Avrupa’daki vak’alarda rekor üstüne rekor kırılsa da, İstanbul’da vak’a sayısı yüzde elli artsa da dünya dönmeye devam ediyor.
Dünya dönmesine dönüyor da tersine mi dönüyor dersiniz?
Günümüzü aydınlatacak güzel bir haber almayalı ne kadar oldu?
En başta bu ülkenin Cumhuriyet ilkelerine hizmet etmekten başka suçu olmayan değerli aydınlarımızın adlarının hâlâ “FETÖ’ye bilerek yardım etmekle” suçlanmaları bunun net bir kanıtı değil midir?
Burak Akbay, Emin Çölaşan, Enis Berberoğlu, Necati Doğru gibi duayen isimlerin nasıl bu potaya konulduğunu ne akıl ne de mantık almıyor.
Kime üzüleceğimizi şaşırdık ama kime kızacağımız ortada.
Kızmak için sebep aramaya hiç gerek yok!
Vatandaşa ait mezarlık alanında bulunan bir arsa bilin bakalım yıllar içinde kime veriliyor?
Hiç kafanızı yormayın.
Yer, İstanbul Eyüp’te ve sahiplenen de o meşhur Türkiye Gençlik Vakfı kısacası Bilal Erdoğan!
Hemen de art niyet aramaya gerek var mı?
Vatandaşın elinden alınan araziye alt tarafı “özel sosyal kültürel tesis” alanı yapılmış oldu(!)
Gelelim diğer ışıltılı hatta şıkırtılı bir duruma…
Türkiye’nin nüfusu en az olan şehri Bayburt’a iki milyon kapasiteli bir havaalanı yapılacak.
Otuz yıl yolcu garantisi verme karşılığında yurt dışından borç para alınacak ve elbette burada oluşacak olan %98’lik hesap hatasının farkını yine bu aziz millet ödeyecek!
İhale dosyasında “Yap-İşlet- Devret” modelinden ve garanti yolcu sayısından da bahsedilmediği gibi ifadeler kullanılsa da Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, 10 Ağustos 2018 tarihinde gerçekleştirdiği “Bayburt Buluşması”nda aynen şu ifadeyi kullanmıştır:
“Bayburt’a 2 milyon yolcu kapasiteli havalimanı yapımına da başladık. Havalimanımızı 2020 yılında hizmete açıyoruz.”
Şimdi adama sormazlar mı koskoca Cumhurbaşkanı yalan mı söylüyor diye?
Sözün özü, memleket halleri “gel de içme” dedirtecek cinsten.
Gelgelelim “içmeye” de getirilen uçuk kaçık vergi yaptırımları, içenleri kendi başlarının çaresine bakmaya teşvik etti.
Uygulanan acımasız zamlar, sağlığı korumak şöyle dursun, sağlığın gitmesine ve bu yolda hayatlarını kaybedenlerin ışıklara yürüyüp yıldızlara yoldaş olmalarına yol açtı.
AYM’de “yanan ışıkların” polemik haline gelmesi bir yana, aydınlanma çağından çok daha gerilere gittiğimiz bu dönemdeki ışık oyunları ile yakın gelecekte kimlerin yolunun ışık olacağı çok tartışılacağa benzer…