Kantarın topuzunu kaçırıyorum çoğu zaman. Durmuyor işte, kayıveriyor ne yapayım.
Altını kıssam da kalbim kaynıyor ve taşıyor da bazen. Göğüs kafesim çatlıyor taştıkça
Zapt edilemeyen bir çocuk gibiyim çoğu zaman.
Ben hiç duygularını sessiz sedasız yaşayan kadınlardan olmadım, olmaya da çalışmadım. O yüzden ‘’duyguları gürültülü yaşamak mı iyi sessiz sedasız mı’’ o ayırımı hiç yapamadım. Hangisi daha iyi ona sen karar ver.
Sevgimi de hat safhada kırılganlığımı da en uçlarda yaşadım. Fedakarlık desen en afili olanlarını yaptım. Yalnız kalışlarım bile en onurlusundandı.
Hatalarımı üstüne gide gide,keskin keskin, acele acele yaptım. Bedellerini ödedim, suçlu hissetmedim, sen de hissetme eğer beraberinde dersini alacaksan.
Gereğinden fazla adaletli oluşlarımı hiç saymıyorum bile.
Dengesizdim,
Kıskançtım,
Duygusaldım,
Bazen duygusuzdum,
Hassastım ama bazen de vurdumduymazdım, bazı zamanlar samuray savaşçıları gibi bazı zamanlar kedi gibiydim.
Hiçbir duygumu keşke şöyle yaşasaydım demedim. Köşeli duygu mu olurmuş zaten, duygu dediğin şey içinden çıkılamaz bi denklemken sınır çizmek niye?
Köşe bucak kaçmadım hiç ruhumun hissettiklerinden.
Bir kadın olarak kendimi anlamaya ve anlatmaya çalışmak beni zayıf gösterecekse ya da güçlü yapacaksa da inanın umurumda değil.
İkisi de bana uyar.
Ben bu yolculuğu nasıl özgürce anlamlandırdığıma ve yaşadığıma bakarım. Prangalarla, duygularını gizleye saklaya yaşanmış bir hayat mı yoksa duygularını en düşük voltajlarda yaşanmış olanı mı?
Bence duyguları bastırmak ciddi akıl sağlığı hastalığına neden olabilir.
Fulton’a bıraktım yazının özetini ;
‘’ Hepimiz kendi havamızı yaratır, duygusal evrenimizde gökyüzünün rengini kendimiz belirleriz.’’ FULTON J SHEEN
.