Türkiye Konferans Tercümanları Derneği Önce TKTD nedir onu anlayalım:
“1969 yılında yirmi üyeyle İstanbul’da kurulan Konferans Tercümanları Derneği, profesyonel konferans çevirmenlerini tek bir çatı altında toplamaya yönelik ilk adım olmuştur. 1998 yılında sektörde faaliyet gösteren profesyonel konferans çevirmenlerinin tümünü kapsayacak şekilde genişleyen dernek, pekiştirdiği temsil gücünü ismine taşıyarak, Birleşik Konferans Tercümanları Derneği adını almıştır. 2 Mart 2010 tarihinde İçişleri Bakanlığının izni doğrultusunda Türkiye adını alan Dernek, 21 Nisan 2010 tarihli Genel Kurulunda ismini resmen Türkiye Konferans Tercümanları Derneği olarak onaylamıştır.
Derneğin amacı, konferans çevirmeni olarak çalışanların bir araya gelmesiyle mesleğin ülke çapında tanıtımını sağlamak, çalışma koşulları ve meslek kuralları konusunda uluslararası standartlara uygun ilkeleri yerleştirmektir.
Dernek bugün 130’a yakın üyesiyle Türkiye’de ve dünyada Türkiye’deki konferans
çevirmenliği mesleğini ve üyesi olsun olmasın meslek erbaplarını temsil etmekte ve Mesleki Yeterlilik Kurumu, ISO/TSE, kamu kurum ve kuruluşları ile uluslararası örgütler nezdinde meslekle ilgili görüşü alınan kurum olarak temsil görevini yerine getirmektedir. Dernek üyeleri, simultane (eş zamanlı) ve konsekütif (ardıl) çeviri modlarının tamamında faaliyet gösteren deneyimli, profesyonel konferans çevirmenlerinden oluşmaktadır. Üyelerin bir kısmı TKTD Eğitim İlkelerine uygun eğitim programları olan lisans ve yüksek lisans programlarında ders vermektedir.”
Konferans çevirmenliği türleri nedir?
“-Eş zamanlı (simultane) çeviride, çevirmen için ses yalıtımı sağlanmış bir kabin; konuşmacılar için mikrofon ve izleyicilere dağıtılacak kulaklık sistemi gerekmektedir. Eş zamanlı çeviride, çevirmen konuşmacıyla hemen hemen aynı anda konuşur ve kulaklıktan duyduğu konuşmayı anında çevirerek dinleyenlere aktarır.
–Fısıltı çeviri (whispering) de ekipman kullanılmadan, bir veya iki kişiye daha küçük mekanlarda daha kısa süre için yapılan bir simultane çeviri türüdür.
-Ardıl (konsekütif) çeviride, çevirmen konuşmacının cümlesini ya da paragrafını bitirmesinden sonra, konuşma sırasında aldığı notların yardımıyla söylenenleri çevirir. Ardıl çeviri, mikrofon dışında özel bir donanım gerektirmez.
–Karşılıklı (bilateral) çeviri daha küçük topluluklar için yapılan bir tür ardıl çeviridir. Yabancı ziyaretçilere refakat ederek toplantı dışındaki iletişimi sağlamak da bu tanıma girer.”
Peki, nedir konferans çevirmenliği, nasıl bir tarihçesi vardır dünyada ve ülkemizde? Sayın Lale Aslan Özcan’ın tezi ile öğrenelim.
“TÜRKİYE’DE KONFERANS ÇEVİRMENLİĞİNİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ”
Lale Arslan Özcan, (YTÜ Fransızca Mütercim Tercümanlık Lisans Bitirme Tezi)
Giriş
Türkiye’de simültane çevirinin konferanslarda kullanılmaya başlamasının 50 yıllık bir geçmişi var ama bugünün simültane çevirmenlerinin ataları diyebileceğimiz dilmaçların “dil oğlanları”nın tarihi 15nci yüzyıla kadar dayanıyor.
