Cinayetler işleniyor, tacizler, mobbingler diz boyu ve her durumda bu yapılanlar kabul edilir türden değil.
Bizler oturduğumuz yerden yapılan her türlü caniliği, vahşeti ve ahlaksızlığı esefle kınamaya elimiz böğrümüzde devam ederken, acaba hiç mi sorgulamıyoruz tüm bu olaylar zincirinin “nedenini niçinini?”
Sizce de ebeveynler bir sorgulanmayı hak etmiyor mu?
Eskilerin ya da bugün kırsalda hala pek çok ailede bir kızın isteyeni olduğunda, “yedi ceddine kadar” araştırıldığını hatırlar mısınız?
Özellikle –iyi anlamda- eli kolu uzun birilerine danışılır, günümüzdeki adı ile adayın GBT’sine bakılır, adli sicili araştırılırdı.
Ola ki “yüz kızartıcı suç” olarak bilinen hırsızlık, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, görevi kötüye kullanma, rüşvet, irtikap (kötülük etme, rüşvet alma), zimmet, özel belgede sahtecilik, resmi evrakta sahtecilik, parada sahtecilik, kıymetli damgada sahtecilik, mühürde sahtecilik ve hileli iflas gibi suçların bir tanesi bile o evliliğin olmasına engel teşkil ederdi.
Bilhassa –her nedense yüz kızartıcı suçlar arasında yerini almamış olan- “cinsel taciz” veya “cinsel saldırı” suçu işlemiş olanlar adeta tecrit edilirlerdi.
O günden bu güne ne değişti sizce?
Kapısının önünde oyun oynayan çocuklar neden kaçırılıyor?
Çocukların bedensel ve ruhsal dokunulmazlığına karşı işlenen bu suçlar, yapılan araştırmalara göre sadece yabancılar tarafından değil, tanıdıkları kişiler tarafından da işlenmektedir.
Bu durumda da “benim çocuğumun başına gelmez” ya da “benim çocuğum akıllıdır, başının çaresine bakabilir” şeklindeki özgüvenli düşünceler belki de bir ebeveynin en büyük hatasıdır.
Akıllı telefonların ve sosyal medyanın artık özgürce kullanıldığı bu dönemde çoğu ailelerin kontrolsüz davranışı ile çocuklarımız için korkunç bir geleceğe zemin hazırlanmaktadır.
Beğeni dolu süslü cümlelerle karşılaşan çoğu ergen, büyük tuzaklara düşüyor.
Bu tuzakların çoğu da “yıldırım aşkı”nın ardından “yıldırım evlilik” ve “yıldırım cinayetler” ile sonuçlanıyor.
O “çocuklar birbirlerini görmüş, anlaşmış, sevmiş” tanımlaması çok yetersiz kalıyor.
Bu cümle tam olarak, “çocuklar birbirlerini görmüş, beğenmiş, anlaşmış, sevmiş, araştırmış, güvenmiş” olarak devam etse bile yeterli midir?
Ebeveynler çocuklarına tabii ki güvenmeliler ancak bilmelidirler ki dış dünya güvenilmez.
Çocuklarının üzerinde şiddet ve disiplin uygulamak ise onları uzaklaştırmaktan ve dış dünyanın kucağına atmaktan başka bir işe yaramaz.
Olgular ve araştırmalar, ailenin çoğu zaman bireylerin mutsuzluğunun kaynağı olduğunu ve bireylere ciddi zararlar verebildiğini de göstermiştir.
Aile kendisini çevreleyen toplumsal sistemden etkilenmekte ve diğer aile bireylerine de bu etkileri yansıtmaktadır.
Sağlıklı ailelerin özelliklerine bakıldığında sadakat, takdir etme, birlikte zaman geçirme,
iletişim, ortak inanç ve değerleri benimseme gibi becerilerin daha gelişmiş olduğu gözlenmektedir
Yine çatışma ve buna bağlı kriz durumlarının yaşanmadığı ailelerde, aile içi ilişkilerde doyum sağlayabilen çocuk uyumlu kişilik özelliğini geliştirerek iyi ilişkiler kurup sürdürebilmekte; saygı göstermeyi, sorumluluk almayı öğrenebilmekte, özgüveni ve özsaygısı yüksek olduğu için sosyal, akademik ve mesleki başarısı da yüksek olmaktadır.
Özetle aile içinde sağlıklı ilişkileri olan bireyler, topluma karşı hazırlanmış bir korunma kalkanı ile yetiştirilmiş olarak gelen tehlikelere karşı eğitilmiş olurlar.
Yazdığım bunca laftan sonra bana “dolmuşa binen kızcağızı da mı ailesi terbiye edemedi?” şeklinde bir soru da sorabilirsiniz.
Sizce bunun da yanıtı da net değil mi?
O hunhar cinayetleri işleyen, vicdandan yoksun tacizlerde bulunan caniler de bir aileden gelmiyor mu?
“Kriminal şiddetin” temelinde biyoloji (genler), psikoloji ve kültürün yattığını ve bunlardan hiç birinin tek başına şiddet, tecavüz, cinayet vakalarının sebebi olmadığını biliyor muydunuz?
Adli psikologların ortaya çıkardığı tipik katillerin profiline göre % 90’ından fazlası erkek. Çoğunlukla 25-35 yaş aralığındalar.
İlginç olan ise pek azının sicilinin kabarık olduğudur.
Kimisi intikam kimisi nam salmak için öldürüyor; kimi tanıdıklarını kimi başkalarını hedef alıyor…
Bu alanda çalışmalarda bulunan bilirkişilere göre katiller, “mağdur hissetmeye eğilimli, incinmiş, depresif, izole ve hepsinden öte paranoyak insanlar” olarak tanımlanıyor.
Katillerin çoğunluklz aklına takılan problemler, işlerini kaybetmekten finansal sebeplere, partnerlerinden kötü biçimde ayrılmalarına kadar uzanıyor.
Güvensizliğin temel kaynağının aile içi şiddet ve çocukların adalet duygularının zedelenmiş olması nedeninin göz önünde bulundurulması gerektiği savunulmaktadır.
Cezaevlerindeki gençlerin %46’sının “anne-babam öfkeli davranışlar sergilemeseydi suç işlemezdim” ifadesini kullanmış olması ne kadar acı.
Özetle ne fiziksel, ne sözel ve ne duygusal şiddet, kimsenin hak etmediği bir şiddettir.
Bu dünyanın kurtarıcısı ne hiddet, ne şiddet, ne de öfkedir.
İnsan evladının tek ihtiyacı ise sevgi ve adalettir.
Şu sözlerle de noktalıyorum bu yazımı: “Sevmek yanıltır bazen hayat pahasına.”