Sen; tek ve özel.
Sen; bir eşin daha yok, sadece sen.
Bir zevk gecesinden ya da her nasıl olmuşsa “o” geceden, erilin belirlediği cinsiyetten olan sen. Ya da ben.
Babamızın belirlediği bir cinsiyette doğmuşuz. Erkek doğuramadığı için üstüne ikinci bir kadın alan erkeklere, üstüne kuma gelen kadınlara gelsin.
Sen ya da ben, ne anamızı ne de babamızı seçmeden ya da gerçekten seçerek gelmişiz bu dünyaya, gözümüzde ilk çığlığın yaşıyla.
Aile, kalabalıklar, aşklar, ayrılıklar, hayal kırıklıkları, çaresizlikler.
Dünya koca galakside bir nokta sen; bir zerre, bir bütünün bir küçücük zerresi ama bütünü oluşturan olmazsa olmasısın. Tek ve aynı parmak izi kadar da farklı. Aynı anadan ve babadan doğsak bile.
Tekiz, tek olarak doğduk yine tek olarak karışacağız o yüce anaya, başlangıçta çok uzun gözüken gerçekte bir nefes alıp vermek kadar kısa süren yaşamın sonunda.
Bu kısacık serüvende her şey bizim bildiğimiz kadardır sadece. Çok başarılı olduğumuzu, çok mutlu olduğumuzu ya da mutsuz olduğumuzu hissederiz, ötekiler için bu böyle olmayabilir. Bir önemi var mı? Sen nasıl hissediyorsan öyle değil midir?
Çoğunluğun başarısız gördüğü biri kendi içinde başarının mutluluğunu yaşayabilir.
Ya da bir başka cinsel kimlikte mutluysan bu yalnızca seni ilgilendirir. Daha doğrusu sadece seni ilgilendirmelidir. Bir başkasını değil.
Senin mutluluğuna bir başkasının onayı gerekir mi?
Sadece sen bilirsin ne yaşadığını öteki ise sadece bildiğini sanır.
Insan olmanın ya da daha doğru bir değimle tüm yaşamın en değerli şeyi “sevmek” de aynı değil mi?
Sevgi sadece sevene aittir. Bir tek o bilir ne kadar sevdiğini. Ne kadar sevildiği ise bilinemez.
O, ötekinin hikâyesidir.
Söyle demiş büyük usta; “Eğer Şirin olmasaydı, Ferhat sevgisinden bir şey kaybeder miydi?”
Yaşamın en büyük kaynaklarından biri sevgiyse bu sadece senindir, sendedir.
Ne kadar sevildiğini hiç bir zaman bilemeyeceğinin cesareti ile vazgeçme sevmekten.
Sevgin ne kadar sahiciyse evrende mutlaka bir yerlerde karşılığını bulur. Evrendeki karşılığını da beklemeden inatla sev.
Sevmek aynı şiddet gibi öğrenilebilen bir duygu.
Eğer öğrenemediysen yazık sana, eğer öğretilmediyse yazık onlara.
Sevmek cesareti de içinde taşır, sevgin ne kadar güçlüyse yaşamın getirdiği her duygu da o kadar güçlüdür. Acı da güçlüdür, mutluluk da.
Adına da yaşamak denir.
Korkaklar sevemez, zayıflar sevemez, hele kendini çok sevenler hiç sevemez, yaşamları boyunca hiç bir zaman anlayamayacakları bir yoksunluk içinde sona giderler.
Ama Sen; ya da Ben…
Ne kadar acı ne kadar hayal kırıklığı biriktireceğini göze alarak sev. Neticede cesaretinle göze aldığın her duyguyu sadece ve sadece sen bileceksin.
Senden başka herkes seyirci.
Tek ve benzersizsin, senin hikayen de tek ve benzersiz olacaktır.