Hayatının herhangi bir anında, kendini görünmezmiş hissettiğin oldu mu? Bu his sende nasıl bir duygu uyandırdı hatırlıyor musun? Çocukluğundaki bazı çizgi filmleri bir düşün. Içine yer alan kahramanların görünmezlik iksirleri vardı. Görünmeden pek çok hayali yerine getirip, görünmeksizin pek çok eylemi gerçekleştiriyorlardı. Çok Gizemli gelirdi sana bu görünmezlik hali öyle değil mi? O kahramanlardan biri olmayı ne çok isterdin, onların yerine geçmeyi. Çocuk kalbinle o sihirli özelliklerin 30 saniyeliğine sana verilmesi için neler vermezdin hatırla.
Oysa, gelecek yıllarda zaten istesen de istemesen de bir görünmezliğin seni sarıp sarmalayacağından habersizdin. Öyle bir görünmezlik hali ki bu, tüm yaşamın boyunca sana eşlik edecek ve tüm hücrelerine bir zehir gibi nüfuz etmiş bir görünmezlik iksiri gibi bir şey. Fakat bu iksir sana hayalleri gerçekleştirmen için gizli güçler vermiyor. Sadece senin yok olmanı sağlıyor o kadar. Bilseydin eğer, yine de ister miydin bu kadar görünmezliği? Bu haftaki satırlarımda; yeti farkı olanları yani senin değiminle engellileri, yaşamları boyunca görünmez kılan veya onları görünmez yapan yöneticilerin, eğitmenlerin, amirlerin veya müdürlerin davranışlarıyla okul, işyeri ve farklı çevrelerde nasıl bir görünmezlik rolü oynadıklarına deneyimlerle yakından bakmaya çalışacağım.
Yeti farkı olan biri olarak büyük bir heyecan ve merakla yeni bir işe başlıyorsan, diyelim ki bu başvuran sensin ve kör bir çalışansın. Genellikle bu yeni ortamlarda senden nerdeyse sıfıra yakın bir beklenti formuyla karşılaşıyorsun, kendini yoğun bir beklentisizlik içinde buluyorsun. Beklentisizlik ortamında bulunmak görünmezliğin en çıplak hallerinden biri bence. İlk etapta, firmalar nezaket çerçevesinde, seni Içine düştükleri bu zor durumdan haberdar etmeden, işten vazgeçirmeye ve kurumdan ayrılmana ikna etmeye çalışıyor. Esasında seni bu Kabul etmeme hali işe başvuru aşamasında başlıyor. Öncelikle firmalar seni CV havuzundaki özgeçmişinde yer alan Görme engelli ibaresini görür görmez, hiçbir inceleme veya görüşme yapmadan tekrar havuza atıyor. Görünmezliğin en önemli basamaklarından biri de bu değil midir?
Sense başvuruna dair aranmayı ve iş görüşmesine davet edilmeyi bekliyorsun habersizce. Aradan çok çok uzun zamanlar geçiyor, geçiyor. Artık ölçemeyeceğin saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar ve çoğu zaman yıllar, tahammülsüz süreler geçiyor. Bırakıldığın soğuk havuzun dibine, en dibine batıyorsun. Orada çırpına çırpına yüzeye çıkmaya çalışıyorsun. Sonra kocaman bir sıçrayışla yukarıya çıkarmayı başarıyorsun kendini. Ellerin ayakların suda öylesine çok beklemiş ki, tıpkı duyguların gibi onlar da buruş buruş ve çok pürüzlü. Evet artık tamamen yüzeydesin. Ama hala görünmüyorsun. Oldu da bir iş görüşmesine çağrıldın ve işe alım uzmanlarından biriyle nihayet karşı karşıya gelebildin diyelim. Sana gelen ilk soru genellikle şu oluyor: buraya nasıl geldin? Görünmezliğin merdivenlerini hızla tırmanmaya başladın gözün aydın.