Osmanlı imparatorluğu sınırları Avrupa kapılarına dayanıp, Fransızca ve Latince konuşulan ülkelerle komşu olununca, Sultanlar bu ülkelerin başında bulunan yöneticilerle anlaşmak için her iki dili de konuşabilen kişilere gereksinim duyarlar. Bunlar, genelde Osmanlı Hanedanı’nın işgal ettiği topraklardan toparladığı ve saraya alıp eğittiği devşirmeler arasından seçilir. Bir süre sonra komşu ülkelerle özellikle Fransa’yla ilişkiler gelişir ve Fransa’daki 1669 Colbert kararnamesiyle resmi anlamda dilmaç yetiştirilmesine karar verilir ve üç dilde çevirmen yetiştirilmeye başlanır. Bu diller Arapça, Farsça ve Osmanlıcadır. Bunun için Fransa doğumlu küçük çocuklar seçilir ve ufak yaştan bu üç dilde eğitilirler. Bu öğrenciler zamanla diplomatik ilişkilerin ayrılmaz parçası haline gelirler, hatta “Sultan’ın özel sekreteri” konumuna kadar yükseldikleri olur; bazıları elçi ya da konsolos olarak da atanırlar. Dil oğlanlarının Osmanlı tarihinde ayrı bir yere vardır ve başlı başına bir inceleme konusudurlar. Bu dil oğlanlarının yetiştiği okullardan biri Constantinople’dadır (İstanbul).
Bu okul 1830’da kapanır ve Paris’e taşınır.
Dilmaçlar o tarihten sonra Osmanlı Hanedanı’nda hep var olurlar. Çöküş dönemine kadar etkinliklerini sürdürürler. Fakat savaş yıllarında, Kurtuluş mücadelesinde, Cumhuriyetin ilk yıllarında bağımsızlığını kazanma ve ayakta kalma mücadelesindeki Türkiye’nin bir süre dış dünyaya kapılarını kapamasıyla dilmaçlar arka planda kalırlar. Çevirmenlerin yeniden önem kazanması Türkiye’de 20 yüzyıl ortalarına rastlar.
1.A) 50’li Yıllar: Anında Çeviri Alanında İlk Etkinlikler
1.İşletme Enstitüsü’nün Kuruluşu: Anında Çeviride İlk Adımlar
Türkiye’de 50’li yıllar, dünyaya açılımın yılları olmakla beraber toplumsal ve ekonomik çalkantılardan kaynaklanan sorunlarla uğraşıldığı ve özellikle ülke içinde önemli gelişmelerin yaşandığı yıllar olmuştur. Ekonomik bakımdan, bu dönemde, özel sektör gelişmeye başlamış ve böylelikle ülkede giderek sayıları artan fabrikaların ve şirketlerin yönetimini üstlenebilecek iş adamlarına gerek duyulmaya başlanmıştır.
Pek çok yabancı ülkede etkinlik gösteren ve o sıralarda Orta Doğu irtibat bürosu Ankara’da bulunan Ford Vakfı bu amaçla İstanbul Üniversitesi’ne 100.000 dolarlık bir bağışta bulunur.
Böylece 1954 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde İşletme Enstitüsü kurulur. Enstitü, Avrupa’dan yetkin profesörler getirmek amacıyla yüz bin dolarlık bağışın bir kısmını Harvard Üniversitesi ‘ne gönderir. Enstitünün amacı nitelikli iş adamı yetiştirmek ve özel sektörün gelişimine katkıda bulunurken ülke ekonomisinde kayda değer bir ilerleme sağlanmasına yardımcı olmaktır. Enstitünün yöneticileri o günün özel şirketlerinin, Eczacıbaşı ve Koç gibi büyük firmaların yöneticilerini Enstitü’de verilen muhasebe, pazarlama ve ticari ilişkiler kurma gibi kursları izlemeleri için üst düzey çalışanlarını Enstitü’ye göndermeleri konusunda ikna etmeye, şirket yönetimini bir işletme uzmanına devretmenin önemi konusunda onları bilinçlendirmeye çalışırlar. Böylece, bağışın kalan bölümü de bu kursların finansmanında kullanılır. Bir süre sonra Nezih Neyzi ve ekonominin çeşitli konularında uzman dört profesör arkadaşı işletme eğitimi konusunda yetiştirilmek üzere Harvard Üniversitesi’ne gönderirler. Burada her biri kendi özel uzmanlık alanında özel dersler görürler.
