Sevgili okur, zaman zaman bir gözün sürekli seni izlediğini, yapacağın herhangi bir hatayı düzeltmek üzere hep oralarda bir yerde olduğunu hissetmek nasıl bir duygu olurdu acaba? Düşün ki; sen Yemek yerken, parkta dolaşırken, giyinirken, oyun oynarken, seyahat ederken, biriyle konuşurken ve belki de sadece düşünürken bile izleniyorsun. Bu da yetmiyormuş gibi, sana bir de müdahale ediliyor tüm bu eylemlerinde. Senin nasıl giyineceğine, nerede oturacağına, neyi yiyeceğine, nasıl oynayacağına ve nasıl davranacağına kadar her şeyin bir başkasının kontrolü altında olduğunu sadece bir saniyeliğine hayal et lütfen. Oldukça ütopik ve can sıkıcı değil mi bir an bile buna maruz kalacağını hissetme duygusu? . daha da üzücü ve can sıkıcı bir durum var ki, yukarıda yazdıklarımı toplumun çok büyük bir kesimi farklı şekillerde ve çok saldırgan bir şekilde yaşıyor. Gelelim şimdi asıl soruya: bunda senin, benim, ötekinin ve hepimizin ne ölçüde sorumlu olduğumuz üzerine hiç düşündün mü bilmiyorum? Okuyacağın bu satırlarla bu meseleye başka bir gözle bakabilmeni umut ediyorum ve seninle gözetlenenlerin sesini biraz daha duyabilmek için onlara yaklaşıyorum.
Yıllar önce üniversitedeyken, sonraki dersten önce küçük bir mola vermek ve birazcık da dinlenmek için, bir kız arkadaşımla hemen yakınımızdaki kafeteryalardan birine oturduk. İçecek Siparişi verdik bekliyoruz. Bu arada da Arkadaşımla büfeye giderek kendimize yiyecek bir şeyler seçmeye çalışıyoruz. Ne olduğunu tam olarak kavrayamadığım bir şekilde büfedeki çalışan ile arkadaşım arasında bir bağrışma başladı. Arkadaşıma büyük büyük hakaretler ediyordu büfedeki görevli. Epeyce anlamaya çalıştım durumu ama o hengamede anlayamadım. Yanımıza başkaları da gelince, siparişlerimizi de bırakarak arkadaşımı dışarı çıkardım. Ağlıyordu arkadaşım; çok sinirli ve çok gergindi. Ne oldu diye sordum ve anlatmaya başladı.
Sevda, biliyor musun? Bazen kendimi çırıl çıplak hissediyorum dedi. Sanki hiçbir şey giyinmemişim gibi davranıyorlar insanlar. Beni baştan ayağa süzüyorlar ve bitirince de tekrar ayaktan başıma kadar süzüyorlar. Bu her yerde böyle. Okulda, stajda, otobüste, her yerde böyle her yerde. Artık bu pis bakışlara maruz kalmaktan bıktım ve çok yoruldum çok. Bazılarının bakışları ise tüm bedenimi delip, ruhumun Taaa Içine giriyor dedi. Midemi bulandırıyor artık dedi; koca koca amcaların, teyzelerin beni yiyecekmiş gibi sevgisiz bakması. Sonra derin bir iç çekip bana sarıldı. Öylece sessiz düşüncelerimiz, göz yaşlarımız ve sıcacık sarılışımızla kalakaldık okulun ıslak çimlerinde. Şimdi dur bakalım; sana küçük bir sürpriz. Arkadaşım örtünmeyi seçen bir kadındı; izlenmeye ve her zaman gözlenmeye çok yakındı.
Bundan 4 5 yıl önce, çalıştığım firmada 3 Aralık Dünya Engelliler günü kapsamında, çok önemli bir TV programcısı ve haber sunucularından biri seminer vermek üzere davet edilmişti. Sunucunun iki çocuğu var ve bu çocuklardan ilki henüz tam bir teşhis konulamamış olsa da yeti farkına sahip bir çocuk. Yani senin en bildiğin haliyle engelli bir çocuk. Sunucuya Evde kardeşiyle nasıl bir ilişkisi olduğu soruldu katılımcılar tarafından. Sunucu soruyu cevaplarken, küçük kardeşinin önce abisini anlamaya çalıştığını, çok kısa bir sürede çocuğun yeti farkını kavradığını ve birlikte çok Güzel oyunlar oynadıklarını söyledi. İletişimlerinin bir şekilde çok güçlü olduğunu, en önemlisi birbirlerini çok sevdiklerini anlattı bizlere. Genelde çok mutlu bir çocuk ve biz evimizde birlikte çok eğleniyoruz aslında dedi. Sonra birkaç saniyelik susmanın ardından, hüzünlü bir şekilde devam etti.
