Güneşli bir kış(yaz) sabahı, Kadıköy Karaköy vapuru. İstanbul’un en parlak, şeffaf günlerinden biri. Genç bir adam vapurun açık güvertesinde elinde parçaladığı simidi martılara atmaktadır. Ama gözleri adeta çok uzak bir yerlerdedir. Bir müddet motorun köpüklerine bakar. Bir sigara yakar. Yüzünde belli belirsiz bir tiki vardır. Sanki vücuduyla beyni ayrı yerlerde gibidir. İstanbul’un o güzelim manzarasını buğulu bir camın ardından izliyormuş gibidir gözleri.
Adam Karaköy de vapurdan iner ve Tünele doğru yürür. Tünelin mavi çinilerle bezenmiş girişinde durur saatine bakar. Birini bekliyordur ama kimi beklediğine dair en ufak bir duygu belirtisi yoktur yüzünde. Çok şık takım elbiseli(üstünde şık bir palto da olabilir) bir adam yaklaşır yanına. Göz göze gelirler ama tokalaşmazlar. Adam çantasından iki zarf çıkartır.
Paltolu adam- Yarısı daha sonra. Bilgiler ikincisinde.
Adam aynı soğuklukla zarfları alır cebine koyar ve sanki hiç karşılaşmamış gibi paltolu adamın yanından ayrılır. Eminönü köprüsüne doğru yürümeye başlar.
Köprünün üstü amatör balıkçılarla doludur. Gülümser.
Gözü bir baba ile ona yardım etmeye çalışan küçük bir oğlan çocuğuna takılır. Babası köprünün korkuluklarına daha yakın bir yerdedir, çocuk olta savrulurken kaza olmasın diye daha geride durmaktadır. Üşümesin diye belli ki annesi çok sıkı giydirmiştir çocuğu. Babası oltasından çıkarttığı canlı balıkları çocuğun yanındaki içi yarım su dolu kovaya atar. Çocuk, yüzünde korku ve dehşet dolu bir ifadeyle kovanın yanına çöker ve can çekişen balıklara bakar.
Adam çocuğun yanına gelir. Gülümser. Çocuk da ona gülümser. Adam kovadan iki balık alır baba görmeden denize atar.
Adam- bak ikisi yaşayacak.
Çok güzel bir oyundur bu çocuk için, elini kovaya daldırır alabildiği kadar balığı babası görmeden denize atar. Aralarında gizli bir oyun kurulmuştur. Adam çocuğun başını okşar ve yüzünde hiç böyle bir olay yaşamamış gibi bir ifadeyle yoluna devam eder.
Eminönü tiren garı. Adam cebinden bir anahtar çıkartır emanet kutularına doğru yürür. 488 no lu kutunun önünde durur kutuyu açar içinden orta boy bir sırt çantası alır kutuyu tekrar kilitler. Sırt çantasını sırtına takar tekrar köprüye doğru yürür. Fonda vapur düdükleri, seyyar satıcıların sesleri, boğaz turları anonsları vb.
Dar bir yokuş, eski bakımsız binalar, sokaklara atılmış çöp torbaları, bazı apartmanların kapılarında kedi mamaları. Adam bu apartmanlardan birinin kapısını açıp girer. Elinde bir alışveriş poşeti vardır.
Eski buzlu camlı tahta kapıyı açıp odaya girer. Kapıyı kilitler. Küçük, rutubetli bir dolap küçük bir masa bir koltuk ve bir tek kişilik yatak.
Soyunur bir eşofman altı ve kalın bir kazak giyer. Alışveriş poşetinden bir pringels jips bir kola çıkartır yatağa uzanır. Paltosunun cebinden zarfları çıkartır. İlkinin içinde para vardır saymaz zaten biliyordur ne kadar olduğunu.
İkinci zarfı özenle açar. Bir adamın resmi ve saatleri tespit edilmiş mekânlar. ( plaza Town, saat tam sekizde arka kapıdan çıkar, vale arabasını getirir. Perşembe günleri toplantı olduğundan yalnız olmayabilir, ama pazartesi günleri karısını işten alacağı için kesin yalnız çıkar. İş
bitince malum numarayı üç kere çaldırın. Kâğıt elinde gözleri yine kendinden ayrılıp başka bir yerlere gitmiştir.
Sabah, adam yine aynı yokuştan inmektedir elinde alışveriş poşeti vardır. Apartman kapısını açar. Güzel bir kadın hızla merdivenlerden iner yüzünde endişe ve korku vardır, telaşla adama çarpacakken durur. Göz göze gelirler.
Kadın- ahhh affedersiniz. Nerdeyse…
Adam- sorun yok… İyi misiniz?
Kadın- iyiyim…
Kadın koşarak kapıdan çıkar.