2.Enstitü’de Çeviri Etkinlikleri
1955 ve 56 yıllarında Enstitü, özel şirketlerin ve fabrikaların yönetimi için üst düzey yönetici yetiştirmek amacıyla seminerler ve dersler vermek için Enstitü’ye iki Amerikalı profesör çağırır.
Fakat öğrencilerin İngilizce seviyesi profesörleri izlemeye yeterli olmayınca, Enstitü çalışanları çevirmen aramaya başlarlar. İlk başlarda görevi Nezih Neyzi üstlenir. Derslerin yapıldığı büyük amfide kabin tesisatı olmadığı için Nezih Neyzi ardıl çeviri yapar. (2) Bazen “whispering” çeviriye (3) başvurur. Daha sonra, dersler ilerlemeye ve çevirinin faydaları görülmeye başlayınca Enstitü İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Amfisine tüm teknik tesisatıyla anında çeviri kabinleri kurdurur. Böylece, profesörler dersleri anlattığı sırada, kabinde bulunan Nezih Neyzi anında çeviriyle söylenenleri o sırada kulaklıkları takmış bulunan öğrencilere aktarır. Bu tekniğe alışan Enstitü, Nezih Neyzi’den, konferanslarda, anında çeviri yapmasını ister.
3.Konferans Çevirmenliği Öğretiminde İlk Adımlar
Türkiye’deki gelişmeleri göz önüne alan Enstitü yakın zamanda anında çeviriye ihtiyacın artacağını hesaplayarak, 1959 yılında, Harvard Üniversitesi’nden bir heyeti İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde dokuz aylık bir öğretim programını yürütmesi için çağırır. Programın amacı iş adamı yetiştirmek değil anında çeviri yapabilecek çevirmenler yetiştirmektir. (4) Daha önceki yıllarda Enstitü tarafından Amerika’ya “public speaking” öğretimi alması için gönderilen ve dönüşte aynı konuda dersler vermeye başlayan Hulki Saner Amerikan Heyeti’yle Enstitü arasında koordinasyonu sağlamakla görevlendirilir. Amerikalı profesörler, yabancı dilde öğretim yapan çeşitli kolej ve liselerden gelen adaylar arasında yabancı dil bilgisi ve yeteneği yüksek, belli bir kültür seviyesine ulaşmış üç genci seçerler. Bunlardan ikisi Okşan Atasoy ve Ertan Başar’dır. (5) Öğretim Kadrosu Hulki Saner’den, Amerikalı hocalardan ve fakülteden birkaç profesörden oluşur. Simültane çevirmen adaylarının gündüz okulları olduğu için dersler akşamları verilir ve İktisat Fakültesi’nin amfisinde asma katta kurulan modem kabinlerde uygulamalı öğretim yapılır. Amerikalı profesörler adaylara anında çeviri tekniklerini, dil seviyelerini nasıl
geliştireceklerini öğretirler. İşin inceliklerini ve püf noktalarını gösterirler. Dersler sırasında çoğunlukla varış diline doğru anında çeviri alıştırmaları yapılır. Dokuz ay boyunca terminolojiden, çeviri teknikleri ve güçlüklerine kadar konferans çevirmenliğiyle ilgili çok kapsamlı bir öğretim alırlar ve bu konuda yine hocalarının düzenledikleri seminerlere katılırlar. Hitabet sanatının inceliklerini anında çeviri etkinliğinde nasıl kullanacaklarını öğrenirler. Dokuz aylık program sonucunda adaylara sertifikaları verilir. Programlarını bitiren ve sadece bir yıl anlaşmaları olan profesörler Amerika’ya dönerler. Enstitü’nün amacı ilerde konferanslarda yararlanabilecekleri çevirmenler yetiştirmektir ama mali nedenlerden ötürü bu uygulamanın devamı getirilmez ve genç çevirmenler öğrendiklerini uygulama fırsatı bulamazlar ve farklı yönlere dağılırlar.
