“… Aragon’un ünlü sözü “Mutlu Aşk Yoktur”, bütün ünlü sözlerin yazgısını tekrarlar: Bu düşünce, daha çok, yanlış anlaşılmıştır.
Aragon, hiçbir aşkın mutluluk getirmediğini, getiremediğini mi ifade etmeye çalışmıştı? Şairler böyledir, şiirler haydi haydi böyle: Ayrıca bir şey söylemezler: Bu’durlar, bu kadar’dırlar. Onun için de tek doğru yorumdan söz etmek boşuna olur… Aragon’un yaklaşımını, Aşk ve Batı başlıklı bir incelemenin de yazarı olan kültür tarihçisi Rougemont’un kurduğu kilit cümleye bağlamak istiyorum: “Mutlu Aşk’un yazılı tarihi yoktur”. Gerçekten de, Batı uygarlığında da, Doğu’da da, mutsuz aşkların tarihinin yazılmış olduğu göze çarpıyor. Leylâ ve Mecnûn, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Hüsrev ile Şirin, Yusuf ve Züleyha, Romeo ve Jülyet, Heloise ve Abelardus, Portekizli Rahibe ve sevdiği adam, Don Juan’ın ya da Casanova’nın tekmili birden serüvenleri, bütün Tristan ve Isolde versiyonları, Carmen ve Don Jose, sonsuz bir listeye yönelmek güç değil mutsuz çiftler konusunda, işlenen aşkın siyah tablosunu çıkarır karşımıza. Beatrice’nin Dante’sinden “Makber”in şairine, Nerval’ın “Sylvie”sinden Halidz Ziya’ya değişmez bu gerçeklik: Klâsikler, Romantikler, Simgeciler, Gerçekçiler, Gerçeküstücüler, Modernler, Post-Modernler Aşk’ın çehresini değiştirirler de, natura’sına dokunamazlar pek. “ (Enis Batur, Aşk Üzerine Marazi Bir Deneme Daha”, Cogito, Sayı: 4, Bahar 1995)
Cogito Dergisinin Bahar, 1995 tarihli “AŞK-“ isimli 4. sayısı dünya edebiyatında “Aşk Üzerine” yazılmış en önemli mektupları bir arada barındırır. Bu mektuplar da Enis Batur’un “Mutlu aşkın yazılı tarihi yoktur” önermesini doğrulamaktadır. Aşkın acı ve mutsuzluk veren marazi yanı bu mektuplarda buram buram kokmaktadır. Bir kısım insan aşkı sözlük anlamında olduğu gibi mazoşizm ile özdeşleştirir, burada mazoşist “aşağılanmaktan, kendisine eziyet edilmesinden, ruhsal ya da fiziksel acı verilmesinden hoşlanan kimse” anlamını taşımaktadır. Aşk üzerine yazmaya cüret etmek şüphesiz zorlu bir uğraş. Çünkü ne kadar aşık varsa o kadar aşk tanımı vardır yahut aşkın tanımı yoktur. Her insan aşkı kendi imbiğinden süzer ve sadece kendine gizil duygularla yaşar. Bu da aşkın her türlü müphemliği barındırmasına izin verir.
Seçtiğim mektuplar, hayatın gizli iksiri olduğu kadar karşılıksızlık yahut terkedilme durumunda hayatın zehiri olabilen aşkın şaşırtıcı gücüne dair… Eşitsizlikçi bir biçimde ilerleyen aşk ilişkisinde muktedir olma durumu kaygan bir zemin üzerinde çok çabuk değişebilir, gün gelir köle olan efendi, efendi olan köle olabilir…
Sören Kierkegaard
Regine’ye Mektuplar
Regine’m
Bu mektup tarih taşımıyor, taşıyamaz da, çünkü içeriğinin özünü bende her an var olan bir duygunun bilinci oluşturuyor. (…)
Saint-Martin akşamı saat sekizdeki yokluğum sırasında Fredensborg’ daydım. Dün müydü ya da evvelki gün müydü söyleyemeyeceğim, çünkü bugün diye bir kalkış noktam yok benim. Arabada beni görenler şaşırıp kalmışlar. Biliyorsun eskiden hep yalnız başıma giderdim, ama o zaman üzüntü, kaygı ve melankoli sadık dostlarımdı benim. Şimdiyse yolculuk maiyetim daha da küçülmüş durumda. Gezintiye çıktığımda senin anınlayım, eve dönünce de sana yönelik özlem dolu bir arzuyla birlikteyim. Fredensborg’ taysa şu yol arkadaşları birbirlerinin boyunlarına atılırlar ve öpüşürler. Ben işte en çok bu anı seviyorum, çünkü bilirsin, ben Frendensborg’ u sözle anlatılamaz bir an için, yalnızca bir an, ama bana göre paha biçilmez bir an için severim.