Adam odasına girer. Transistörlü radyosunu açar. Torbadan gazlı bezle makine yağı çıkartır. Sırt çantasının içinden beze sıkıca sarılmış iki tane silah çıkartır. Silahları söker yağlamaya başlar. O arada radyoda (?) çalmaktadır.
Saat sekiz. Bir plazanın çıkış kapısı. Adam beklemektedir. Beklediği, resimdeki adam kapıdan çıkar vale arabasını getirir, uzaklaşır. Resimdeki adam arabaya binerken adam ceketinin düğmelerini açar hızla arabaya yaklaşır üç el silah sesi, patlayan cam sesi ( öneri cinayet esnasında kamera başka bir yerde olacaktır).
Adam yine aynı yokuştan inmektedir. Elleri cebindedir bu kez. Yüzünde yine o dünyaya buğulu bir camın ardından bakan ifade.
Odaya girer kapıyı kilitler. Silahları çıkartır tekrar bezlere sarıp çantaya koyar. Duşa girer. Transistörlü radyosunu açar. İki mum yakar. Yatağına uzanır. Sigara yakar. Birden kalkıp kitaplıktaki bir kitabın sayfalarını karıştırmaya başlar. Onda bulamaz ikinci kitabın sayfalarına bakar nihayet orta yaşlı bir kadın kucağında bir erke çocuk ve ikisinin yanında da ayakta duran bir adam ama adamın kafası oyularak çıkartılmış resimden. Resmi alır yatağa yatar ve gözlerinden yaşlar süzülür. Bu alışılagelmiş bir ağlama değildir. Resmi koynuna alır ve uykuya dalar.
Gecenin bir yarısı gürültüyle uyanır. Bir kadın çığlık atmaktadır ve de bir adam ağza gelmeyecek küfürler savurarak duvarlara vurmaktadır. Radyoyu kapatır. Bir müddet dinler. Kadın yalvarmaktadır.
Odanın ortasında volta atmaya başlar. Nefesi daralır. Bu sesler onu çok eskilere götürmüştür. Koltuğa oturur kulaklarını kapatır. Olmaz. Tekrar volta atmaya başlar. Radyoyu sonuna kadar açar. Camı açar. Nefes alamaz. Gözü sarılmış silahlara gider bir tanesini çözüp beline takar ve odadan çıkar. Seslerin geldiği dairenin kapısını yumruklamaya başlar. Kapıyı bir adam açar yüzü gözü kan çanağı gibi üzerinde beyaz bir atlet ve çizgili bir pijama kilolu bir adam.
Pijamalı adam- ne var? N istiyorsun?
Kapı aralığında o güzel kadını yerde ağlarken görür. Kadın başını kaldırır adamla gözleri karşılaşır.
Adam- ne yapıyorsun sen?
Pijamalı adam- sana ne siktir git işine ( kapıyı kapatmaya çalışır, adam ayağını araya koyar kapanmasını engeller. Adama gücü yetmez, kapıyı açar içeri girer. Kadının yanına gider.)
Adam- iyi misiniz?
Kadının ağzından ve burnundan kan akmaktadır. Adam kadının ağzındaki kanı eliyle siler.
Pijamalı adam düştüğü yerden toparlanır.
Pijamalı adam- senin ananı avradını…
Diyerek adamın üstüne yürürken adam silahını çeker. Pijamalı adam durur. Adam kadını tek eliyle yerden kaldırır.
Adam- sen mutfağa git.
Kadın gider
Pijamalı adam- Hadi vursana erkeksen, hadi. Süt bebesi.
Adam elinde silah öylece kalmıştır. Gözünde çocukluğuna dair bir yığın imaj.
Mutfaktan bir ses gelir, adam tereddütsüz mutfağa koşar. Kadın yerde bayılmıştır. Kaldırmaya çalışır. Kadın kendine gelir. Pijamalı adam mutfaktan aldığı ekmek bıçağını adamın böbrek üstüne saplar. Kadın şaşkınlık içindedir, bağıramaz bile. Pijamalı adam ne yaptığının farkına varmıştır, bıçağı elinden atar. Adamla göz gözedirler.
Adam zorlukla silahını beline sokar, kalkmaya çalışır. Kadın bir temiz bezi yaranın üstüne basar. Bezin üstünde elleri birleşir. Teşekkür etmek gibi bir dokunuştur bu. Adam kalkar kapıdan çıkıp odasına girer.
Yürürken arkasında kandan bir iz bırakmaktadır. Ama yüzünde garip de bir mutluluk vardır. Yatağına yatar. Resmi koynuna alır ve uykuya dalar. Transistörlü radyoda (?) çalmaktadır. Hava aydınlanmaktadır. Açık pencereden gelen rüzgar perdeleri uçurur.