Çocukluğumdan beri yüzmekten ölesiye korkuyordum. Deniz benim için her zaman tehlike demekti. Deniz insanları içine çeken, boğan bir şeydi. Bunun için deniz kenarında büyümeme rağmen ona hiç yaklaşamazdım. Fakat içimde bir yerde cılız da olsa bir ses yüzme öğrenebileceğimi, denizi keyifli bir yer haline getirebileceğimi söyleyip duruyordu. Ama her defasında sert bir ses onu susturuyor: “Deden,” diyordu, “çok iyi yüzme biliyordu. Ama kurtulamadı.” Haklıydı. Dedem, annem doğmadan üç ay önce Sinop İnceburun’da çıkan bir fırtınada çalıştığı geminin alabora olması sonucu boğulmuştu. Peki, ben içimdeki bu cılız sese nasıl yardımcı oldum? Bu büyük korkumu nasıl yendim?
2019 yılının Temmuz ayında “Deniz Herkesin” adlı bir etkinliğe davet edildim. Bu etkinlikte görme engellilere yelken ve deniz kayağı hakkında bilgiler verilecek ve bu sporları deneyimlemeleri sağlanacaktı. İstanbul Boğazı’nı kendi deniz kayağıyla Asya’dan Avrupa’ya geçen ilk ve tek görme engelli olan sevgili ilkokul arkadaşım Ahmet ÜSTÜNEL bu etkinliğin hem düzenleyicisi hem de eğitmeniydi. “Yüzme korkumu yenebilmem için bu bir başlangıç olsun!” deyip eşimi, çocuklarımı ve sonsuz özgüvenimi de yanıma alıp Büyükada’nın yolunu tuttum. Suya girmeden önce Ahmet bize deniz kayağıyla ilgili öğretebileceği her şeyi anlattı. Aslında çok basitti. Deniz kayağı şişme küçük bir bot gibi bir şeydi. Üzerimizde can yeleklerimiz, yanımızda bizi takip eden başka bir deniz kayağı ve etrafımızda profesyonel bir ekip vardı. Çok güvenli bir ortam hazırlanmıştı. Geriye bir tek deniz kayağının tadını çıkarmak kalmıştı. Her şeyin hazır olduğunu düşünerek tam bir özgüvenle sıranın bana gelmesini beklemeye başladım. Fakat o da ne? Sıra bana yaklaştığında hava bulutlanmaya ve nihayet incecik bir yağmur yağmaya başladı. Denizde dalgalanmaya başlamıştı. Kayak dizimin hizasına kadar yükselip yükselip iniyordu. Bu durumda benim deniz kayağına binmemle “Yok, yapamayacağım. İnmek istiyorum.) demem bir oldu. Etraftakilerin ikna çabaları da bir işe yaramadı. Eh nasıl rezil olduğumu varın siz düşünün artık. Sonuçta o gün orada keyifle deniz kayağı yapamayan tek kişi olarak büyük bir başarısızlık duygusuyla eve döndüm.
Ailemle çıktığım tatillerde onlarla birlikte yüzememek zaten yeterince canımı sıkıyordu. Üzerine böyle bir başarısızlık da eklenince benim yüzmeyi öğrenmem, bu fobiyle baş etmem farz oldu.
Hemen ertesi gün kurs, özel ders arayışına başladım. Sonuçta hem belediyenin yüzme kursuna yazıldım. Hem de özel ders almaya başladım. Belediyelerin verdiği kurslar fobisi olmayanlar için yeterli olabilirdi. Ama benim gibi sudan çok fazla korkan birisinin diğerlerine yetişmesi için özel ders alması şarttı.
İlk günler çok zordu. Belime kadar gelen çocuk havuzunda boğulacağımı sanıyordum. Tonlarca ağırlıktaki gemileri kaldıran su beni neden kaldıramıyordu? Suya saydırıp duruyordum. Hiçbir yere tutunmadan suyun üzerinde yüzüstü durabilmem birkaç haftamı aldı. Bunu başardığımdaki mutluluğum üst üste iki defa büyük ikramiye kazanan birinin mutluluğuna eşitti. Sonrası artık daha kolaydı. Zamanla suyun içinde nefesimi daha uzun süre tutabilmeye başladım.
En sevdiğim, keyif aldığım yüzme sitili köpekleme idi. Çünkü köpekleme yüzerken başım suyun dışında olduğundan yönümü daha doğru ve kolay tayin edebiliyordum. Kafamın suyun içinde olması, kulaklarımın da çok daha az şeyi duyabilmesi anlamına geliyordu ki bu benim için çok önemliydi. Sanırım burada şunu belirtmeliyim. Görmeyenler için suyun içinde yön bulabilmek karadakinden daha zordur. Çünkü suyun içindeyken her yer, her şey aynıdır. O nedenle de sırtüstü yüzerken kulaklarımızın mutlaka suyun içinde olması gerektiği söylendiğinde bayağı üzülmüştüm. Zamanla su bana, ben de suya alıştım. Artık o beni kaldırıyor, ben de ona saydırmıyordum.
Önce köpekleme, sonra yüzüstü ve nihayet sırtüstü derken ortalama bir yüzücü haline geldim. 18 saatlik özel ders ve beş aylık belediye kursu sonucunda 220 cm’lik yarı olimpik bir havuzda balıklama ve çivileme bile atlayabildim. Ancak pandemi her şeyi sekteye uğrattığı gibi benim yüzme yolculuğumu da yarıda bıraktı. Asla harika bir yüzücü değilim. Mavi bir tura çıksak açık denizlerde hiç korkmadan yüzebilmem zor. Ama en azından artık eşim ve çocuklarım yüzerken kenarda kalmıyorum.
Ben, etrafımda sudan benim kadar korkan hiç kimseye rastlamadım. “Taş bile yüzer, ama ben yüzemem.” deyip duruyordum. En çok korktuğunu söyleyenler bile hep benden daha cesaretliydiler. Birkaç saniye tedirginlikten sonra kendilerini korkarak da olsa suya bırakıyorlardı. Eğer bu yazıyı okuyan ve yüzmekten korkan birileri varsa, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki “Eğer ben yüzdüysem, siz de mutlaka yüzebilirsiniz. Bunun için diğerlerinden daha çok çalışmanız gerekebilir. Ama mutlaka başarırsınız.”