Bu mektup tarih taşımadığına göre ve öyleyse, herhangi bir zamanda yazılmış olabileceğine göre ne zaman olsa okunabilir ve eğer gece herhangi bir kuşku içini kemirirse o zaman da okuyabilirsin onu, çünkü aslında sana “benimsin” diyebileceğimden bir an bile kuşku duymadım (bu deyişin içine yerleştirdiğim her şeyi biliyorsun. Eğer senden ayrılmak zorunda kalırsam yaşamının benimle birlikte duracağını sen kendin yazmıştın, bunu biliyorsun. Ah! İzin ver de yaşamına birlikteliğimiz kadar uzun süre bende saklı kalsın, çünkü biz yalnız o zaman gerçekten birleşmiş oluruz, bir an bile kuşkulanmadım bundan. Hayır, bunu ruhumun en derin inancıyla yazıyorum ve ben dünyanın en karanlık, en gizli köşesinde bile sana ait olduğumdan kuşku duymayacağım.
Honoré de Balzac
Honoré de Balzac’ tan Madam de Berny’ ye
Mutsuzsunuz, biliyorum bunu. Oysa ruhunuzda sizin bilmediğiniz ve sizi hâlâ yaşama bağlayabilecek zenginlikler var.
Karşıma çıktığınızda, mutsuzluğu yüreğinden kaynaklanan bütün insanlardaki o çekicilik vardı üstünüzde. Ben acı çekenleri peşinen severim. Böylece melankoliniz benim için büyülü bir güzellik, mutsuzluklarınız benim için bir çekicilik haline geldi ve bütün düşüncelerim ruhunuzun hoşluklarını gösterdiğiniz andan başlayarak bendeki sizinle ilgili tatlı anılara bağlanıverdi elimde olmadan.
Size yazsam mı yazmasam mı? İşte ayrıldığım zamandan beri düşüncelerimin tek değişmez sorunu, bütün derin düşüncelerimin konusu buydu. Size eğer uzun süredir sizi gözle görmediğimi söylersem, genellikle kendini beğenmişlik duygularıyla dopdolu genç bir ruhun bir tutkuyu umudun hazineleriyle güzelleştirmeye çalışmak yerine tasarlayabildiğine, koruyabildiğine ve besleyebildiğine şaşırıp kalırsınız; ama ben böyleyim işte ve her zaman da böyle kalacağım; aşırı derecede çekingen, taşkınlığa varan derecede âşık ve seviyorum demeye cüret edemeyecek kadar bakir. Bu bekâret içine, bu utanma içine, reddedilmeme yol açan bütün korku ve utangaçlık da girmektedir elbette. Bu yüzden de hiç başıma böyle bir şey gelmedi, çünkü hiçbir zaman kendimi böyle bir tehlikeye atmadım; ama bugün ilk kez hissettiklerimi dile getirme tehlikesini göze alıyorum. Evet, Madam, cüret ediyorum buna, ama bunu yaparken de bu mektubun bütün sonuçlarını hesaplamak için aklımın kendine ayırmış olduğu en son bölgeye çekilmeyi de ihmal etmiyorum.
Siz bu mektubu okurken, tabii eğer okursanız, aklınızdan geçecek olan en küçük düşünceyi bilmediğimi sanmayın sakın.(…)
Böylece Madam bilin ki bu mektup kesinlikle bir oyun değildir, bu sizinle aynı durumda olan genç bir ruhun açık ifadesidir. (…)
Üzgünsünüz ve çoğunlukla yalnızlık içindesiniz. Bu mektubun sizi bir an için eğlendireceğini düşünüyorum. Sizin yerinizde ben olsaydım bu mektuplaşmada orijinal bir şeyler bulurdum. (…)
Ama ben her şeyi hesapladım demiştim size, çünkü eğer bana bir yanıt verme lütfunda bulunursanız bunun belki de beni tanımaya çalışmanız ve benimle alay etmeniz; son olarak da bir yolcuyu karanlıkta bir an umutlandıran, ardından da onu bir uçurumun dibine yuvarlayan o hafif parıltıları taklit etmeniz için bir tuzak olabileceğini alıngan karakterim bana çoktan telkin etmişti bile.