1.B) 60’LI YILLAR: Konferans Çevirmenliği öğretiminde ilk ciddi çabalar
1 . Avrupa’ya açılma dönemi: Konferans çevirmenliğinde ilk ciddi girişimler
Konferans çevirmenliği gerçek atılımını Türkiye’nin diplomatik alanda çok yoğun bir dönem yaşadığı 60’lı yıllarda göstermiştir. 50’li yılların sonuna doğru, Türkiye siyasal istikrarsızlık gibi bir dizi sorunla birlikte sosyo-ekonomik zorluklar ve bir geçiş döneminin tüm sancıları içindeydi. Ülkedeki siyasal istikrarsızlık ekonomiye ve topluma yansımıştı. Kargaşa ve anarşi her geçen gün artmaktaydı. Ülke yöneticileri mevcut sorunlara etkin çözümler getiremiyordu ve siyasi dolapların dümen suyuna kapılmışlardı. 50’li yılların sonuna doğru giderek yoğunlaşan siyasal ve ekonomik çatışmalar ülkede tam bir kaos ortamı yaratmıştı. Böylece, 1960 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri devlet yönetimine el koydu ve 1960 darbesi Türkiye tarihindeki yerini aldı. 1960 darbesi toplumsal alanda ve özellikle sivil kuruluşlarda çok önemli yankılar uyandırdı. Bu darbenin sonucunda oluşturulan 1961 Anayasa’sıyla Türkiye’nin önünde yeni bir dönem açıldı. Bu dönem, daha demokratik bir rejim isteğiyle birlikte daha istikrarlı ve daha iyi örgütlenmiş bir ekonomi özlemiyle biçimlendi. (6)
1960 darbesinin yarattığı bu ortamda, özel sektör daha fazla önem kazandı ve kamu sektörüyle rekabet edebilir bir hale geldi. Böylece, büyük Türk firmalarının yöneticileri ve politikacıları kamu sektörü ve özel sektör arasında bir diyalog ortamı yaratmak ve bu iki sektör arasındaki iş birliğini pekiştirmek arzusuyla iş adamlarıyla politikacıların karşılıklı görüş alışverişinde bulunmasını sağlayarak ülkenin sorunlarına çözüm bulmak için toplanmaya, seminerler ve konferanslar düzenlemeye başladılar. Bu toplantılar, o güne kadar aralarında sürekli ve yapıcı ilişkiler bulunmayan politikacılar, iş adamları ve hatta akademisyenler için bir buluşma ortamı yarattı.
İşte bu noktada, Nejat Eczacıbaşı, Vehbi Koç, Türkiye’nin bu iki sanayi devi, kurulan bu diyalog ortamını daha da genişletmeye karar verdiler ve 1970’lerin ortalarına kadar her yıl Kilyos’ta ülkenin ekonomik durumunun tartışıldığı konferanslar düzenlemeye başladılar.
Böylece, değişen toplumsal ve ekonomik koşulların doğurduğu bu ortamda kamu sektöründe olsun özel sektörde olsun uluslararası düzeyde araştırma yapabilecek, konferans ve seminer düzenleyebilecek örgütlere ve kuruluşlara ihtiyaç duyulmaya başlandı. Kilyos konferanslarının ardından, Türkiye’nin dünya ülkeleriyle özellikle de Avrupa ülkeleriyle ilişkileri düzelmeye başladı ve buna bağlı olarak İzmir, Ankara ve İstanbul gibi önemli kültür ve iş merkezlerinde konferanslar, seminerler birbirini izledi. (7) Bu konferanslar sırasında sözlü çeviriye ihtiyaç duyulmaktaydı. Her iki sektör de bu alanda profesyonel çevirmen bulmakta zorlanıyordu.
2.Konferans Çevirmenliği Mesleğinin İlk Öncüleri
Konferans organizatörleri bu sektörde giderek hissedilen çevirmen açığını karşılayabilmek için yabancı dil bilen ama çevirmenlik konusunda bilgisi olmayan değişik meslek gruplarından insanlarla çalışmaya başladılar. Hatta, Avrupa’ dan simültane çevirmen getirttiler ama bu girişimleri sonuç vermedi çünkü gelen yabancı çevirmenler Türkçe bilmiyorlardı ve dolayısıyla sadece İngilizce’den Fransızca’ya ya da farklı kombinasyonlarda çeviri yapabiliyorlardı. Bu nedenle çeşitli iş gruplarından, bir şekilde yurtdışında bulunmuş İngilizce, Almanca ya da Fransızca’yı çok iyi bilen kişilerden yardım istenildi. Fakat yeterli kabin, kulaklık tesisatı olmadığı için anında çeviriden çok ardıl çeviri yapılıyordu.
