanlarında farklı bakış açıları getirmeleri için şirketlerin yönetim kurullarında yer almalı…
Size göre dünyada ve ülkemizde beğendiğiniz ressamlar kimlerdir?
Bu en zor soru çünkü bu soruya cevap verirsem sayfalar yetmez, eksik yazarsam da gönlüm hoşlanmaz. Benim için tek vazgeçilmez sanatçı derseniz Vincent Van Gogh, bu sanat dışında Leonardo Da Vinci benim ilham perim. Ben aynı zamanda akademimizin kurucusu Osman Hamdi Bey’i de buradan saygıyla anıyorum.
Sizin resim sanatında örnek aldığınız ressamlar kimlerdir?
Örnek aldığımız ressamları saymak yerine hepimiz dünyayı takip etmek, yenilikleri incelemek ve bunları kendi sanatsal lisanımızla birleştirmek zorundayız. Bu nedenle antenlerimizi açık tutup, herkesi inceleyip, feyz almak gerekiyor. Şu anda örneğin Refik Anadol Türkiye için Google sponsorluğunda çok farklı şeyler üretiyor. Bu çok kıvanç verici, Türk sanatçılardan Venedik Bienali’nde Halil Altındere’nin onur sanatçısı seçilmesi bizi gururlandırıyor. Dünyada bizim ismimizi sanat anlamında da taçlandıran kişiler, dolayısıyla bu insanlar bize ışık oluyorlar, ışık olmaya da devam edecekler. Bizler de bu kâinata güzel sanatlar alanında bir küçük yıldız kadar ışık bırakabilirsek ne mutlu; ben ismim Aydan olduğu için kendime hep Ay’la bir bağlantı kurdum. Nasıl ki Ay bize her akşam (ister hilal, ister dolunay) bir gece ışığı yansıtıyorsa sanatçıların da eserleriyle gecelerin ışığı olması çok değerli. Yazımı bir latince sözlük olan “post tenebras lux, karanlıktan aydınlığa” sanatla diyerek bitiriyorum.