19.145790554415 yıl,
233.1 ay,
6993 gün,
167832 saat,
10069920 dakika,
604195200 saniye,
36251712000 salise,
999 haftadır.
999 haftada, 2001’den 2022’ye…
14 Ağustos 2001’de kurulan AKP, 3 Kasım 2002’de 58. hükümeti Recep Tayyip Erdoğan siyasi yasaklı olduğundan, Abdullah Gül Başkanlığında kurdu.
8 Mart 2003’te ise siyasi yasağının kalkmasının hemen ardından Erdoğan, Siirt’te yapılan “yenileme seçimleri” ile milletvekili seçildi ve 11 Mart’ta Abdullah Gül başkanlığındaki hükümet istifa etti, 15 Mart’ta da 59. hükümetin başına geçerek saraylara kadar sürecek yolculuğuna çıkmış oldu.
10 Ağustos 2014’te ise seçilerek Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı oldu.
22 Mayıs 2016’da düzenlenen 2. Olağanüstü Kongre ile Binali Yıldırım, AKP Genel başkanlığına seçilerek 65. hükümet kurulmuş oldu.
Geminin hem armatörü hem kaptanı olmak varken…
16 Nisan 2017’de yapılan halk oylamasında sandıktan çıkan %51,41 oranındaki “evet” oyu ile Cumhurbaşkanına parti üyeliğinin yolu açıldığı gibi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne de geçilmiş oldu.
Projeler, planlar, hedefler bu kadarla kalmadı.
21 Mayıs’a gelindiğinde ise yapılan 3. Olağanüstü Büyük Kongre sonucunda Erdoğan, 998 gün sonra yeniden partinin başkanı oldu.
24 Haziran 2018’deki seçim sonucunda “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” ilk Cumhurbaşkanı oldu ve 18 Ağustos’taki 6. Olağan Büyük Kongresindeki seçim sonucunda yeniden parti genel başkanı olarak, Türkçe meali ile “bana kadar demokrasi benden sonra otokrasi” modelini adım adım inşa etmiş oldu.
Süreçle ilgili olarak unutulmaması gereken oldukça önemli başlıkları da hatırlatmakta fayda var.
- Dış işleri politikalarında fiyaskoya dönüşen “Kıbrıs politikası” unutulmamalıdır. Ayak bağı olarak görülen Kuzey Kıbrıs için “ne var ki canım hiç bir özelliği olmayan ada” dediler millete yutturdular. “Birleşme” adı altında referanduma teşvik edildiler. Türklerin “evet”i karşısında, Rumlar tabii ki “hayır” dediler. Böylelikle Kuzey Kıbrıs‘ın bağımsızlığı muallakta kaldı ve ters köşeye düştüler. AB ise Kıbrıs Rum Kesimi’ni üye yaptı. Sözüm ona hiç bir jeopolitik önemi olmayan adanın etrafında bugün doğalgaz çıkarılıyor ve hukuksuz bir şekilde bizim Kuzey Kıbrıs‘ımızın(!) kara sularına bile girildi.
- Ergenekon
- Balyoz
- Kürt açılımı
- Gülen cemaatine yapılan imtiyazlar
- AB müzakere sürecinin bitmesi
- Suriye politikası
- Göçmen politikası
- Üniversite sınav sistemi değişiklikleri
- TEOG sınav sistemi değiştirilmesi
- Okullarda “Andımız”ın kaldırılması, devlet kurumlarının “C.” ibaresinin kaldırılması, Atatürk tablolarının çöp konteynerlerindan çıkması
- KYK öğrenci yurtlarındaki yetersizlikler ve sorunlar
- Toplumdaki sosyal yapının bozulmasından dolayı artan kadın cinayetleri
- İnşaat sektörüne inanılmaz bir şekilde bel bağlanması
- Kötü dış politika sonucunda düşen ihracat rakamları
…ve bugün “açım” diye feryat edene “abartma” diyen halkın kafasına çay atan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Bu arada unutulmaması gerekenleri listelemek bir hayli zaman alacaktır.
Ancak ilk akla gelenleri hatırlatmak gerekirse…
17-25 Aralık yolsuzluğu, sürekli çıkartılan vergi barışları, genç partililerin kokain partileri, üçer-beşer-onar maaş alan bürokratlar bir yana, bir de kendi ile çelişen “Recep Tayyip, “Erdoğan’a karşı” durumu var.
Hadi kısaca hatırlayalım:
- Recep Tayyip: “Benim milletimin dili tektir”
Erdoğan: “Ben ne tek dil dedim, ne tek din. Hiçbir yerde benim böyle bir ifadem yoktur.” - Recep Tayyip: “Şahsen böyle bir sorumluluğun altına girmem. Çünkü parası olan var, olmayan var. Parası olan bastıracak parayı, askerlikten kurtulacak. Eee, parası olmayan da gidecek askerlik yapacak. Biz yola çıkarken, kimsesizlerin kimi, sessizlerin sesi olarak yola çıktık.”
Erdoğan: “Bedelli askerlik yasa tasarısını tamamlamış olacağız ve İnşallah bedelli askerliği çıkarmış olacağız.” - Recep Tayyip: “NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle saçmalık olabilir mi ya… NATO’nun ne işi var Libya’da?”
Erdoğan: “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir.” - Recep Tayyip: “Topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa, zaten bu kesinlikle bize verilmeli. Aksi takdirde böyle bir şeyin kabulü mümkün değil.”
Erdoğan: “Buranın komuta sisteminin tamamı ile NATO’da olması gerektiğini söyledik.” - Recep Tayyip: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bak, yalan! Koskoca bir yalan!”