İşte böylece, çeşitli meslek gruplarından yetişmiş, bir ya da daha fazla yabancı dili çok iyi bilen, belli bir kültür seviyesinde olan, kendi uzmanlık alanları içindeki konulara ve terminolojiye hâkim bazı profesyoneller bu toplantılarda, konferanslarda çevirmen olarak görev almaya başladılar. Hemen hemen hepsi bu işi hobi ya da yardım olarak görmekte ya da
zor durumda kalan organizatör arkadaşlarına yaptıkları küçük bir iyilik olarak düşünmekteydiler. Buna karşın bugün Türkiye’de Konferans Çevirmenliğini öncüleri bu profesyonellerdir, çevirmenlik konusunda hiçbir önbilgileri olmadan atıldıkları bu macerada deneye deneye bu işi öğrenip zamanla tecrübelerini de artırarak sözlü çeviride ustalaştılar ve bu işin bir meslek olmasında öncülük ettiler. (8) Bu “amatör” çevirmenler arasında,
Ankara’daki NATO toplantılarına çevirmen olarak katılan Berrin Kefeli’nin (9), tanınmış gazeteci Faik Poray’ın (10), İstanbul Üniversitesi İşletme Enstitüsü’nde ara sıra Nezih Neyzi’ye eşlik eden ve özellikle Vehbi Koç’un çevirmenliğini yapan Filiz Ofluoğlu’nun (11) isimlerini sayabiliriz.
Fakat tüm bu çabalara karşın şunu da belirtmeliyiz ki, konferans çevirmenliği yazılı çeviride ustalaşmış profesyonel çevirmenlerin bile oldukça zorlandıkları bir etkinliktir ve çevirmenlik öğretimi almamış bu “amatör çevirmenler” konularında ne kadar uzman olurlarsa olsunlar, yabancı dil bilgileri ana dillerine ne kadar yakın olursa olsun toplantılar sırasında çok büyük güçlükler yaşamışlar ve tersliklerle karşılaşmışlardır. Kimisi bir kere yaptıktan sonra bir daha bu işi kalkışmamış, kimisi ısrarla devam etmiş ama bir sonuç alamamıştır. Bu durumu gören konferans organizatörleri Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de bu işin artık profesyonel çevirmenlerle yapılması gerektiğine karar vermişlerdir. Evet profesyonel çevirmenlere ihtiyaç vardır ama Türkiye’de anında çeviri yapacak profesyonel bir çevirmen bulmak o zaman için hemen hemen imkânsızdır.
3.Profesyonel anlamda ilk kez anında çeviri yapılan konferans
1962 senesi Türkiye’ de konferans çevirmenliğinin gelişimi açısından çok önemli bir senedir.
Türkiye’de ve dünyada çeşitli etkinliklerde bulunan ve İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi’nde İşletme Enstitüsü’nün kurulmasında büyük katkıları olan ve son yıllarda
Türkiye’de çeşitli konularda konferanslar düzenleyen Ford Vakfı 62 senesinde, ilk ayağı
Yunanistan’da düzenlenecek “Population Control? (12) konulu bir konferansın ikinci ayağının İstanbul’da düzenlenmesi işini üstüne alır. Pek çok ülkenin katılacağı bu konferans Türkiye için çok önemlidir. 60’lı yıllarda “Ford Vakfı”nın başkanlığını yapan ve Eczacıbaşı Holding A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Eczacıbaşı* bu konferansın öneminin bilincinde olarak böylesi ciddi bir toplantıda profesyonel bir simültane çevirmen bulunması gerektiğini düşünerek, o dönemde Ford Vakfı’nın Avrupa Genel Başkanı olan Robert Kerwin’den yardım ister. Robert Kerwin Simultat Inc adlı merkezi Cenevre’ de bulunan uluslararası bir çeviri şirketine başvurur. (13) Bu şirketin yöneticileri, Brüksel’in tanınmış simültane çevirmenleri arasında yer alan Sn. Maria Gilsberg ve Gloria Wagner’dir. Maria Gilsberg Cenevre’deki büroyla ilgilenir ve işleri merkezden yürütürken, Gloira Wagner sürekli iş seyahatlerine çıkmakta ve şirketin dış ilişkilerini düzenlemektedir. Şirket bünyesinde dünyanın dört bir yanında çalışan pek çok simültane çevirmen bulunmaktadır. G. Wagner seyahat ettiği ülkelerde kendileriyle çalışmak isteyen ve konferans çevirmenliğine yatkın kimselerle görüşmekte ve onları kendi kadrolarına dahil etmektedir. Ayrıca çevirmen kadrolarına giren yeni çevirmenler için gerekli olduğunda Cenevre’de yoğun kurslar düzenlemektedir.
