Sevgili okurlarım,
Yine bu baharda kayıplar da olabilir sonlar da olabilir. Ayrılıklar ve hüzünler olabilir. Eh vaktin adı Sonbahar.
Bu buluşmamızda sizlere kayıp ve yas tutma psikolojisini yazmak istiyorum. Yas sürecinde neler olup bittiğini ve böyle bir durum yaşayan insanlara nasıl yaklaşmak gerektiğini yazmak istiyorum..
Ölüm, gideni kabulleniştir. İçinizde onun döneceğine dair en ufak bir umudun kalmayışıdır. Cemal Süreyya : “Ölüm bu, kimsenin bağışıklığı yok.” Der. Hoş hayat sonsuz olsaydı, acaba bir anlamı olur muydu yaşadıklarımızın?
Hayatta kalmak, varlığını korumak adına hem psikolojik hem de fiziksel uyum sağlamanın adı alışmaktır.
Alışırsın, ama UNUTMAZSIN!
Yas tutmayı herhangi bir yitim ya da değişikliğe verdiğimiz psikolojik yanıt ve iç dünyamız ile gerçeklik arasında uyum sağlayabilmemiz için yaptığımız uzlaşmalardır, diye tanımlıyor değerli hocam Prof. Dr. VAMIK VOLKAN
Yaşamın doğal döngüsü gereği yaşanan yas, “doğal ve gerekli” bir süreçtir. İnsanın psikolojik yapısı bizi kayıplarımızın ardından yas tutmaya zorlar. Burada önemli olan sağlıklı bir yas süreci yaşamak. Bu da kaybı unutmak anlamına gelmez. Yas tutmak kaybedilen kişiyi unutmak ya da artık sevmemek anlamına gelmez sadece kaybı ve bununla ilgili duyguları kabullenmek, başa çıkabilmeyi ve bu duygularla yaşamı sürdürmeyi öğrenmek anlamına gelir. Yasın amacı öleni hatırlamak kaybın oluşturduğu değişiklikleri anlamak hayata yeniden nasıl sarılacağına karar vermektir.
Acının görmezden gelinmesi, hissedilen kederin yaşanmaması, kişinin çevresinden gelen kayıpla ilgili güçlü kalınması, hissedilen yoğun duyguların dışa vurulmaması yönündeki telkinler yas sürecini olumsuz etkileyen hatalı yaklaşımlardır. Bu doğal tepkiye müdahale edilmemesi gerekir.
Evet, sözün bittiği yerdir cenaze evleri. Ne söyleyeceğimizi bilemeyiz. Ama yapılacak bir şey yoksa yoktur. İnsan üzülmesi gereken yerde üzülmelidir. İnsanız. İnsana özgü olan hiçbir şey bizi yabancı olmamalı. Kendimizi yardım etmeye zorlarsak gereksiz ve boş konuşmalarla acı çeken kişinin stresini daha çok arttırırız. “Moralini yüksek tut” sahte bir söylemdir. Baştan savma, verecek bir şeyi olmayanlara özgü cümle. Moralini yüksek tut denilen şey insanın her zaman kendi kendine yapabileceği bir şey değil. Aslında bakacak olursak moral yüksek tutulmaz moral verilir.
Elbette ki yas tutma biçimi, kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu farklılık çoğunlukla kişilik yapısına bağlı olmakla birlikte; önceki yaşam deneyimleri, kaybedilen kişinin yas tutan kişi için anlamı, kaybın şekli, beklenip beklenmediği, kaybı yaşayan kişinin kayıptan önceki psikolojik durumu gibi unsurlar yas tutma sürecinin ne şekilde geçeceğini belirler.
“Hatırlamak bir buluşma biçimidir.” der Kahlil Gibran. Ne de güzl der.
Kayıp yaşayan kişi tanıdığı ve sevdiği insanlarla vakit geçirmeli, duygularını dışa vurmalı, duygularını saklamaya çalışmamalı, kişinin sağlığına dikkat etmesi, beslenmesi ve uyku düzenine önem verilmeli
Hayatın devam ettiği ve yaşanılması gerektiğiyle ilgili kabulleniş zor ve zaman alsa da geçmişe değil geleceğe bağlı kalınması,
Kişinin hayatına normal ve sağlıklı devam edebilmesi için yasını tutması, yas sürecini tamamlaması gerekmektedir. Yas sürecinin tamamlanmasının ardından zenginleşerek ve olgunlaşarak daha da insanlaşarak çıkacağımızı unutmayalım.
Yas tutma süreciyle başa çıkmanın zor olduğu hissedildiğinde profesyonel yardım almaktan kaçınılmaması. Bu durum zayıflık değil hayata devam etme isteği ve gücünün varlığı olarak yorumlanmalıdır.
“ÖLÜM ALLAHIN EMRİ AYRILIK OLMASAYDI…” dizelerinde Orhan Veli’ye; “Dünyada yaşamıyorsunuz, dünyadan geçiyorsunuz.” diyen Mevlana’ya ve geçenlere selam olsun…