Erdoğan: “Çünkü kayıtsız şartsız egemenlik, milletindir!” - Recep Tayyip: “One minutes, one minutes! Sayın Peres, benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin bu kadar yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar yüksek çıkmayacak, bunu da böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü, çok iyi biliyorum.”
Erdoğan: “Herhangi bir şekilde ne İsrail halkını, ne cumhurbaşkanı Peres’i ne de Musevi halkını hedef aldım. Benim tabii ki burada tavrım moderatöre olmuştur. Toplantı moderatörüne karşı bir tepki ortaya koydum.” - Recep Tayyip: “Ellerine bir kağıt almış, dolaşıyorlar. Amerika’nın bir projesidir diye. Bunu ispat ederlerse biz her şeye varız. Ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar açık konuşuyorum, bu kadar ağır konuşuyorum.”
Erdoğan: “Özellikle Diyarbakır’a çok farklı bakıyorum. Yani Diyarbakır’ı istiyorum ki şu anda yani Amerika’nın da hani düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya genişletilmiş Ortadoğu, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir.” - Recep Tayyip: “Buna ister Kürt sorunu deyin, ister Güneydoğu sorunu deyin, ister Doğu sorunu deyin, isterse son olarak yine adlandırdığımız Kürt açılımı diyelim. Ne dersek diyelim, bunun üzerinde bir çalışmayı başlattık.”
Erdoğan: “Tutturmuşlar bir şey, Kürt sorunu! Ben Kürt sorunu diye bir şey tanımıyorum.” - Recep Tayyip: “Avrupa Topluluğu… Ona zaten girmeyeceğiz. Ya nasıl diyorsun, giriyorlar işte… Yoook, merak etmeyin Ben keramet eli filan değilim ama haber veriyorum size. Almayacaklar ama işin hakikatini bilmek lazım. Avrupa topluluğu, Hıristiyan Katolik devletler birliğidir.”
Erdoğan: “Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde şimdiye kadar meclisimizin yoğun çalışmalarıyla birçok düzenleme gerçekleştirilmiştir.” - Recep Tayyip: “AKParti, AK Parti hükümeti hiçbir terör örgütüyle masaya oturmaz. Müzakere yapmaz. Terör örgütüyle hiçbir zaman masaya oturmadık, hiçbir zaman da oturmayacağız.”
Erdoğan: “Adayla görüşme yaptırırız. Kimlerle? İşte bu işlerle görevli olan elemanlarımız vasıtasıyla. Bu arada İmralı ile ilgili görüşmeler yine olabilir.” - Recep Tayyip: “Şimdi terör ile kim iç içe? Bu önemli. Yani terör ile iç içe olanla neyi konuşacağız? Teröristle yanak yanağa olan, onunla sarmaş dolaş olan bir eş başkanla nasıl olacak da ben konuşacağım? Ben bununla konuştuğum zaman bu ülkedeki şehit anneleri –az önce söylüyorsunuz değil mi, analar ağlamasın- peki bu ağlayan analar bir başbakan olarak beni onlarla böyle masada gördükleri zaman onlar ne der? Kusura bakmayın ben bir tane şehit annesinin gözyaşını bunların hiçbirine değişemem.”
Erdoğan: “Burada hepsi farklı farklı görüştüğünüzde, dedikleri şu; ‘İmralı ne derse o olsun, biz onu yaparız.” Şu anda İmralı, beklentilerimize cevap verecek noktaya doğru bir defa adımlarını atıyor.”
Ya işte böyle…
Halk unutsa da tarih unutmuyor işte.
AKP’nin büyüttüğü Ensar Vakfı, Bilal Erdoğan, Sümeyye Erdoğan’ın TÜRGEV, KADEM vakıfları ve Erdoğan ailesinin hesabı bilinmeyen servetini, yazlık-kışlık saraylarını saymıyorum bile…
Ülkemiz dünyanın en yüksek 6. enflasyonuna sahipken, 999 haftalık iktidar, “Avrupa enflasyondan kırılıyor, bizim böyle bir derdimiz yok” diyebiliyor.
Hal böyle iken şuracığa iktidar ekonomisinin kısacık bir özetini iliştirmeyi lüzum gördüm:
Bütçe açığı Aralık ayında %237.1 artarak Türkiye ekonomi tarihine imzasını attı.
3 Kasım 2002‘de 1 $ : 1,60 TL
20 Ocak 2022‘de 1 $ : 13,51 TL
3 Kasım 2002‘de 100 TL ile 62,5 $ alınıyorken;
20 Ocak 2022‘de 100 TL ile 7,4 $ alına biliniyor.
Sonuçta muallakta kalmış olan ekonomi sistemini “biz bu krizi çözeriz” diyen hükümet, en başta hatalarını kabul etmelidir.
Ey 999 haftalık iktidar!
Siyasal İslam modeli ile modern dünya ile yarışamaz, bilim yapamaz, teknoloji geliştiremezsiniz. Dolayısı ile rekabet edecek bir ürünün olabilmesi söz konusu olamaz.
Ümmetçilik yaparak, aynı dine sahip olduğunuz insanları bir bayrak altında toplayamazsınız. Unutmayınız ki hiçbir Arap, din için petrolden kazandığı paralardan pay vermez. Yani söz konusu siyaset ise hiçbir dünya ülkesinden olmayacağı gibi Araplardan da dost olmaz.
Osmanlıcılığa gelecek olursak, içlerinde en acınası olanı bu. Hala elinde kılıç, fetihler yaparak halkları birleştirebileceğini sanmak, en hafif tabirle siyasi cehalettir.
O devirler bitti, yüzyıllar önce kapandı tıpkı mevcut iktidarın devrinin kapanacağı gibi…