UNDP’nin yeni raporuna göre, yıllardır sürekli artan kalkınmaya rağmen, insanlarda güvensizlik duygusu büyüyor; bu nedenle, dayanışma ve kalkınma çabalarını yeniden odaklandırma çağrıları yapılıyor.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından bugün yayımlanan insan güvenliği raporuna göre, küresel kalkınmanın ilerlemesi otomatik olarak insanlarda daha yüksek güvenlik duygusu yaratmıyor.
“Antroposen’de İnsan Güvenliğine Yönelik Yeni Tehditler” başlıklı rapordaki yeni veriler ve analizlere göre, yıllardır elde edilen kalkınma başarılarına rağmen, insanların güvenlik ve güvence duyguları, en varlıklı ülkeler dahil olmak üzere hemen hemen her ülkede düşük düzeyde seyrediyor. Sağlık, varlık ve eğitim bakımından en üst düzeylerde olan insanların bile bir kısmı, 10 yıl öncesine göre daha çok kaygı duyduklarını ifade ediyor.
Kalkınma ile algılanan güvenlik duygusu arasındaki bu kopukluğu gidermek için, rapor, sınırlar ötesinde daha sıkı dayanışma ve insanların yokluk, korku, kaygı ve aşağılanma olmadan yaşamalarını sağlayacak biçimde kalkınmaya yeni yaklaşım çağrısı yapıyor.
“Küresel zenginliğin tüm zamanların en yüksek düzeyinde olmasına rağmen, insanların çoğunluğu gelecek hakkında kaygı duyuyor ve küresel salgın bu duyguları muhtemelen daha da şiddetlendirdi” diyen UNDP Başkanı Achim Steiner, “Sınırsız ekonomik büyüme çabamızla, bir yandan doğal dünyayı yok ediyoruz, diğer yandan ülkelerin içinde ve aralarında eşitsizlikleri artırıyoruz. Toplumların ağır stres altında olduklarını gösteren işaretleri fark etmek ve ilerlemenin gerçekte ne anlama geldiğini yeniden tanımlamak gerekiyor. Herkes için yeni sürdürülebilir olanaklar içerecek biçimde gezegenimizi koruma ve restore etme hedefine odaklanan, amaca uygun bir kalkınma modeline ihtiyacımız var.” şeklinde konuştu.
Harekete geçme zorunluluğu hiçbir zaman bu derece aşikar olmamıştı, çünkü yeni bulgulara göre COVID-19 nedeniyle dünyada doğuşta beklenen yaşam süresi peş peşe iki yıldır düşüyor, genel insani gelişme ölçüleri de aşağı yönde seyrediyor. Dahası, iklim değişikliği muhtemelen dünyanın her yerinde önde gelen ölüm nedenlerinden birisi haline gelecek. Emisyonlar orta düzeyde azaltılsa dahi, bu yüzyılın sonuna kadar sıcaklık değişiklikleri nedeniyle 40 milyon kadar insan ölebilecek.
Rapor, son yıllarda evrilerek daha da ön plana çıkan tehditleri de inceliyor: Dijital teknolojiler, eşitsizlikler, çatışmalardan kaynaklanan tehditler, sağlık sistemlerinin COVID-19 küresel salgını gibi yeni zorlukları aşma yeteneği gibi.
Rapora göre, bu tehditlerin ele alınması politika yapıcıların koruma, güçlendirme ve dayanışmayı birlikte ele almalarını gerektiriyor, böylece insan güvenliği, gezegene ilişkin düşünceler ve insani gelişme birbirleri aleyhine değil, aynı doğrultuda işleyebilsinler. Yani, bir sorunun çözümü, başka sorunların ağırlaşmasına yol açmamalı.
BM Genel Sekreter Yardımcısı ve UNDP Kriz Bürosu Direktörü Asako Okai, “Raporda vurgulanan uygulamaya dönük eylemin temel ögesi, ortak güvenlik fikrine dayanan daha geniş küresel dayanışma duygusu yaratmaktır. Ortak güvenlik anlayışına göre, ancak ve ancak birbirine komşu toplumlar güvende olduğu sürece bir toplum kendini güvende hisseder. Yaşadığımız küresel salgında bunu fazlasıyla açık biçimde gördük. Ülkeler, Koronavirüsün sınırlardan geçen yeni mutasyonlarını önlemeyi başaramadı.” şeklinde konuştu.
Rapor ayrıca, güven düzeyinin azalışı ile güvende hissetmeme arasındaki güçlü ilişkiyi de ortaya koyuyor. Algılanan insan güvensizliği yüksek olan bireylerin başka insanları güvenilir bulma olasılığı üç kat daha düşük.
Raporun diğer bazı yeni bulguları şöyle:
- Gelişmişlik düzeyi daha yüksek olan ülkeler, gezegensel baskılardan daha çok yararlanıyor ve sonuçlarına daha az katlanıyor; bu da, iklim değişikliğinin eşitsizlikleri nasıl daha da artırdığını ortaya koyuyor.
- Yaklaşık 1,2 milyar insan çatışmalardan etkilenen bölgelerde yaşıyor, bunların yaklaşık yarısı (560 milyon) ise, kırılgan olarak değerlendirilmeyen ülkelerde; bu da, hangi ülkelerin çatışmalar karşısında en kırılgan olduğuna ilişkin geleneksel görüşleri gözden geçirmemiz gerektiğine işaret ediyor.
- 2021 yılında tarihteki en yüksek GSYH düzeyine ulaşılmasına ve COVID-19 aşılarının birtakım ülkelerde daha ulaşılabilir olmasına rağmen, dünyada beklenen yaşam süresi peş peşe iki yıldır düşüyor: COVID öncesi döneme göre ortalama 1,5 yıl azaldı.
- Ülkeler arasında sağlık sistemleri bakımından büyük ve gittikçe açılan farklar var. Raporun yeni Evrensel Sağlık Güvencesi Endeksi’ne göre, 1995 ile 2017 yılları arasında, düşük ve çok yüksek insani gelişmeye sahip ülkeler arasında sağlık performansında eşitsizlik daha da kötüleşti.
İlk olarak UNDP’nin 1994 yılında yayınladığı İnsani Gelişme Raporu’nda ortaya konulan insan güvenliği kavramı, insanların güvenliği sadece toprak güvenliğine bakılarak değerlendirilmeli fikrinden radikal bir kopuşu temsil etmiş, insanların temel ihtiyaçları, onuru ve güven içinde yaşamalarının önemini vurgulamıştı.