Üçüncü bölüm hikâyeler, biraz zor ve zorlayıcı olaylar düğümüdür.
Düşünün, kırk elli senelik bir yaşanmışlıkla karşılaşıyorlar birbirleriyle bir kadın bir erkek, zamanlarının bir yerinde. Ayrı yaşanmış elli senelik hikâyeler, zor ötesi bir durum ama imkânsız değil.
Her birinin, bir ya da iki çocuğu var ya da birinin hiç yok. Travmalar, acılar, zorluklar, yanlışlar, doğrularla toplanamayacak iki ayrı hikâye.
Başlangıçta büyük heyecanlar, birbirini nihayet bulmanın mutluluğu.
Her şey yolunda gözükse de bir zaman sonra hikâyeler çatışmaya başlar kaçınılmaz. Eğer gerçekten bir aşk karşılaşmasıysa bu; sevgiye dönüşme şansı fazla olduğundan, bu çatışma hikâyelerin birbirine karışıp yeni bir hikâyenin başlamasına neden olabilir. Yaşanmışlıkların verdiği olgunluk, hoşgörü ayrı yaşanan süreçlerin değerini anlamaya yeterlidir. Her birinin hikâyesi değerlidir. Geçmişidir.
Bir de olmazsa olmaz saygı.
Karşılıklı saygı değiştirmeye çalışmanın karşısında durur, olanı olduğu gibi kabul edip, sevmeyi getirir.
Bu yaşlar sevginin, dostluğun, vefanın değerinin anlaşıldığı yaşlardır.
Vücuttaki ateşler kısmen azalmıştır. Çoğu zaman da aranılan değerler yerli yerine oturmuştur.
Hırslar sınırlanmış, ulaşılan yer artık bellidir.
Hayaller artık “pembe panjurlu evden” öteye geçmiştir. İki insanın mutlu bir birliktelik yaşayabilmesi için tek gereksinimin sevgi olduğunu anlamak için elli yıl yetmez mi?
Her şey yukarıdaki sözcüklerin anlamında gelişirse mükemmel, özlenen bir “ikinci bahar” yaşanabilir.
Hikâyeler karışır birbirine ve çoklu yeni bir hikâyenin başlangıcı olabilir.
Yaşanmış hikâyeleri sıfırlamak mümkün mü? Mantık silmeye çalışsa bile vücut hatırlatır.
Unutmak beynin en büyük savunması ama unutulmayacak olanları sadece kabul etmek, yaşanmış gerçeklerin aslında bir hazine olduğunu, bu zenginlikle değerli olunabileceğini önce sizin fark etmeniz karşı tarafa da aynı bakmanızı sağlar.
Bu karşılaşmalar keşke doğumlar gibi olsa. Öncesiz, ilk ve yeni gibi.
Keşke kayıplar, eksilmeler olduğu gibi yerine konulabilse.
Ya da bilgisayardaki “delete” tuşu gibi basınca silinse istemediğimiz yaşanmışlıklar.
Bir başkasının hikâyesine dâhil olmak çabası, “insan” olmak çabasıyla aynı sanki. Ancak sevgi yol gösterir. Sevgidir bu çabanın şah damarı.
Aksi halde herkes kendi hikâyesini yaşamaya devam eder.
Bunun yanlışı doğrusu yok.
Mesele kendi hikâyenle ne kadar baş etmişsen bir başkasınınkine o kadar yaklaşırsın.
En acı vereni ise onun hikâyesine kendi hikâyenle bakmak. İşte tam da bu nedenle gelmez beklediğiniz, aradığınız mutluluk. Bu bakış çoğu zaman önyargı taşır.
Tüm bunları başarmış bir insan olmadığımı söyleyebilirim. Çalışıyorum sadece başarabilmeye.
Mutluluğu ve huzuru yakalayabilmek için.
Dengeyi sağlayabilmek için içimde.
O çok önemsediğimiz hikâyelerimiz; başladı gelişti, nefes aldıkça gelişiyor. Ve sonunda bitecek.
Bu arada ne olduysa, o da elimizde ya da ardımızda kalacak olan.
Hepsi bu.