Asıl sorunlar, biz hep birlikte aile olarak dışarıya çıktığımızda başlıyor. Örneğin bir parka tıpkı diğer aileler gibi beraberce gittiğimizde, parktaki herkesin birdenbire bakışlarıyla oğluma yönelmesi onu çok huzursuz ediyor. Onu çok yoruyor ve kızdırıyor. Bu bakışların yoğunluğu Oğlumun, baş edemeyeceğimiz davranışlar sergilemesine yol açıyor. Ailemle birlikte yurt dışına bir seyahate çıktığımızda, gittiğimiz o yerlerde de parklara ve açık alanlara sıkça gidiyoruz. Biliyor musunuz oralarda bir kişi bile dönüp rahatsız edici bir şekilde bakmıyor oğluma. Mahremiyet kavramı diye bir şey var. Oğlum oralarda bambaşka bir çocuk oluyor. Sakinleşiyor; bizimle çok güçlü ve derin bir iletişim ve sevgi bağı kuruyor dedi. Ülkemi çok seviyorum ama oğlumun mutlu bir geleceği olması ve sürekli izlendiğine tanık olmamak için, gerekirse yer değiştirebilirim dedi içi titreyerek. Şimdilerde başka bir ülkeye gitti mi gitmedi mi bilemiyorum. Ama lütfen bu annenin söylediklerini kendini birazcık da olsa onun yerine koyarak, kalbini de ona açarak bir kez daha okur musun? En basit meraklarınla başka hayatları izlemenin birilerine nasıl bir zarar verdiğini de şöyle bir bakar mısın?
Zaman zaman sana kör bir kadın olarak, bazı ilginç yaşam deneyimlerimi anlatıyorum veya yeti farkı olan başka arkadaşlarımın bana anlattığı kişisel tecrübelerini paylaşıyorum bu satırlarda. Eğer sıkılmazsan, bu kez de yine birkaç arkadaşımdan toparladığım ve kimilerini de kendimin yaşamış olduğu klasik bir günün sıradan akışını paylaşacağım. Fakat hazır ol. Bu senin birazcık yabancısı olduğun bir zaman akışı olabilir. Sabah oldukça erken bir vakitte evden çıkıyorsun acele bir şekilde servisine yetişmeye çalışıyorsun. Karşıya geçeceğin noktada Sesli anons yapan bir trafik ışığı var. Mutlulukla kendini güvende hissederek, sese doğru yürüyorsun. Tam ışığa basacaksın; kocaman bir güç nezaketsizce koluna asılıyor ve henüz yeşil ışık yanmadan seni çekeleye çekeleye karga tulumba karşıya geçiriyor. Önce neye uğradığını şöyle bir anlamaya çalışırken; bir başkası oldukça uzaktan ve arkandan sana seslenerek, hop sağ sağ, yok sol sol, dümdüz dümdüz, dur dur, yavaş yavaş diye bağırıyor. Herhangi bir yol tarifiyle ilgisiz ama son derece kendinden emin ve sevimsiz bir şekilde bağırıyor arkandan biri.
Neyse ki bugün de tek parça olarak service bineceğin durağa geliyorsun. Beklemeye başlıyorsun servisi. Bir arkadaşın koluna yapışıyor yine. Gel şurada bekle. Oraya doğru yanaşıyorsun. Tam service binecekken, farklı arkadaşların seni kendisinin bineceği kapıya çekerek yönlendirmeye çalışıyor düşün. Senin nerede oturduğunun hiçbir önemi yok. Sadece kendisi hangi kapıya yakın oturuyorsa, seni de oraya doğru çekeliyor.
