Biz bizi sevmeyiz.
Siz hiçbir Egeliden Doğuluyu, bir Karadenizliden Güneyliyi, bir Kürt’ten Türk’ü, bir Ermeni’den Yahudi’yi sevdiğini ifade ettiğini duydunuz mu?
Kısacası, bu millet kendi insanını sevmez.
Hangi şehirden, hangi ilçeden, hangi köyden ya da hangi mahalleden olduğunu sorgulayacak kadar sevmeyiz birbirimizi.
Ama olay turizm ise, işin rengi ansızın değişiverir!
Bayılırız turistik seyahatlere gezip görmeye ve yiyip içmeye.
Ancak iş, o şehirde, o insanlarla yaşamaya gelince, kesinlikle benimsemez, garipseriz oranın adetlerini ve giden bir yabancı olarak siz de garip karşılanırsınız kendi etnik biçiminizle.
Dini ve milli hassasiyetler de yaşanmaktadır.
Kişilerin –her nedense- en başta “nereli” sonra hangi partiden ve hangi mezhepten oldukları sorgulanarak, baştan bir sınıflandırma yapılarak ayrıştırma yoluna gidilmektedir.
Bizler kendi içimizde birbirimizi sevmeme yolunda en istikrarlı şekilde ilerlerken, Türkiye’de o benimsemediğimiz Çerkes, Zaza, Laz, Rum, Ermeni, Musevi, Arap, Süryani gibi canım mozaiğimizin her dokusunu oluşturan değerlerimizden ayrı başka kimlerin olduğuna da bir göz atalım derim.
TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de hâlihazırda oturma ve çalışma izni almış olan yaklaşık 920bin yabancı uyruklu kişi barınmaktadır.
Bu yabancıların uyruk bilgileri Afganistan, Almanya, Azerbaycan, Gürcistan, Irak, İran, Özbekistan, Rusya Federasyonu ve Suriye şeklindedir.
Yukarıdaki masum dağılımın yanında bir de hiç masum olmayan ülke satışımız var ki biz hala komşu köyü sevmemeye devam ederken ülke hamuduyla yabacılara teslim edildi bile.
Nasıl mı?
Şöyle:
– Türk Telekom Araplar’a
– Çaykur Katarlılar‘a
– Telsim İngilizler’e
– Araç muayene işi Almanlar’a
– Başak Sigorta Fransızlar’a
– Adabank Kuveytliler’e
– Avea Lübnanlılar’a
– Petkim Azeriler’e
– Tekel’in İçki Bölümü Amerikalılar’a
– Tekel’in Sigara Bölümü ABD ve İngilizler’e
– Finansbank Yunanlılar’a
– Oyakbank Hollandalılar’a
– Denizbank Belçikalılar’a
– Türkiye Finans Kuveytliler’e
– TEB Fransızlar’a
– Cbank İsrailliler’e
– MNG Bank Yunanlılar’a
– Dışbank Hollandalılar’a
– Şekerbank Kazaklar’a
– Yapı Kredi’nin yarısı İtalyanlar’a
– Turkcell’in yarısı Finliler ve Ruslar’a
– Beymen’in yarısı ABD’lilere
– Enerjisan’ın yarısı Avusturyalılar’a
– Garanti’nin yarısı Amerikalılar’a
– Eczacıbaşı İlaç Çekler’e
– İzocam Fransızlar’a
– Demir Döküm Almanlar’a
– Döktaş Finli’ye
– POAŞ Avusturyalılar’a –
Migros İngiliz’e
– TGRT (Fox) Amerikalı’ya
– MNG Kargo Dubaililer‘e satıldığı gibi ayrıca ülkemizin yabancıların eline geçen maden alanları en iyimser rakamlarla 140-150 bin kilometrekare yüzölçümü civarındadır.
Yani bu rakam, Türkiye’nin yüzölçümünün %17-19’una tekabül etmektedir.
Türkiye’nin Katar’la yaptığı “SWAP” anlaşmasını da unutmamak gerekiyor.
Açın kapıları!
Adamlar ülkeye az-buz değil, 15 milyar dolarlık yatırım paketi ile geliyorlar!
Ha bir de şu tutmasını beceremediğimiz veresiye defterimizi teslim ettiğimiz McKinsey & Company faktörünü de atlamayalım atlamasına da, biz sevmeyelim birbirimizi ve –şimdilik- Türk olan menemenin soğanlı mı soğansız mı, lahmacunun ve çiğ köftenin Gaziantep mi Urfa’nın mı olduğunun kavgasını etmeye devam edelim!