Kurumlar çoğunlukla kendi konforlarını korumak ve kurulan ezberlerini bozmamak için burada sana uygun bir iş yok derler ya da biz sahada çalışacak elemanlar arıyorduk. Kusura bakma seni yorduk buraya kadar söylemleriyle, ustaca bir püskürtme yöntemi uyguluyor yeti farkı olana. Bu noktada iki temel kaygı var kanımca. Bunlardan en önemlisi; Yeti farkı olan kişinin firmaya çözüm değil sorun getireceği yönündeki düşünceler. Mesela kör biri olarak nasıl işyerine gidip gelir? Firmadan İlave taleplerde bulunur mu? Fazladan bir harcama yapmam mı gerekiyor? Ayrı bir insan kaynağımı ona ayırmak zorunda kalacak mıyım? Yemeğini filan nasıl yiyecek? Olur da bir kaza filan olursa, ben ne yaparım gibi hep olumsuz sorular yumağının içinde kaybolur kurumlar ve onların denge sahibi kusursuz yöneticileri. Alışılmışlıkların bozulması kaygısı kabullenmeme durumundaki en önemli motivasyonlardan biri. Evet evet Rutinler yine bozulmuyor. Ama fark ettiğin gibi görünmeme hali devam ediyor şiddetle.
Diğer bir sorunlu yaklaşımsa, kör birinin kendine verilen işi asla işin gerektirdiği şekilde yapamayacağına dair olan tehlikeli bir inancın var olması. Yani işin hakkını asla veremez inanışına dayanan bir düşünceler sistemi bu. Çok kısa bir süre önce kör öğretmenlerden sağlık raporu istenmesi meselesi tartışılıyordu. Bu rapor çerçevesinde, körlerin nerelerde öğretmenlik yapacağı ve nerelerde yapamayacağı gibi bir çerçeve çizilmiş oluyordu. Hala kimi dokümanlarda, yine hangi meslekleri hangi engel türlerinin yapacağına dair ilkel bilgiler yer alıyor. Yaşamın boyunca senin harcadığın emeğin, kazandığın deneyimlerin ve birikimlerin, en önemlisi üniversiteden aldığın diploman hiçe sayılıp, yalnızca bir raporun sana tanıdığı alanın büyüklüğüne göre bir Öğretmen tipolojisi belirleniyordu.
Yeti farkı olan bir birey olarak, sana karşı taşınılan önyargılar ve seni aciz Görme hali senin verilen bir işi yeti kaybı olmayan birine kıyasla yapamayacağın inancına sahiptir. Tam da bu nedenle çalışma yaşamında sana eşit düzeyde bir iş tanımı yapılmıyor. Çoğu kez âtıl pozisyonlarda bırakılıyorsun. Bazı firmaların engelli çalışanlarına, sen işe gelme dediklerini biliyor muydun? Ara sıra uğrasan da olur dediklerini, kimilerinin ise yalnızca çalışanlarının sigortalarını ödediklerinden haberin var mıydı?
Bazen de verilmeyen işlerin tek nedeni firmaların estetik kaygısı olabiliyor. Yıllar yılar önce albinolu bir arkadaşımın anlattığı bir öyküyü paylaşmak istiyorum. Pek çok ülkede farklı şubesi olan bir firmanın Türkiye kanadında ve İstanbul temsilcisi olarak çalışıyordu arkadaşım. Firmada Oldukça başarılı bir çalışma grafiği olan çalışanlardan biriydi. Günlerce gecelerce uyumadan firmanın katılacağı bir fuar için açmayı planladıkları bazı stantların hazırlıklarını tamamlıyor. Tüm raporlamaları, gelecek misafirleri, sunum konularını ve daha pek çok detayı fuarda paylaşmak üzere hazırlıyor. Fuarın açılışına bir gün kala, firma yöneticisi arkadaşıma diyor ki; konferansa pek çok seçkin firma gelecek ve bu nedenle de başka bir çalışanın fuarda temsil etmesi gerektiğini söylüyor arkadaşıma. İşe tüm emeğini koymuş birinin o an yaşadıklarını kalbinle duymanı istiyorum sadece. Duy sadece duy kalbinle duy.