Nihayet servis geldi ve bindin. İşyerine ulaştın. Yoğun bir çalışma temposunun ardından, arkadaşlarınla karar veriyorsunuz ve o günlük dışarıda bir yerde yemek yemeye gidiyorsunuz. Yemekleriniz geliyor. Keyifle sen tam yemeğine odaklanmışken, Arkadaşlarından biri yemeğini sana sormadan kurcalamaya başlıyor. Sana diyor ki; istersen önce şu yemekle başla. İstersen çatal bıçak kullanma diyor. Peçeteyle tutup öyle ye. Öyle yemesi daha kolay sana. Üzerine şu peçeteyi ser bakalım. Dökülmesin üstüne. Etini çatalımla sana doğru itekledim diyor arkadaşın. Hadi bakalım afiyet olsun başla artık. Sence bu yemek, artık yetişkin olmuş birine afiyet olur mu bu kadar gözetlemeden ve talimattan sonra? Cevabını tamamen sana bırakıyorum. Tek bir ricam var senden; sadece bu kısacık zamanda yapılanları salt bir iyi niyet çerçevesinde değil, başka birinin gözünden de görmeye çalış çok isterim.
Akşam oluyor ve olabilecek en hızlı şekilde evine dönmeye çalışıyorsun. Bindiğin metroda epeyce yolun olduğu için birazcık telefonundan ya da bilgisayarından iş yapmayı planlıyorsun. Varsayalım Telefonunu veya bilgisayarını bir ekran okuyucu program desteğiyle kullanıyorsun. Şarjdan tasarruf etmek için ekranını da kilitlemişsin. Sonra yanında oturan pek çok bilmiş biri seni dürtüyor ve diyor ki ekranın kapalı ve boş. Üstelik bu pek çok bilmiş kişi yanlış yerlere dokunarak, uzun zamandır üzerinde çalıştığın bir dosyayı da siliyor görmeden. Senden izin almadan bilgisayarına ve telefonuna rastgele dokunuyor. Şimdi ne yapmalısın? Ne oldu çalıştığın dosyana?
O günkü toplantın için birazcık şık giyinmişsin. Diyelim ki üzerinde mini bir etek ya da elbise var. Bir kadının kendi şalını sana sormadan dizlerine kapatması karşısında nasıl davranman gerektiğini hiç düşündün mü? Bu yazının başında örtünen arkadaşının yaşadığı benzer bir Deneyimi bu kez sen başka bir biçimde yaşıyor olabilir misin? Ya seni de baştan ayağa inceleyen, izleyen birileri varsa, ne hissetmelisin? Nasıl hissetmelisin? Bu soruları da sizlere bırakıyorum.
Toplumsal olarak alışılmış olan ya da Yeti farkına sahip pek çok bireyin; sokakta, evde, iş yerinde, okulda, düğünde, alışverişte uğradığı mikro saldırgan davranışları anlamaya başlamak ve değerlendirmeye çalışmak, bu izleme ve izinsiz gözleme halinin bitişine doğru atılabilecek en önemli adımdır kanımca. Bu koskocaman yaşamda; Tek bir doğrunun, tutumun, yöntemin kesinliğine ve üstünlüğüne o ölçüde ikna edilmişiz ki, tüm hareket ve davranışlarımızda o kesinlikten ne kadar az saparsak, o kadar çok sağlamcı görüyoruz kendimizi. Belki sen de hayatının bir noktasında isteyerek veya istemeyerek, bir başkasını gözetlemişsindir. Belki de sen, her an izlendiği hissine kapılan taraftasın. Sözgelimi; gözetlenen ve izlenen tarafta biri olarak kendini hayal et. İzlenmek yetmiyormuş gibi, eğer yeti farkın da varsa yani engelli bir bireysen, bir de sana müdahale ediyor gözetleyen kişi. Bu durum, bireylerin bağımsızlık hissine, özgüvenlerine zarar veriyor. Bireyler, kendilerini değersiz ve önemsiz duymaya başlıyor. Tek doğrunun dayatılan doğru olduğunu düşünmeye ve inanmaya başlıyor. Oysa yaşamda öyle doğrular vardır ki henüz biz de bilmiyoruz. Şimdi kararını ver. Sen gözetleyen tarafta mı gözetlenen tarafta mısın? Yoksa bilmediğin bir arafta mısın?
Sevgimle, sevdamla.