Ford Vakfı’nın Avrupa Genel Başkanı Robert Kerwin, Gloria Wagner’le görüşür ve o dönemde Ford Vakfı’nda Nejat Eczacıbaşı’nın asistanlığını yapan Nezih Neyzi’le irtibat kurmasını ister. Gloria Wagner, Nezih Neyzi’e bir telgraf gönderir ve Türkiye’de bu konferansta anında çeviri yapabilecek bir çevirmen aradıklarını bildirir. Nezih Neyzi kendisine şu mesajı gönderir: “There is non simultat in Turkey”. (14) Bunun üzerine Gloria Wagner kendi ilişkileri
aracılığıyla bir çevirmen bulmaya karar verir. Konferansın ilk ayağının düzenlendiği Yunanistan’da bir dönem Türkiye Haber Ajansı’nda çalışan ve Hürriyet gazetesinin o dönemdeki Atina muhabiri Kosta Dapontes’le görüşür. Kosta Dapontes bu görev için arkadaşı Norayır Altınyan’ı önerir. Norayır Altınyan, İngilizce ve Fransızca dillerini çok iyi bilmektedir, gerek eğitim seviyesi gerek genel kültür düzeyiyle bu göreve uygundur. Robert Kerwin Kosta Dapontes’in bu önerisini beğenir, zaten Norayır Altınyan’ı o günlerde mali işler danışmanı olarak çalıştığı Mobil S.A.’ dan tanımaktadır. Bunun üzerine Kosta Dapontes, Norayır Altınyan’a telefon eder ve ona durumu anlatır. Norayır Altınyan bu öneriyi kabul etmeden önce Simultat Inc yöneticilerinden Gloria Wagner’le görüşmek ister. Norayır Altınyan o günlerdeki kuşkuları için” anında çeviri yapmak bir yana yazılı çeviri tecrübem dahi yoktu. Evet Fransızca, İngilizce’yi çok iyi biliyordum ve çok rahat konuşabiliyordum ama anında çeviri için hele hele önemli bir konferansta simültane çevirmen olarak çalışmak için bunun yeterli olmadığını da biliyordum. Bütün bunları Gloria Hanım’a anlattım, bana zor durumda oldukları Türkçe çevirmen bulamadıklarını ve konferansın başarısı için bunun gerekli olduğunu söyleyince, bana yardım etmesi konusunda anlaşarak, öneriyi kabul etmeye karar verdim” demektedir. Konferanstan iki hafta önce Gloria Wagner İstanbul’a gelir ve Norayır Altınyan’la yüz yüze görüşüp neler yapılıp yapılamayacağını tartışır.
Bu arada, Nejat Eczacıbaşı’nın Ford Vakfı’nda asistanlığını yapan Nezih Neyzi de, Norayır Altınyan’a yardımcı olabilecek ikinci bir çevirmen aramaktadır. Berrin Kefeli’nin ismiyle karşılaşır. Fakat Berrin Kefeli bazı nedenlerden ötürü toplantıya katılamayacaktır. Bunun üzerine, Nezih Neyzi, Norayır Altınyan’a yardım etmesi için Robert Koleji’nin başarılı öğrencilerinden ve o dönemin Türkiye yüzme şampiyonu Ayşegül Çilli’yle görüşür. Bu arada Norayır Altınyan Profesör Norklift’den konferansta yapacağı konuşmanın metinlerini edinir. “Population Control” konferansı Kilyos sahilinde bir otelde düzenlenir. Kabinler sahile kurulur bir çeşit barakayı andırırlar. Toplantının ilk yarısında Ayşegül Çilli kabine girer. Bundan sonra Norayır Altınyan görevi devralır ve toplantı boyunca anında çeviri yapar ve başarılı bir performans sergiler.