Bundan tam 15 yıl önce engellilerin iş dünyasına kazandırılmasını amaçlayan bir projeyle çok tanınan bir havayolu şirketine katıldım. Özellikle projenin yürütülmesi aşamasında kimi yöneticilerin Görme engelli personeli almak istemedikleri haberleri proje sonrası kulağımıza ulaşmıştı. Argümansa şu; bizim şirketimizin müşterileri çok seçkindir, telefonda konuştukları kişilerin görmeyenler olduğunu bir şekilde öğrenirlerse, prestijimiz açısından sarsıcı olur demişti o dönemin akıl dolu yöneticilerinden biri. Bunun sence nasıl bir anlamı var? telefondaki görünmezliğin üzerine yeni bir görünmezlik inşası değil mi?
Çok sıkça medyaya konu olan bir mesele daha var. Velilerin çocukları için kesinlikle engelli öğretmenler istemedikleri yönündeki haberlerle oldukça haşır neşir oluyorsundur. Benim çok önemli ve değerli çocuğuma, engelli bir Öğretmen mi ders anlatacak yaklaşımıyla her geçen gün katlanarak büyüyen önyargılar yumağı. Öyle ya, dışarıdan gördüğü dar çerçeveden değerlendirdiğinde kör olma halini bu kadar aciz gören birinin senin bir Öğretmen, yönetici, sıradan bir çalışan ya da bir avukat veya hâkim olmanı alkışlamasını beklemekse fazlaca masum bir beklenti. Görünmezliğin bir başka biçimi de engellilerin çalıştıkları iş yerlerinde yöneticileri tarafından olabildiğince el ayak altında olmayacakları, kuytu ve saklı yerlerde tutmaya çalışmalarıdır. Böylece diğer tüm değerli çalışanları korumuş ve onların psikolojilerin, duygusal dünyalarının hasar almamalarını sağlamış olacaklar bu yaklaşıma göre.
Yeti farkı olanlar, maalesef hala engelli çalıştırma zorunluluklarını kapatabilmek amacıyla işyerlerine Kabul ediliyorlar. Bizim gibi coğrafyalarda bu anlayışı temelde onaylamasam da yanlış bulmuyorum. Eğer böylesi bir zorunluluk olmasaydı, emin ol ki hiçbir şekilde yeti farkı olanlar üretimin parçası olamayacak ve iş dünyasına katılamayacaklardı. Bir şekilde zorunlulukla da olsa Kabul edilen engellilerin sence çalıştıkları alanlarda yükselme oranları nasıldır? Unutma işe almak zorunlu ama terfi zorunlu değil. Değerlendirmeni yaparken, bu bilgiyi de aklında tut arak yap derim.
Görünmez olma ya da görünmez hissetme, en acımasız duygulardan biridir. Birine günaydın dersin cevap alamazsın. Gergin bir ortamı gülümseyerek ısıtmaya çaba gösterirsin. Mesaj ulaşmaz. İşe dair ortak bir sorun olur ve arkadaşların kendi aralarında konuşmaya başlarlar. Sen de bir çözümünü ortaya söylersin yine tepki gelmez. Kantine iniyorum bir şey isteyen var mı diye sorarsın; bir yanıt alamazsın. 3 dakika sonra giden bir başkasından nerdeyse tüm ofis bir şey ister şaşırırsın. Biri seni görünceye, duyuncaya deyin tüm bu yaşama silsilesine devam edersin. Bunları nerden mi biliyorum? Bilmem? Onu da sana bırakıyorum.
Sevgimle, Sevdamla.