Yok, hayır… Bundan korkmama hiç gerek yok, çünkü siz bana yanıt vermeyeceksiniz. Binlerce neden var bunda sizi alıkoyacak(…) Ne olursa olsun ben sizi büyük zevkle düşünmekten hiç bıkmayacağım. Düşünün ki Madam sizden uzakta biri var; ruhu hayran olunacak bir ayrıcalıkla mesafeleri aşan, göklerde ideal bir yolu izleyen ve yanınızdan hiç ayrılmamak için sarhoşlukla size koşan, yaşamınıza, duygularınıza tanık olmaktan hoşlanan birinin(…), sizin bir dosttan, bir abladan daha ötede olduğunuz, neredeyse bir anne olduğunuz bir insanın bulunduğunu düşünün. Bütün bunlardan da ötede siz benim için bir tanrıçasınız(…), siz benim için gerçek bir koruyucusunuz hiç farkında olmadan.(…) Her ne olursa olsun sizi her zaman seveceğim.
Sizden ne aşk bekliyorum, ne şaşkınlık, ne alay, ne küçümseme, ama ben her zaman bütün kadınların yüreğinde şefkat ve dostluk sınırlarında bulunan bir duygunun var olduğundan kuşkulanmışımdır. (…)
Hoşça kalın Madam. Buraya mektupları bitiren sıradan sözler yerine, bu yere ben ruhumu koyuyorum bütünüyle, lekesiz bir ruh, kusursuz bir ruh, kabul edilebilecek en saf armağanlardan biri olarak size sunmaya cüret ettiğim bir ruh. Hoşça kalın.
Voltaire’ den Mektuplar
Sevgili aşkım, Bay de M… ile birlikte yedi sekiz gün içinde göreve gidebileceğimi öğrendim; ama aynı zamanda sizin bulunduğunuz kentte kalma zevkinin bana gözyaşlarına mal olacağını da! Hareket gününe kadar hiçbir yere çıkmamam ya da hemen gitmem gerektiğini bana zorla kabul ettirdiler. Akşam sizi görmeye gelmek, size ihanet etmek olur. Size daha iyi hizmet etmek için yanınızda olmak mutluluğundan kesinlikle yoksun kalmam gerekiyor, ama yine de siz eğer mutsuzluklarımızı eğlenceye çevirmek isterseniz bu yalnızca size kalmış bir şey. Lisbeth’ i saat üç sularında gönderin. İçinde erkek giysileri bulunan bir paket vereceğim ona sizin için. Onun evinde hazırlanırsınız. Eğer, sizi taparcasına seven zavallı bir tutsağı görmek isteyecek kadar incelik gösterirseniz, akşama doğru otele gelmek zahmetinde bulunursunuz. Sizin köleniz olma mutluluğu bana …’de tutsak olduğumu unutturacaktır, ama alışkanlıklarımı bildikleri, dolayısıyla da sizi tanıyabilecekleri için üstünüzdeki jüstokor ‘u ve yüzünüzü örtecek bir pelerin göndereceğim size.
Diderot’ tan Mektuplar
Paris 7 Haziran 1759
Merhaba sevgilim. Dün sizi hiç görmedim. Dostlarına bazen çok garip davranan Baron akşam yemeğinde evinde değildi. Palais-Royal’ e gittim ve dostumuzun kapıcısına benim için gelecek bir mektup olursa onu almasını tembih ettim. Akşam oraya uğradım, mektup falan yoktu. Akşama doğru da sizi göremezsem bugün de yine sizi görmemiş olacağım. Hava eğer çok fırtınalı, çok yağmurlu, kapkara olsaydı bir faytona atlar gelirdim. Böyle bir hava olabilir mi acaba? Sevgilimi görebilecek miyim acaba? Söyler misiniz bana neden ben sizi günden güne daha sevimli buluyorum? Ya siz benden niteliklerinizin bir bölümünü gizliyordunuz ya da ben onları fark etmiyordum. Evvelki gün birlikte geçirdiğimiz kısacık süre boyunca üstümde bıraktığınız etkiyi size anlatmayı beceremeyeceğim. Açıkçası sanırım siz beni daha çok seviyorsunuz. İşte şu anda Baron’dan aldığım pusula ve dün Madam Le Gendre için almış olduğum mektup. Kendisine saygılarımı iletin. Siz de Sophie’ciğim, benim ne isem o olduğuma her zaman inanın.
