Ağzınızdan çıkacak kelimelerin duygularınızı yansıtmayacağını anlayarak sustuğunuz oldu mu hiç? Kendinizi savunma gereği bile duymadığınız, söyleseniz de anlamını bulmayacak ya da karşınızdakinin anlayamayacağı kadar derin duygulardan bahsediyorum. En pahalı, en kaliteli, belki de hayallerinizin ötesindeki markalı bir kıyafeti düşünün mesela… Öyle ya da böyle üzerinize olmasını sağlamışsınız ve aynada kendinize baktığınızda kıyafetin ne kadar da güzel ve göz alıcı olduğunu iliklerinize kadar sindirmişsiniz ya da öyle olduğunu zannetmişsiniz. Oysa biraz daha dikkatli baktığınızda gördüğünüz şeyin sadece kıyafet olduğunu, sizin orada olmadığınızı anlama kabiliyetiniz varsa eğer; işte o zaman giymiş olduğunuz kumaş parçasının belki kalçalarınızı olduğundan daha büyük gösterdiğini, ya da göğüs drapesinin göğüslerinizi olduğundan daha dar ve küçük gösterdiğini, boyunuzu kısa ya da belinizi kalın gösterdiğini fark edebilirsiniz. Ama o pahalı ya da gösterişli kıyafetin arkasında kendi yokluğunuzu umursayıp umursamamak elbette ki size kalmıştır. İçinde kaybolsanız bile bir çok kişinin ilgisini çekebilecek bir kıyafeti giymeye devam etmek, ruhunuzu kaybetmekle eşdeğer olsa da gene de sizin kendi seçiminizdir.
Kelimelerinizi kullanmak da böyledir aslında… Konuşur ve kendinizi yok edersiniz bazen. Çünkü konuştuklarınız duygularınızın gerçek yansıması değildir, kelimeleriniz size eşlik etmez. Ya da dürüst olursunuz ve bu da bir hayat seçimidir; aynalara karşı dürüst olur ve aslında üzerinize uymayan kıyafeti giymeyi reddedersiniz, kendinize ve karşınızdaki insanlara karşı dürüst olursunuz ve böylece kelimelerin duygularınızın önüne çıkmasına izin vermezsiniz.
İşte o zaman sizi bekleyen tek bir şey vardır; sonuç her ne olursa olsun, karşınızdaki kişi ya da kişiler sizi anlasa da anlamasa da, kelimelerinizle en azından kendinize karşı dürüst olduğunuz için içiniz huzur bulacaktır.
Dürüstlüğün başkalarından ziyade, kendinize duyduğunuz saygıyla eşdeğer olduğunu anlamanız ümidiyle…