Gloria Wagner, Norayır Altınyan’ın konferans çevirmenliği için yetenekli olduğunu görür ve kendisini Cenevre’ye davet eder. Norayır Altınyan’dan her sene Cenevre’de düzenledikleri konferans çevirmenliği kurslarına katılmasını ister. Robert Kerwin’in yardımlarıyla, Mobil S.A’dan Norayır Altınyan için izin alırlar. Böylece Norayır Altınyan 1962 senesinin yaz aylarında Gloria Wagner tarafından düzenlenen kurslara katılmak üzere Cenevre’ye gider. Üç ay boyunca her sabah, Bayan Wagner ve Norayır Altınyan Cenevre’de düzenlenen bütün önemli konferanslara katılırlar. Norayır Altınyan’a okuması için genelde çeviri özellikle de anında ve ardıl sözlü çeviri üzerine yazılı kitaplar verirler. Konferans olmadığı günler Gloria Wagner, Cenevre Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü profesörleri, Norayır Altınyan’a anında ve ardıl çeviri tekniğini ve inceliklerini öğretirler. Konferanslar sırasında, konferans çevirmenliği mesleğinin Avrupa’ daki öncüleri, o dönemde çalışan hemen hemen bütün simültane çevirmenleri ustaları sayılan ve “les seigneurs-senyörler” tabir edilen simültane çevirmenlerle kabine girme şansını elde eder. Dersler sırasında öğrendiklerini bu konferanslarda uygulama ve izleme olanağına sahip olur. Bu usta çevirmenler Norayır Altınyan’e “pharaphraser” tekniğini öğretirler: Birbirinden farklı dilin sistemlerini uydurmaya amaçlayan bu teknik kısaca tek sözcükle karşılayamadığın bir sözce grubunu varış dilinde birden fazla sözcükle karşılamak ya da tek tek cümleleri ya da sözcükleri çevirmek yerine esası, anlamı anlayıp bunu daha özlü bir ifadeyle öteki dile aktarmak olarak açıklanabilir. Bu yoğun kurs dönemini ardından, Norayır Altınyan Türkiye’ye “eğitimli” bir simültane çevirmen olarak geri döner.
Bu tarihten itibaren, Norayır Altınyan, Ford Vakfı’nın düzenlediği bütün konferanslara vakfın profesyonel çevirmeni olarak katılmıştır. Bu çalışmaları sırasında, kendisine bazen Bayan Berrin Kefeli katılır ama genelde yalnız çalışacaktır. 1963 senesi yine yaz aylarında Norayır Altınyan, bu sefer tekniğini ve bilgisini geliştirmek amacıyla tekrar Cenevre’ye gider. Bütün masrafları, Norayır Altınyan’ı “Population Control” konferansında dinleme olanağı bulan Ford Vakfı başkanı Sn. Nejat Eczacıbaşı tarafından karşılanır. Nejat Eczacıbaşı anında çevirinin, Türkiye’nin toplumsal ve ekonomik gelişimi için büyük önem taşıyan uluslararası konferansların belkemiği olduğunu düşünmektedir. Norayır Altınyan böylece 60’lı yıllar boyunca ve 70’li yılların başında tek başına Ford Vakfı’nın simültane çevirmeni olarak çalışır.(16) Bu nedenle, bugün Norayır Altınyan Türkiye’nin ilk profesyonel konferans çevirmeni olma sıfatını taşımaktadır. (17) Ford Vakfı ve Simultat Inc şirketi, Türkiye’ de profesyonel bir simültane çevirmen ekibi oluşturmak amacıyla, o dönemde uluslararası konferanslar düzenleyen ve ekonomi ve sosyoloji alanında araştırmalar yapan, kurulduğu günden beri Ford Vakfı’yla iş birliği içinde olan “Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti”yle birlikte çalışma kararı alırlar. Bu karar, konferans çevirmenliği mesleğinde bir dönüm noktasıdır.