Paris 10 Haziran 1759
Görmeden yazıyorum. Geldim. Elinizi öpüp geri dönmek istiyordum. Eğer size sizi ne kadar sevdiğimi gösterdiysem bu ödülü almadan dönerim. Saat dokuz. Sizi sevdiğimi yazıyorum size, en azından size bunu yazmak istiyorum, ama bilmem, kalemim benim bu arzuma katılır mı? Bir gelseniz de size bunu söyleyip savuşuversem, yoksa hiç gelmeyecek misiniz? Hoşça kalın, Sophie’ciğim, iyi akşamlar. Demek ki yüreğiniz size hiç benim burada olduğumu söylemiyor, öyle mi? İşte bakın, ilk kez karanlıkta yazıyorum. Bu durumun bana tatlı şeyler esinlemesi gerekir. Oysa ben yalnız bir tek şey hissediyorum, o da buradan çıkamayacak olmam. Sizi bir an için görme umudu alıkoyuyor beni ve sizinle konuşmaya devam ediyorum. Harfleri yazıp yazmadığımı bilmiyorum. Hiçbir şey olmayan her yerde sizi sevdiğimi okuyun.
Stendhal
Matilde’e Mektuplar
4 Ekim 1818
…Çok mutsuzum, galiba gün geçtikçe sizi daha çok seviyorum. Sizse artık bana eskiden gösterdiğiniz en basit dostluğu bile göstermiyorsunuz. Aşkımın son derece çarpıcı bir kanıtı var. Bu da sizinle birlikteyken içine düştüğüm, kendi kendime kızmama neden olan, ama bir türlü üstesinden gelemediğim sakarlık. Salonunuza gelene kadar cesaretim yerinde, ama sizi görür görmez titremeye başlıyorum. Sizi temin ederim ki başka hiçbir kadın uzun süredir bu duyguyu uyandırmadı bende. Öylesine mutsuz ediyor ki beni neredeyse artık sizi görmemek zorunda kalmayı ister oldum ve aldığım kararlara karşın her gün sizin evde bulunmamak için ihtiyatlı olmayı düşünmeye ihtiyacım var (…)
Yarın gidiyorum. Sizi unutmaya çalışacağım eğer elimden gelirse, ama pek başaramıyorum, çünkü yine bu akşam da sizi görme isteğine karşı koyamadım.
Bugün, bütün gün en büyük işim ihtiyatı elden bırakmadan sizi görebilme yollarını aramak oldu.
Sizi, yanınızdayken değil de sizden uzaktayken daha çok seviyorum. Sizden uzaktayken bana karşı hoşgörülü ve iyi olduğunuzu düşünüyorum. Oysa yanınızdayken varlığınız bu tatlı hayalleri yok ediyor.(…)
Paul Eluard
Gala’ya Mektuplar
(Eaubonne?) 29 Mayıs (sonunda) (1927)
Güzelim, taparcasına sevdiğim, özlüyorum seni ölesiye. Her şey bomboş, elbiselerin var yalnız sarılabileceğim. Bedenini, gözlerini, ağzını, bütün varlığını özlüyorum senin. Biriciksin sen, çok eskilerden beri seviyorum seni. Çektiğim tüm sıkıntıların hiçbir önemi yok. Aşkım, aşkımız onları yakıyor. Geri geldiğinde seni öyle bir süsleyeceğim ki. pijamalarının ölçüsünü ver bana (!!!). Edinilebilecek her şeyi, var olan en güzel şeyleri istiyorum senin için. Olabildiğince kısa sürsün yokluğun. Çabuk dön. Sensiz bir hiçim ben. Bütün öbür arzuları düşümde yaşama geçiriyorum. Sana karşı duyduğum isteği gerçekliğin içinde yaşama geçiriyorum.(…)
Gala, dorogoyum, hep sevdiğim hep seveceğim bir tanem benim olabildiğince çabuk dön. Hiçbir şey bizim böyle birbirimizden ayrı düşmemize değmez. Burada her şey yolunda, üzüntülü olmama karşın.